Meğer ruhumu aynasına kadın eli değmeyen bir bakir hayatın saklamışıymışım. Senin içinmiş kirlenmeyeyim diye çektiğim beklemelerin fotoğraflarından bir sergi açtım. Duruşlarım,bunca zaman senden habersiz acıların toplamı bir acıya hazırlamışım kendimi.Seni kıskandığım bütün hisleri kestim hazır kalmalarla
Sana yazdığım onca şiirin onca öykünün fitilini çekti yalnızlığım. Yüreğinin
sıcaklığıymış benim vatanım. Boş yere kendimi başka Leyla kentlerde parçalayıp dağıtmışım. Boş yere salyalara sunulmuş ağır süzülmenin sülünü olmuşum seni senden emmişim. Oysa imkansız tümlenişinin tüllenişinde bir tutuluş menkıbesi
beni sanat özetliyordu..
Bir araya bütün parçalarım gelse kendimden fazla bir şey olurum. Kaostan,kadim olmayan karmaşık bir aşktan.İki nokta arasında bir doğrudan daha önemsi bir hazırlanışı paketlendim.
“İyi dostu olanın, aynaya ihtiyacı yoktur,” diyor Mevlana.
Bense ayna kıran sensizliğimi kaçıran. Dostlarımın kötü olduklarından değil aynaya bakış anlarım. “Acaba ben başkaları için ne kadar iyi dostum” asıl derdim bu.Bunun için
Aynalara bakıyorken bakınıyorum sana da. Bana emanet edilen yüreklerin hakkını
Helal etme telaşındayım. İçimdeki şüphelerim dinene kadar,sen gelene kadar ya ben senden gidene kadar bakmalıyım belki. Belki kırk kez söylediklerime kendim de inana kadar bakarak, senle bir anı yaşamayı beklemeliyim.
Zifiri saçların yok ellerimin sıcağında. Her aşkı ören, her bakıştan dünyayı okuyan manidar gözlerim de seni görmüyor. Elimde her şeye sihir katacak, bütün sorunlu aşkları çözecek Musa’nın asası da yok.Sadece aynalarda özetlendiğim herkese fazlaca benzemeyen asi bir yüzüm, bir ömre bakış ve kahve ısmarlayan çift kahverengi gözlerim ha bir de büyütülmüş içinde sen Everesti olan kalbim var.
Bütün aşkısızlıkların, terk edilmişiği, kavuşamamazlığı, imkansızlığın kokusunu fazlaca derinden hisseden bir burnum… Duyduğu her şeyi anlamlandırmak,senli her sözü duyup iç kasetime kaydeden bir çift kulağım var. Bir de ille de her şeyi kendi süzgecinden süzen
Kendince büyülenmiş zekiliğin son adresi beynim ….Kimilerine göre fazla gamsız ve artist olduğu söylenen avare,çok da seven bir yüreğim var.
Rabbimin verdiği malzeme bu olunca daha bir cesaret istiyor ayna karşısına geçmeye.. Titizlenirim tizleşir hep bende yansıyan görüntüye…görüntülere… Dedim ya hakkını vermek gerek bunca banal, bunca örüşük ilişkilerden terk ediliş muamması çıkan yalansı bir dünyada ayna biraz gerçeklerime iyi yansı. İyi oturtmalı görüntüyü aynanın çerçevesine. Dev aynasında gösteriyor çoğu hazlarım.Yar aynasında da küçültmemeli, utulmaz bakışlarımın özlem şifreli akışlarını. Kendinde kalmanın patikasıdır aşk aynasında bundan böyle sensiz her bakış.Her aşık kendini bulacak sevgiliden önce öncelerimi yoklar…Oysa her sevişme bir uçurumu oynuyoruz .Aynalara bu yüzden soyunuyorum. Bu yüzden bende bütün kirlilik killenir humuslu sevdalara, bütün günahlar temizlenir virane kiliselerde.Ben Rahibe Terasa ile seviştim, günahım ondan büyük olmalı.
Yüzümde buğulanan sonsuz aynadan,affıma sığınan bebeksi bir melek sorgusu kalmıştır.
Ayna da ki amaç kendini göstermek mi kişiye o da ayrı mevzular sıralamaksa bense sıradan çok sıradanlığın dağınık hücresiyim Bakınca insan görmek istiyor ayna olmak için seyr ü sefer eden kumu... Beni terk ediyoru taramak ne kadar zormuş, ben terk edilecek erkek miyim.Kim bu ruhu,tutkusu, sevisi çürük acuze…
Karartılmış bir gidiş bizi sonsuzluklara atar,bir azazil ruhu kapkara bir kuyuya atlar,
bir parantez karanlıklara öç salar. Ayanlarım taranır,üryan kavuşmalara.
Aynanın karşısında dans eden küçük ve papağan mısın ki,bensizliği öter geçerisin uzaklara.Kendi kendime kelimelere yeni anlamlar giydiririm. Bazen de aynadaki beni korkutacak kadar büyük cümleler döverim. Sonra da durup manalarını kaybetmiş gözlerime bakarım nemli akışlarına şahit olurum.Kırılmasın aynam ben kırılganlığın kırkayağı.
İşte dostların yanında da ben böyle geveze küçük bir kuş gibiyim. Duymak istemediklerini birden söyleyiveririm. Sonra durup durup onları denerim… Bazen kendi boyumu aşan cümlelerimi çözmelerini beklerim. Bazen de kahverengi gözlerimdeki yediveren güllerini dermelerini senli kokmalarını isterim. Gönlümün tik tak’larından ritim tutmalarını, bizim şarkımızı dağa taşa uçan kuşa söylemelerini, sana yazdığım son şiiri Davud okusun isterim.
Oysa göremez çoğu yediveren güllerini ezen bendim.Gül üstüne gül koklayan da bendim.Sen gülken bin gül sana feda eden de bendim. Ben güllerden anlamam erkeğim işte bilemedin.Bahçıvanlık yapmadan sana geldim, sende tarandım, sana bahçıvandan çok iyi baktım; ama ilgisi ve kokusu güncelerinde başka gülistanlara kaçtım … Bazen açılmaz onların baharında çiçeklerim,bazen yeşermez sensiz fidelerim.Yüreklerimizin ritmi farklıdır, duyulmaz melodilerimizi kaçışarlar. İçerim pınarlarından da gitmez deli divane özlemlerimin akışından sen görüntüsü.Örüntüler,özetler buluşmalarımızı aynalar.
Değişim, dediğim, özbenim kadar değişkendir benim aynalarım… Bazen tek renk,bazen çümbüş, bazen gökkuşağı; senden sonra kapkara …
Kendimize anlatmaya değecek anlar,anılar bırakarak,hasır edilmiş ve hasar görmüş bir sevdanın meza taşına aynanı astım yol boyunca.Sevenlerin,kaçak ruhları yakaladığı aşktan kaçarken o aynada taranır.Bana dua eder, sana beddua ederek ayrılığa divançe olurlar.
’Kırrgınlıklardan’ başka konuşacak ne kaldı aynalar söyler misiniz?
En iyi yapabildiğimiz birbirimizden kaçmakmış meğer…Sen kaçtın.Başardık. Kırılsın aynalar.Seni de sensizliği de taramayacağım,uzun saçlı hayattan kaçarak.
Kayıt Tarihi : 18.1.2009 01:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!