Romantizmin Yeniden Keşfi Şiiri - Yorumlar

saymadım. bu bilmem kaçıncısı olacak bu vişne tadını alışımın
bir kar yağacak, bir göle bakıp hisleneceğim
gece geç vakit acele acele bir şiir bulup unutacağım
böyle olacak romantizmi yeniden keşfim, böyle olacak vişnenin tadı

hem zaten ben sonbaharda doğmuş biri olarak
hep uzaktan sevmeyi hep uzağı sevmek sanarak

Tamamını Oku
  • Tayyibe Atay
    Tayyibe Atay 12.01.2016 - 18:26

    Göle bakan da hislenir,mesajlara bakan da...yani ben ikinci şıktayım şimdi...

    Neyse,güzel bir şiir okudum diyerek kutladım gittim efendim...

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 12.01.2016 - 09:52

    Serbest düşünme vakitleri..

    Hayalden hayale, duyguda duyguya, düşünceden düşünceye sıçrayan birilinç altı filmi..Deniz yüzeyinde sektirilen yassı taşları andıran dizeler.. Veya taraça bir şelaleden akan dizeler

    Şiir nedir bilen bir şair

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 12.01.2016 - 09:33

    Romantizmin Yeniden Keşfi
    saymadım. bu bilmem kaçıncısı olacak bu vişne tadını alışımın
    bir kar yağacak, bir göle bakıp hisleneceğim
    gece geç vakit acele acele bir şiir bulup unutacağım
    böyle olacak romantizmi yeniden keşfim, böyle olacak vişnenin tadı

    hem zaten ben sonbaharda doğmuş biri olarak
    hep uzaktan sevmeyi hep uzağı sevmek sanarak
    varıp gidip bir şeyh efendinin elini tutmadım mı
    bir kaşık, bir çorba, yeterince ritmik yeterince tok
    ve esnaftan biri olan babam bana hep romantizmi öğretmedi mi

    öyleyse nedir keşfetmek istediğim
    öyleyse nedir bu göle, bu karın yağışına bakıp

    karın yağışı bende başlar: karın içinde bir şarklı şair gizli
    şark dedim: oyuna yeniden başladım

    İsmail Kılıçarslan

    BU ŞİİRİN BENİ GÖTÜRDÜĞÜ, GEZDİRDİĞİ YERLER:

    BULUN BENİ

    Saymadım, kaç kış, kaç bahar yaşadım bu gezegende… Bilmem kaçıncı kez tadışım bahar ve ilkyaz meyvelerini… Her turfandayı ağzıma ilk alışımda kahkaha atmaya alıştırılmışım, içimden gelse de gelmese de… Yalandan, hatta zoraki olsa da… Gelen mevsim yüzümü güldürsün, bir yıl sonra aynı tadı almak tekrar nasip olsun diye… Sonra dua etmeye… Bir yıl daha ömür verildi, tekrarı nasip oldu diye hamd etmeye…

    Monotonlaşan hayatın birbirini izleyen mevsimleri… İlkbahar, yaz, sonbahar… Sanki uzak gibi sona konduğundan… Son olarak adlandırıldığından… Sona yaklaşma duygusu verdiğinden… Bir şeylerin sona erdiğinin altını çizdiğinden… Sona yaklaşıldığını fark ettirdiğinden… Ilıklığın ve sıcaklığın soğuyuşuyla soğukluk hissettirdiğinden… Sararan ve savrulan yaprakları toprağa karışırken ölümü anımsattığından… Yattığımızda yastığımızın altında, kalktığımızda tam karşımızda olan, en yakınlarımızı alıp götüren, bize hiç gelmeyecekmiş gibi gelen, çok uzaklarda sandığımız ölümü…

    Kim bilir, belki son tadışım mevsim meyvelerini… Belki son defa ezerek gezeceğim şehrin kaldırımlarına serilen kuru yaprakları… Son kez üşütecek serin esen yel… Yüzüme vurup koynuma dolacak, teklifsiz. Ürpereceğim.

    Belki de son göreceğim kar olacak, çatılarda dağlarda seyrettiğim. Görüp göreceğim son kış olacak belki. Penceremden dışarıya bakarken duygulanacağım, her zamanki gibi… Yalnızlığımı duyacağım fısıl fısıl… Kimsesizliğimi… Garipliğimi… İçleneceğim.

    Şiirler arayacağım gece yarıları… Duygularıma eş duygularda gezinmek isteyeceğim. Hislerime yoldaş şairlerin yazdığı… Okuyup okuyup unuttuğum şiirlere karışıp gideceğini bile bile sakin sakin seslendireceğim. Sesim bildik, sözler yabancı, hisler aynı hisler aşağı yukarı… Hep o bildik romantizm, her seferinde yeniden hissettiğim, yine de hep hissetmek istediğim… Her defasında ilk kez tadıyormuşum gibi turfandaların tadını…

    Ben ilkbahar çocuğuyum. Hayatın yenilendiği zamanların yeni fidesi… Baştan çıkaran Nisanın ilk hanımının beşinci bebesi… Yaşamın en kışkırtıcı çağının kızı… Kavurucu yaza yakın olsam da ne kadar uzağım serin, rüzgârlı ve yağışlı zamanlara… Hele kış… Ne kadar uzak, ne çok yalan bana!

    Hep platonik takıldım ben. “Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli… Alıştım hasretine, gel desen gelemem ki!” beynime işlemiş bir kere…

    Ah aşk! Ağaca, kuşa, çiçeğe, böceğe… Dağa, taşa kayaya… Anaya babaya, kardeşe, arkadaşa… Ah aşk! Bilip de bilmezlikten gelen sevgiliye.. Aşk! Allah’a, Resul’üne, Pirine… El veren, eli öpülesi öğretmenine, eğitmenine… Kılavuza, dergâha, ehvana… Aynı kaba kaşık daldırılan kardeşlere… Yer sofrasındaki sininin ortasında duran, dumanı üstünde bereketli çorbaya… Cennet bahçelerinin hoş kokulu sohbetlerine… Halkaların ritmik hareketlerine…

    Babamdan öğrenmiştim romantizmi, sevgiyi, aşkı… Udunu eline alıp: “Dertli dertli vurdum sazın teline…” diye başlayarak aşağı yukarı her gün anneme yaptığı serenatlardan… Nutuklaştırdığı halde bıkkınlık vermeyen konuşmalarından… Aile bireylerine yüreğiyle dokunuşlarından…

    Şiiri de ondan öğrenmiştim. Yedilik hece veznini… Yedi yaşına yeni girmiştim. Parmaklarımla sayarak söylemeyi… Sonra itinayla süslü defterlere yazmayı… Şiire o zamanlar sevdalanmıştım. Takvim yapraklarından Ümit Yaşar’ın şiirlerinin en can alıcı yerlerini hecelerken… Şiirlerde gecelerken… “Dahası yok mu bunların? Tamamı nerde?” diye kıvranırken… Topu topu üç beş kitapçı… Yalnız birinde bulunurdu Varlık Dergisi. Samanlı kâğıda basılı, üç beş yaprak… Tadımlık… İçinde resim namına bir iki klişe baskı… O hoş mürekkep kokusu…

    Yokluğu başkalarından duydum, dinledim. Babamı, parası olsa da olmasa da tükenmez bir servetin tek sahibi bildim. Hiçbirimizi yokluk psikolojisi içine sokup, bunalıma sürüklemedi… Dağ gibi arkamızda durdu, kaya gibi sırtımızı dayadık, sayesinde hiç çaresizlik hissetmedik, eğilmedik bükülmedik, onun gibi dimdik durmayı öğrendik ve öyle şekillendik.

    ”Tatmadığım zevk kalmadı dünyada…” diye şarkılar söyleyen Zeki Müren’in sesiyle doldu kulaklarımız. Her sabah oyun havalarıyla güne başlatan, yayın bitinceye kadar asla kapanmayan radyolarımız vardı bizim. Öğle yemeklerini yemek müzikleriyle yedirten, kendisini her an ilgiyle dinleten…

    Tatmadığım ne kaldı ki şu sahtekâr dünyada! Merak ettiğim, yaşamak istediğim ne var? Neden cama vuran ilk damlalarla hislenirim? “Yağmurun sesine bak! Aşka davet ediyor...” dediği için mi şarkılar? O ilk damlalar dokundukça burcu burcu toprak kokusu yükselir ya… Hani bakterilerden derler, hani azot miktarı arttığından… Her nedense ne çok hoşumuza gider ya… Derin derin nefes almaya, ciğerlerimize doldurmaya başlar, bundan acayip haz alırız.

    Yağmur başka yağar Antalya’ya… Kırk ikindi yağmurlarında çok ıslandım ben. Onun için olsa gerek hiç dinmedi gözümde yaş. Toroslar baharda başlardı ağlamaya… Ovayı düzü sele verirdi! Sonra hırsını alırdı da diniverirdi. Bende hiç dinmedi, dineceği yok.


    Kar yağmaz bizim buralara. Yani aşağılara… Güney ılık, sıcak, kurak… Kar iç kesimlere yağar. Dağlara, uzak uzak yerlere… Doğuya en çok… Kar bu beldede saçlara yağar… Şakaklara, perçemlere ve zaman zaman yüreklere… O zamanlar sevgisizlikten kırağı tutar gönüllerimiz. İliklerimize kadar donarız.

    Ben Akdeniz’in yanık tenli, kavruk yürekli kızı… Torosların nazlı çiçeği, yaban gülü… Acımasız dikenler arasında biten, şiir şiir çiçek açan… İnsanlardan, insanların şerrinden kaçan… Anılarda yeşermişim, öykülere gizlenmişim.

    Beni kentimin sokaklarında aramayın. Bilmeyin adresimi, yerimi… İzimi aramayın, sormayın boşuna. Ben masallarla büyüdüm, masal oldum. Yazdıklarımın arkasına saklandım. BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ’nin içine… Şiirlerime gizlendim. Paramparça oldum ve dağıldım. Her birinde bir parçam saklı… Bulun ve birleştirin! “Önüm arkam, sağım solum sobe!.. Saklanmayan ebe!..” diyerek koyulun okumaya! Yeni başladık bu oyuna. Haydi, gizlendiğim yerden çıkmadan, sizi sobelemeden bulun beni!


    Onur BİLGE

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Çelebi
    Hüseyin Çelebi 12.01.2016 - 08:51

    Romantizmin Yeniden Keşfi evet hastaneler kanser meydanlar konser şişmanlık pişmanlık altı gidiyor

    Cevap Yaz
  • Kılıç Ali
    Kılıç Ali 12.01.2016 - 08:45

    ''hem zaten ben sonbaharda doğmuş biri olarak
    hep uzaktan sevmeyi hep uzağı sevmek sanarak
    varıp gidip bir şeyh efendinin elini tutmadım mı''

    eeee mum dibini ışıtmazmış!

    ama sonuçta şiir güzel

    Cevap Yaz
  • Hey Ozgurluk
    Hey Ozgurluk 02.02.2011 - 00:31

    bakin Naci Bey!bir arkadasin uyarisi ile tekrar gelmek zorunda kaldim sayfaya...
    diyalektik iki kisi arasindaki iliskidir asla demedim.bakin bir felsefe hocasi bulun ve sorun diyalektik nedir diye...sizinle ugrasamam ben!

    Cevap Yaz
  • Hey Ozgurluk
    Hey Ozgurluk 01.02.2011 - 23:01

    sarkli bir masala takili kalmissa bir yurek romantizm olmazsa olmaz bir hal alir...
    ve sairin uzaktan sevmelerini biriktirir sayfalar...

    siz hukum vericiler! siiri begenmediniz diye bana dokunan misrami hadi gelin alin benden!

    Cevap Yaz
  • Yüksel Nimet Apel
    Yüksel Nimet Apel 01.02.2011 - 22:20

    Her zaman en geç gelen sizdiniz; ama, size ayrılan bir yer vardı. Siz de oraya otururdunuz. Ne iyi ederdiniz gelmekle. Maksat muhabbet kahve bahane...

    Cevap Yaz
  • Erdal Sayıl
    Erdal Sayıl 01.02.2011 - 22:04

    ''Zırvaya tevil olmaz...! ''

    Cevap Yaz
  • Yüksel Nimet Apel
    Yüksel Nimet Apel 01.02.2011 - 21:55

    İlk başta ben de beğenmemiştim. Meğer ne güzel bir şiirmiş. Vişnenin tadına doyamadım; bu sayfaya özenerek seçilen şiirlerin içinde ilk on'a girer. Tebrikler şair! nice şiirlerinize esenlikle.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 33 tane yorum bulunmakta