Duyamadım
Ne kadar çok sevdiğini
Ağır işitir kalbim
Biraz aptaldır gönlüm
Anlat
Daha çok anlat sevgini
Çok geç olmadan duruldum
İnzivada bir koltuğa kuruldum
Kalp kemale erdi
Gönül uslu duracağına söz verdi
Sevdiğim tek koku kitapların
Ruhumun bekareti şiirlerin
Eğerleri ve belkileri yutkunabilseydim
Mevsimleri yaşamazdım
Hep bahar olurdu
Yarı tebessüm ve yarı kaygıyla
Uçardım üç gün yaşayan kelebek gibi
Ekmek kırıntıları gibi umut dolu ellerim
Her ihtimale heves dolu yüreğim
Yeter ki bir çıkış bulsun gönlüm
Şu sefil sevgisizlikten uzağa yürürüm
Dilenmeden aç bi ilaç giderim
Kaderin insafını çaresiz beklerim
Elde değil özlememek
Sen bakarken sevgimi gizlemek
Ne mümkün
Seni anlatabilmek
Baharda açan her çiçeğe
Kokunla can bulan güne
Öyle bir güzergah ki gölgelenmeye ağaç dahi yok. Sıcaklık saçlarımı ve kafatasımı geçip beynimin içini kaynatıyor adeta. Üstüm başım toz, kir pas içinde. Yorgunluğum birbirinden habersiz iki yanda hayatın yoğunluğunda kaybolan ayakkabı bağcıklarımdan belli. Nereden geldiği anlaşılmayan, belli belirsiz bir mırıldanma geliyor kulağıma. Bir yandan bu garip, hem tanıdık hem büsbütün yabancı sese kulak kabartıyorum; öte yandan genzimi yakan toz ve susuzluk ikilisiyle mücadele ediyorum. Yine bir hayal kırıklığı ve yaşama korkusu ile kalkıp tahmini bir yöne yola koyuluyorum. Birkaç tepeyi aşarken sese göre yön değiştiriyorum. Nihayet birkaç tepeden sonra bir su birikintisi yanında oturmuş elleri bir üflemeli çalgıyı tutarcasına havada ahenkle dans eden, sesi berrak, tutku ve coşku dolu olan bir Peri'ye rast geliyorum. Tuhaf ki elinde bir enstrüman yok, ancak yalnızca bir çalgıdan gelebilecek melodiler yayılıyor dört bir yana. Civarda canlı cansız ne varsa can kulağıyla O'nu dinliyor. Hemen yanında yerde gümüşi renkte bir heybe. Belli ki O da benim gibi uzaklardan geliyor. Fakat, benim aksime üstü başı tertemiz. Pınarı ve yaşam kaynağını, gölü, su birikintisini, yeşilliği ve çiçekleri benden önce bulmuş. Ben onca vakit çölde bir oraya bir buraya dolanıp durdum, nice seraba ve hayale aldandım, olmadık eşkiyaya gönül verdim. Aynı yolu geldik lakin sanki O hiç çölden geçmemiş gibi. Merakla ve geldiğimi haber vermek için öksürerek yaklaştım. Tabii susuzluktan öksürüğüm gerçeğe dönüştü. Aşağı yanına vardım. Bana göz ucuyla baktı ancak aldırmadan şiirsel ezgisine devam etti. Öksürüğüm izin verir vermez sordum;
"Affedersiniz, suyunuzdan içebilir miyim?"
"İçebilirsiniz, ancak su benim değil. Ben de sizin gibi yolcuyum."
"Kime ait?"
"Çölün de, bu yeşil vadinin de pınarın da sahibi aynı, O'nun zenginliğine ölçü bulmak güç. Ancak, merak etmeyin O pek cömert. İçebilirsiniz. Hak etmeyenler de içebilir. Hatta en çok onlar içiyor, nimetlerinden faydalanıyor. Çünkü en çok onlar susuyor ya da doymak bilmiyor."
Ne diyeceğimi bilemedim. Konuşma kesilince yine ağzını bir aletin ağzına götürürmüş gibi yaptı ve yine aynı eşsiz müzik yayıldı. Hayretle bakakaldım. Elinde görünmez bir alet olmalı. Bu esnada susuzluğumun şiddeti bin kat arttı suyu görünce. Eğilip kana kana içtim. Öyle tatlıydı ki doymak bilmiyordum. Doymak bilmi...?!?!? Bir an irkilip geri çekildim. Bir suya bir de Peri Güzeli Kız'a baktım. Çalmayı bitirmesini bekledim; aklımda biriken çığ gibi sorular vardı. Ancak, bir türlü durmadı. Bölmek için ağzımı açtım;
Beni hasretinle imtihan etme
Bir kuru ekmeğe
İki damla suya razı etme
Aşka sürüp
Gecemi hüzne mahkum etme
Dilimden anla
Şiir en güzel formudur
Duyguların
Ahenkle dans eder
Benzetmeler
En dingin olduğu biçimdir
Kelimelerin
Şimdi çimenler yemyeşil
Bulutlar beyazın zirvesi
Güneş en neşeli gününde
Hep aynı havayı solumuşuz da
Ben onca zamandır nefessizmişim
Hep ışığında yol almışım da
Sen, eşsiz manzara, güzel kadın
İzin ver kıyısında yaşayayım
O güzel kırmızı dudakların
Çıkar güneş gözlüğün,
Bu adam gölgeliğin olsun
Hem gözlerine uydu olsun
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!