şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi
sahipsiz
rüzgar sarmış kundağımı
yağmurla beslenmişim
şimdi muhtemelen
bu kör saatlerde
dönüp durmaktasındır ranzanda
belki elli kişilik koğuşta
benden de muhtaçsındır
bir tek candan dost sarılışına
bir şarkının ömrüdür mutluluğum
acılarım
suya vedasıdır martıların
her gün alıp başımı gitsem de
her yıl
bir yaş daha severim seni…
Martıları biz uçurmuştuk heybemizden
Esrik, mahzun, tutuklu
Neşemizde ekşi tatlar
Ebruli çeşniler
Vakit darlığında
Şaklabanlıklar vardı
zaman sırtını döneli çok oldu
şimdi el kapılarını izlerim
ey ağlamak! ne hafiftin sen
benim çağlarımda
durma!
sizin dudaklarınız çıplaktır
kalçalarınız onurlu
bir şehir salınır dişlerinizden
bulutları üvey
yıldızları, parçalanmış çocukları gökyüzünün
bir doğru başını eğer bazen
bir yanlış onurunu giyinir tüm namusun
haydi git
yorgun adımlarının sessiz tınısında bırak beni
gözlerimden gökdelenler içinde bir köy süzülsün...
hiç itiraf edilmemiş
uzak bir sevgisin sen
ve ben
ağırbaşlı bir sızı
akşamüstü kırıntılarına
demirleyen…
binlerce kuş uçururdu ellerinden
sabahın sicimlerine
nazlı nazlı düşen bir taş olurdu
eskiyen yüzünde yeni bir yara izi gibi
bütün gücüyle susardı sonra
yağmurlu şiirlerden kaçıyordum
ben seni geçtiğim yollarda bıraktım
hiç tanımamışım
çok tanımışım ne farkeder
ta şuramda yoktan bir yaşanmışlık
bitirilmişlik hissi
şiirlerinizi beğeniyle okuyorum Bu güzellikleri aşağıda adını verdiğim grubuma iletirseniz sevinirim.
Didim Edebiyat Ve Gülmece Grubu
Sevgi ve dostluk
gök kuşağına döndürür benliğimizi
şiirleştirir mutluluğumuzu
güzelliğinin yakamozu
Hiç itiraf edilmemiş uzak bir sevgisin sen
Bunu aklımda mıh diye tutacağım
Kalıbını çıkardım ayak izlerinin
Ve pişirdim içimin ateşinde
de saklayacağım aklımın müzesinde... :)
Bahtını ve yolunu açık etsin tanrı,hayırlı yolculuklar...