“Can” deyişin halen kulaklarımda
Ay yüzlü güzel kadın;
Nice güzellikleri hayatıma kattın.
Işığınla dünyamı aydınlattın
Mutluluğu ben seninle tattım.
GÜZEL İNSAN
Zamanı durdurursun bir dokunuşta… Gün yeniden doğar
Ellerin gül kokar… Gül kokan ellerinde şifalar…
Yazgıları değiştirirsin, yeniden yeşerir umutlar
Nakış işler gibi yeniden işlenir dokunduğun yaşamlar.
Zamanın derinliklerinde,
Fırtınalarla yarışırcasına, sıralayarak
Anlamlı, anlamsız yığınla sözcüğü,
Kendince anlamlarla yükleyerek
Doldurabilir misin?
Anlamamakta direnen beyinlere...
Yıl, ay, hafta,
Saat, dakika, saniye....
Yaşamı böldük parçaladık.
Kimi günler
Yelkovan hızıyla geçip gitti
Bahar gelmiş
Çiçekler açmış erik dalları
El sallıyor pencereme.
Cemre ne havada ne toprakta,
Düşmüş benim yüreğime.
Bugün 90. yılını büyük bir sevinç ve coşkuyla kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dünyada hiç bir ülkede bulunmayan iki unsuru bir araya getiren milli bir bayramdır. Bu bayram bir taraftan Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı egemenliğin ilan edildiği anlamlı gün, diğer taraftan “yarının büyükleri, geleceğin garantisi” çocuklarımız için bir şenliktir. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bayram dünya çocukları arasında sevgi ve dostluk bağlarının geliştirilmesi ve tüm insanların barış içinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunmak için 1979 yılından itibaren her yıl ayrı bir coşkuyla kutlanmaktadır.
Türk Ulusu, 23 Nisan 1920 günü açılan ilk meclisle, bundan 90 yıl önce “İrade-i milliye” (milli irade) dönemini başlatmış, Türk Milleti bu atılımıyla halkın egemenliğine dayanan bir siyasal rejim sistemini kabul etmiştir.
Milli devlet ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte Atatürk'ün devlet anlayışının temellerini oluşturan üçüncü ana ilke, milli egemenliktir. Milli egemenlik, devlet içinde en üstün buyurma kudreti olarak tanımladığımız egemenliğin, millete ait olduğunu ifade eder.
Tıpkı tam bağımsızlık ilkesi gibi milli egemenlik de, Atatürk'ün Milli Mücadele'nin ilk günlerinden beri açıkça ortaya koyduğu, ısrarla vurguladığı bir temel ilkedir.
Atatürk, Milli Mücadele'nin başlangıcından, kendisinin hayata veda ettiği ana kadar, her fırsatta milli egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalışmış, her zaman kişisel yönetimin sakıncalarıyla milli egemenliğin üstünlüklerini çarpıcı şekilde karşılaştırmıştır. Çağdaş bir topluma ve çağdaş bir devlete yakışan yönetim şekli, ancak milli egemenliğe dayanan sistemdir. Büyük Millet Meclisi görüşmeleri sırasında söylediği şu sözler, bunun en güzel ifadesidir:
'Cihan tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman devleti tesis eden ve bunların hepsini hadiselerde tecrübe eyleyen Türk Milleti bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek bütün felaketlerin karşısında doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudretle yerini aldı. Millet, mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve milli saltanat ve egemenliği bir şahısta değil, bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerinden meydana gelen bir yüce mecliste temsil etti. İşte o meclis, yüce Meclis’inizdir.
Sokaklar, acı
Sokaklar, aşk
Sokaklar isyan dolu.
Acılar:Sokak çocuğunun yalnızlığında,
Aşk: 'İrma'nın öyküsüyle özdeşleşmiş.
Sen ve ben
Gece ve gündüzün ayrılmaz bütünlüğü
Toprakla tohumun buluşma yazgısı
Dokununca tenine,
Denizden esen meltemler kıskanır serinliğini
(Çok Yaşa Fatma!)
Köye geldiğimin üçüncü günüydü. Sabah erken saatlerde uyandım. O gün benim için çok önemliydi. Okullar açılıyordu ve ben ilk defa öğretmenlik mesleğine başlayacaktım.
Okul bahçesinin içerisinde bulunan lojmandan hazırlıklarımızı yaparak çıktık. Bahçede bir kısmı sağa sola koşan, çığlıklar atan, bir kısmı ise sessizce bir tarafta bekleyen onlarca çocuk vardı.
Nereden geldin
Ne iyi ettin de geldin
Boş ver… Gözyaşlarımı…
Sen bana, seni ve beni sarıp sarmalayan
Hayatı anlat
Var mıdır başka bir dostluk?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!