eyvah, turuncu takıldı güneşin peşine kayboldu.
yeşiller siyaha döndü.
sahil boyunda yoksul bir meyhanedeydik.
bir bacağı kırık sandalyenin
masaya dayanışını seyrediyorduk.
belli etmemeye çalışıyordu
gururluydu.
ama biz saklandığımız yerden
çok iyi görüyorduk.
masanın örtüsünün rengi yoktu
belli ki bir sandık asma üzümünün
arkasına saklanmıştı.
sandalye asma üzümü sandığı ile
uzaktan akraba oluyordu.
masa da öyle.
bağbozumundan çok sonraydı,
asmanın renkleri sıcaktan kavruluyordu.
masanın üzerinde şişeler vardı
birisi yarısı içilmiş gibi duruyordu
diğerleri boştu ve kaldırılmayı bekliyordu.
şişelerin rengi yıllanmış cam göbeğiydi
ama belli olmuyordu.
masanın sarhoşları da yoktu ortalarda.
ya sızmışlardı bir köşede
ya da bıçaklayıp birbirlerini
dinlenmeye çekilmişlerdi bir morgda
buz beyazında.
soğuk bütün renkleri alıp götürmüştü.
onlar bunun farkında değillerdi kuşkusuz.
ama uykusuz
ama babacan tavırları ile meyhaneci
alacaklı hesaplarını boyundan aşırıyordu.
sabit kaleminin moru
bir şey yazmıyordu.
mor, hesap kaleminin ucundan kaçmış
bir başka kaleme konuk olmuştu.
karanlık bir oda ve gene çıplak bir masa.
mor, ucuna saklandığı kalemle
yatıyor masanın üzerinde.
altlarında bir gazete sayfası.
üzerinde kocaman bir fotoğraf basılı.
bir gülen insan, bir güzel insan.
üzeri mor kalemle çizili.
altlarında ağlayan bir gazete sayfası.
örtmüş,yerde yüzükoyun yatan
bir güzel insanı.
sahil boyunda yoksul bir meyhanedeydik.
bir şeyler uçuşuyordu etrafımızda,
bir şey anlamıyor, sarhoşluğumuza veriyorduk.
turuncu takıldığı güneşin peşinde kayboluyordu.
Kayıt Tarihi : 31.1.2007 12:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
haftanın şairi olarak kutluyor ve başarılarınızın devamını diliyorum,
Sevgi ve saygımla
eyvah, turuncu takıldı güneşin peşine kayboldu.
yeşiller siyaha döndü.
sahil boyunda yoksul bir meyhanedeydik.
bir bacağı kırık sandalyenin
masaya dayanışını seyrediyorduk.
belli etmemeye çalışıyordu
gururluydu.
ama biz saklandığımız yerden
çok iyi görüyorduk.
masanın örtüsünün rengi yoktu
belli ki bir sandık asma üzümünün
arkasına saklanmıştı.
sandalye asma üzümü sandığı ile
uzaktan akraba oluyordu.
masa da öyle.
bağbozumundan çok sonraydı,
asmanın renkleri sıcaktan kavruluyordu.
masanın üzerinde şişeler vardı
birisi yarısı içilmiş gibi duruyordu
diğerleri boştu ve kaldırılmayı bekliyordu.
şişelerin rengi yıllanmış cam göbeğiydi
ama belli olmuyordu.
masanın sarhoşları da yoktu ortalarda.
ya sızmışlardı bir köşede
ya da bıçaklayıp birbirlerini
dinlenmeye çekilmişlerdi bir morgda
buz beyazında.
soğuk bütün renkleri alıp götürmüştü.
onlar bunun farkında değillerdi kuşkusuz.
ama uykusuz
ama babacan tavırları ile meyhaneci
alacaklı hesaplarını boyundan aşırıyordu.
sabit kaleminin moru
bir şey yazmıyordu.
mor, hesap kaleminin ucundan kaçmış
bir başka kaleme konuk olmuştu.
karanlık bir oda ve gene çıplak bir masa.
mor, ucuna saklandığı kalemle
yatıyor masanın üzerinde.
altlarında bir gazete sayfası.
üzerinde kocaman bir fotoğraf basılı.
bir gülen insan, bir güzel insan.
üzeri mor kalemle çizili.
altlarında ağlayan bir gazete sayfası.
örtmüş,yerde yüzükoyun yatan
bir güzel insanı.
sahil boyunda yoksul bir meyhanedeydik.
bir şeyler uçuşuyordu etrafımızda,
bir şey anlamıyor, sarhoşluğumuza veriyorduk.
turuncu takıldığı güneşin peşinde kayboluyordu.
Cevat Çeştepe
Elazığ Ses ol grubunda haftanın şairi seçilen şarimizin nezih bir şiirini paylaşıyoruz, böyle soluklu güzel şiirlere imza atan şairimizi selamlıyorak.,,
TÜM YORUMLAR (4)