Karabulut kaplamış göklerimde dolaşır,
Serpiştirir nifakı boy boy topraklarıma.
Öz bağrımda insanım kendime düşman olur,
Bu hal yabancı bana dokunuyor kanıma.
Sen giderken; hapsetmiştim gözyaşlarımı kalbime,
Akıvermek istemişlerdi sabırsızdı yanaklarım.
Durun demiştim, nasıl ayrılık düşünürsünüz diye!
Bir anlık kızgınlık bu, geçer sanmıştım.
O gün, bir puslu Ankara sabahıydı,
Henüz karanlık gün ağarmadan,
Kapımız çalınmıştı hepimiz uyurken,
Giyindik çarçabuk indik kapıdan
Aynalarla konuşurken gördüm seni,
Yalan mı?
Nasıl hayranlıkla bakıştığını,
Saçlarını tararken gülümsediğini,
Ben her köşesinde yurdumun,
Öğretmenim,
İnsanım, insandır benim derdim.
Öyle uzaklardan bakmayın,
Bakmayın ne olur anlayamazsınız;
Ruhumdan bir olta senin ruhuna,
Takıldı ne yapsan kurtulamazsın.
Yeterse takatin çek Ummanlara
Yetmezse koşup gel sarıl boynuma.
Göndermiş mektubu; zarfı bembeyaz,
Kalem değil sanki hançerdir yazan.
Sanırsın satırlar soğuktan ayaz,
Sözler deler bağrı, beter kılıçtan.
Yıllar sayılır olmuş yüzünde çizgi,
Omuzların çökmüş yükün çok ağır gibi.
Dizlerinde derman kalmamış artık,
Salınmak mazide bir rüya gibi
Süzülür fecrin son demlerinde ömrüm, kuytu karanlıklara;
Heyhat; yetişmez ardından, binilse de sırtına kanatlı atlara.
Geçmiş rüyalardır yıllar, aslında yaşanan kalmış mazide;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!