Etrafımızdaki şeyler tek başına iyi ya da kötü değildir. İyilik ve kötülük bizim onları değerlendiriş biçimimizde ortaya çıkar.
Recep İvedik filmi son zamanların önemli bir sinema olayı. Herkes birbirine bu filmden bir replik aktarıyor, filmi görüp görmediğini soruyor. Filme olan ilgi, sıcak ve güncel. Film yaşıyor ve yaşanılıyor.
Geçenlerde gazetelerde bir haber Amerikan sinema sektörünün devasa gücü ve dünyadaki etkisine karşı varlığını sürdürebilen, kendi tarzını ve etkinliğini yaşatabilen iki sinemadan söz ediliyordu: Türk sineması ve Hint sineması. Recep İvedik’ten sonra konuyu ele alıp incelemek bir gereklilik oldu.
Bizim geleneksel Türk tiyatrosu oyunlarından olan orta oyununda Kavuklu, İstanbul’a gider ve iş arar. Berber çırağı olur, terzi olur, kasap yamağı olur; ama her defasında işi eline yüzüne bulaştırır ve her işinden kovulur. Pişekâr da ona akıl verir ve yeni yeni işler bulur. Recep İvedik de böylesi bir izlek üzre yol alıyor. Recep’in iş bulmak için İstanbul’a gelmesine gerek yok çünkü o artık zaten İstanbul’da… İşsiz… Hoyrat bir delikanlı. Bir ninesi var, o da zamana uymuş, bıçkın… Bilgisayar oyunları oynuyor, küfürlü konuşuyor. Bu yanıyla filme bakarsak nineler de değişmiş diyebiliriz… Diğer yandan torununun “bir işi, bir eşi ve toplum içinde saygınlığı” olsun istiyor. Bir yanıyla da geleneksel…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla