acı
yeni yanmaya başlamış
taze sarma bir tütünken
sen
kendimi kurutup soldurduğum
aşk yamaçlarında
kaos odalarında çekilen
sıkıntı zikirleri…
emrine amade bir beyin,
vecd halinde kendinden geçen zamanlar…
isimsiz bir yılgınlığa doğru savrulan bakışlardan kurtulamayıp kuruyan
tek kuyu
sesin
öldürülmüş zamanlarda
kısık bir yaşam vaat ederken bana,
kanayan düşlerime nisbet
gözlerimin önünde raks ediyordu..
boşluğa senin için attığım her çentikte
adıma çekilmeyen hasretleri düşünürken
beynim eriyor
suçu yaşıyorum
seninle birlikte şehvetin kafasına
bir kurşun sıkıyorum
ölüyor…
ahşap bir çatı altında
ikindi vakti
yokluk çanıydı
beni sensizlikten uyandıran
-ki ben
o zaman kelimelerle eritiyordum düşlerimi
içimdeki bütün gizli fısıltıları
bir çelik kafese koyacağım
uçuracağım gökyüzüne
kurban edilişlerini bekleyeceğim bulutların
/aşkın deli gömleğini giydirdiğin ben
kurtulacağım sana dair mecburiyetlerden/
ölmek için yaşamak gerek dila
sevmek için ise ölmek
yaşamak sevmek ölmek
üç bilinmeyenli bir denklem; sen, ben, aşk…
çözümsüz düşlerin karışık problemiyiz
gecelerin kirlenmiş karanlığında, sokak
züleyha’nın şehvetinde kaybolan aşk,
bekaretini verirken bir piramite
sensizliğin kapıları o zaman kapanıyordu yüzüme…
keskinliği bıçağın bölemezken acıyı,
kan meyvaya düşerken,
ölümü görmekten utanan bir mumyaydı;
sığınak anların efendisi
ay’ın intiharını izlerken güneşten
anlat bana
aşkın ‘a’ halimi acı olan
yoksa
gecenin zifiriliğine kan damlatması mı
sensizliğin ölümcül yokluğuna işledim, yalnızlığını
ardından zamanın yüzünü boyadım düşlerimle
hep altın sarısı zamanlarını ezdim aşkın
şimdi bizim için gitme vakti
sürgüyü çek ve çık
yine de
merhaba,rasih yilmazin yazilarini cok begeniyorum ama yazilarin tamami yok.neden acaba?