İtalya-İrlanda kökenli İspanyol şair, oyun yazarı ve ressam. İspanya İç Savaşı (1936-39) sonrasında yurt dışına gidinceye değin etkin bir siyasal yaşamı olmuştur.
Madrid'de resim öğrenimi gördü ve ressam olarak belli bir başarı elde etti. 1922'den sonra şiir yazmaya ve bunları çeşitli dergilerde yayımlamaya başladı. İlk şiir kitabı olan ve doğduğu Cádiz bölgesinin deniziyle ilgili anılarını dile getirdiği Marinero en tierra (1925; Denizci Karada) ulusal bir ödül kazandı. Luis da Góngora'ya XV. yy cancionero'larına hayran olan Alberti, ilk eserlerinden başlayarak resim çalışmalarından kaynaklanan (ilk sergisi 1920) ince biçim anlayışıyla halktan aldığı esini bir araya getirdi. 1927'de Luis da Góngora'nın 300. ölüm yıl dönümü nedeniyle düzenlenen kutlama törenine katkıda bulunan Alberti'nin bu dönemde yayımlanan El alba del alhelí (1927; Şebboy Şafağı) ve Cal y canto (1928; Kireç ve Taş) adlı kitaplarında Góngora'nın etkisi açıkça görülüyordu.
Ama gerçeküstücü diye tanımlanabilecek Sobre los angeles (Melekler Üstüne) adlı bir sonraki kitabıyla, kendine özgü ve olgun bir şiir sesi olduğu kanıtlandı. 1930'larda oyunlar yazdı, bol bol yolculuk yaptı. Sobre los angeles ve Sermones y morades yapıtlarında derin bir iç bunalıma düştüğü sezilir. Bu bunalım, sanatını "halkın hizmetine" sunan İspanyol Komünist Partisi'ne üye olan (bir süre sonra partiden çıkarıldı) şairin siyasal görüşü benimsemesine yol açtı. Bununla birlikte Alberti, El hombre deshabitado (1930) adlı yapıtında, modern dünyada insanın yabancılaşmasını kınarken, Fermín Galán 'da okurun karşısına kahraman olarak İkinci Cumhuriyet'in ilk şehidini çıkardı. Alberti bundan sonra mücadeleye öncelik veren yapıtlar yazdı. Octubre (Ekim) adlı bir dergi çıkardı. İç savaş sırasında Antifaşist Aydınlar Birliği'nin eylemlerine katıldı ve "koşulları yansıtan" oyunları yanı sıra (Radio-Sevilla, 1938) , sınıfından kopmuş genç bir burjuva olarak kendi yaşamından esinlenerek yazdığı bir dram De un momento a otro (1937; Bir Andan Öbürüne) ile aynı dram üzerinde otobiyografik bir anlatı olan la Arboleda perdida (1942; Kaybolan Koru) kaleme aldı.
İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilerin yanında savaşan Alberti savaştan sonra Fransa'ya, ardından Arjantin'e sürgüne gitti.[1] Arjantin'de Losado yayınevi'nde çalıştı, bir yandan da eski ilgi alanları olan şiir ve resme döndü. Şiirleri kimi zaman feodal ve mistik İspanya'yı anımsatan dokunaklı bir lirizme büründü; Entre el clavel y la espada (1941; Karanfille Kılıç Arasında) , Pleamar (1944; Denizin Yükselişi) , Ora maritima (1953; Deniz Saati) adlı şiir kitaplarını yayımladı. A la pintura'da (1945; Resim Sanatı Üzerine) resimle ilgili şiirlerini topladı.
Ama dramatik anlatıma ağırlık veren yapıtlarında (El trebol florida, 1944; le Gallarda, 1945; Noche de guerra en el museo del Prado, 1956) , insanın özgürlüğünü yabancılaştıran her şeye başkaldırması gerektiğini savundu (Coplas de Juan Panadero, 1959) , Çin'e bir yolculuk yaptı (Sonríe China, 1958; karısı María Teresa León'un düzyazılarının da şiir aralarında yer aldığı şiirsel anlatılar) . 1961'den sonra çoğunlukla İtalya'da yaşadı ve bundan sonra ressamlığı (1965'te Roma'da V. Rasegna figüratif sanat eserleri yarışmasında, gravür dalında birincilik ödülü aldı; 1969'da "Abece'nin Lirizmi" adlı bir sergi açtı) ve şairliği bir arada yürüttü.
1976'da İspanya'ya döndü. 1977'de doğum yeri Cádiz'den milletvekili seçilen Alberti, bir süre sonra, kendini sanatına adamak için bu görevinden ayrıldı. Bütün şiirlerini içeren kitaplarının çeşitli baskıları yapıldı. Şiirlerinden yapılan bir derleme Sürgünden Şiirler (1978) adıyla Türkçede yayımlandı.
Eserleri
Marinero en tierra (Karadaki Tayfa; 1924)
El alba del alheli (Şebboy Şafağı; 1927)
Cal y canto (Kireç ve Taş; 1928)
Sobre los angeles (Melekler Üstüne; 1929)
Entre el clavel y la espada (Karanfille Kılıç Arasında; 1941)
La arboleda perdida (Yitik Koru; 1942)
De un momento to otro (Bir Andan Öbürüne; 1942)
Pleamar (Denizin Yükselişi; 1944)
A la pintura'da (Resim Sanatına Saygı; 1945)
Ora maritima'da (Deniz Saati; 1953)
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!