Poşet Şiiri - Yorumlar

Ahmet Zekai Yıldız
213

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Otuz beşinde olmasına karşın ellisinde gösteren kadının, ürkek ve kaçak bakışlarında suç işlemiş insanların ezikliğini görebilirdiniz. Tüm yaşamını toprak işleriyle geçiren bu insan, hiç cımbız görmemiş gür kaşları, yüzündeki derin çatlaklar ve nasırlı elleriyle kadından çok erkeksi bir portre çiziyordu.
O gün tarla işlerini bitirip de yorgun ve bitkin bir şekilde eve geldiğinde çocuklarından daha bir önemle ilgilenmesi gereken koyun, keçi ve ineklerin bakımını yapmalıydı. Fakat cinsel organında inanılmaz bir acı ve yanma ile kıvranmaya başladı. Buna pek şaşırmamıştı. Çünkü ara sıra bu türden sıkıntıları oluyordu. Fakat bu seferki biraz daha şiddetliydi. Belki de ilk kez gece olup da yatağa girince kadınlık görevini yerine getiremeyecekti. Bu çok büyük bir felaketti onun için. Maazallah kocası kahveden eve gelince bu durumu görür de kapının önüne koyuverirse ne yapardı sonra? Nereye giderdi? Kim bir lokma ekmek verirdi?
Rahatsızlığını söylememeliydi kocasına. Dayanabildiği kadar dayanmalıydı buna. Acılarla kıvranarak sırasıyla koyun, keçi ve inekleri yemledi, sütlerini sağdı. Bir dert ortağı vardı kadının. Bu montafon cinsi inekten başkası değildi. Ona kara kız diye seslenirdi. O gün de bütün yakınmalarını Kara Kız’a anlattı. Biraz rahatlamıştı sanki.
Ahırdaki işlerini tamamlayıp, evine geldi. Onu aç çocukları bekliyordu. Ne bulduysa yemek hazırladı onlara. Henüz beş aylık son çocuğunun altını değiştirdi, emzirdi. Acıları ise artarak devam ediyordu.
Bir köşede kıvrılıp yatmış, biraz dinlenecekti ki kocasının haykırışıyla uyandı. Eve arkadaşlarıyla gelen kocası oldukça sarhoştu. Evin ayrı bir odasına girdiler. Kadın son gücünü harcayarak onlara meze hazırladı. Masalarını düzenledi. Adam kapının önünden ayrılmamasını, seslendiğinde hemen gelmesi gerektiğini tembihlemişti. Uzun sürecek bir gecenin sabahında yine tarla işleri, akşamında yine hayvanların bakımı, çocuklar ve kocası. Bunları düşünmenin usancında ağrılarının ara vermesinden fırsatla kapının dibinde uyuyakalmıştı.
Kocasının sağ böbreğine vurduğu tekmeyle uyandı. Kocası öfkeyle bağırıyordu. “Ben sana kapıda uyu mu dedim? Çabuk mezeleri tazele! ..Su getir bize! ..”Kadın daha fazla dayanamadı bu işkenceye. İstenilenleri yerine getirmek için tam ayağa kalkacaktı ki; başı dönmeye, gözleri kararmaya başladı. Acıyla inledi bir an. Ateşler içindeydi. Birden içine bir serinlik düştü. Olduğu yere yığılıvermişti.
Gözlerini açtığında hiç tanımadığı bir yerde olduğunu anladı. Burası küçük bir sağlık ocağının gözetim odasıydı. Kolunda serum, ağzında da oksijen takılıydı. Kapının ötesinde kocası doktorla görüşüyordu. Doktor hastanın durumunu anlattıktan sonra daha teşekküllü bir hastaneye götürmesini istiyor; kocası ise buna parasal gücünün olmadığını söylüyordu.

Tamamını Oku