Posedion Şiiri - Gökhan Tan

Gökhan Tan
43

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Posedion

Cenova yelkenin tepesindeki silyon fenerin flaşörleri patladı peşi sıra
Soluğu güvertede alıp dikkat kesildik, ne ufukta ne menzilde bir gemi vardı
Kaptan bugüne kadar görmediğim kadar keyifli, bir şeyler mırıldanıyordu sakallarını ve omuzlarını sıvazlayarak yanındakilere
Eliyle iki üç mil ötedeki deniz fenerini gösterip, şapkasıyla selamladı
Filikayı bile söküp alan, günler süren fırtınanın ardından
Deniz çarşaf gibi duru, hava kristal kadar berraktı
Böylesi bir havada, barakadan bozma bir fener, insanın aklına gelecek belki de en son şeydir
Derken bir kuka iliştirip, pruvaya doğru ağzı sıkıca bağlanmış bir ceset torbası bıraktılar denize
Bir ceset kadar ağır görünmüyordu, en azından batmamıştı denize
Gözün görebildiği mesafeye kadar takip ettiler torbayı
Birkaç mil sonra, yakın dürbününü istedi kaptan
Neşesi, yerini giderek tedirgin bir endişeye bıraktı
Meşin kılıfından, yakamoz gibi parıldayan prinç, tek gözlü uzak dürbününü çıkarttı
“Tam yol tornistan”
Rüzgarı kuzey yönünden yiyorduk ve bumbalar bu keskin manevraya cevap veremeyebilecek kadar yelken barındırıyordu üstünde
Çok geçmeden öndeki cenova yelkeni kapattırıp bermuda yelkeni açtırdı kaptan
“Ağır yol tornistan”
Mürettebat rahat bir nefes almış, olanı biteni anlamaya çalışıyorduk
Hangi neden, bu büyüklükte bir gemiyi o kadar seri bir manevraya itmişti
Pek böyle ani kararlar vermezdi kaptan, planlı ve sabırlıydı, zaten öyle de olmalıydı
Hele ki, söz konusu “Posedion” olunca ihtiyatı elden hiç bırakmazdı
İşte, kuşkuya iten buydu beni ve tüm mürettebatı
Açık denizler hata yapılacak en son yerlerdir
O yıllar için efsaneydi Posedion, henüz kendisini görmeden adını duyan yüzlerce denizci vardı
İki yıl evvel ansızın patlak veren büyük bir fırtınanın ardından kasabaya dönmemişti tek bir gemi bile
Civardaki kasabalar içinde aynı şey söz konusuydu
Zaten bu büyüklükteki fırtınalarda aksi beklenmezdi ama umut işte
Ekseriyetle günler sonra, akıntının bıraktığı yerden, altına sakin sular serilince çıkar gelirdi, yorgun gövdesiyle bata çıka gemiler
O sabah sislerin ardından fırtınayı yaran gövdesi ve tüm heybetiyle belirdi Posedion köpüklerin arasından
Dalgaları altında ezen dev burnuyla selam verdi kasabaya
O gece sabaha kadar uyuyamamıştım, dalgalara kafa tutan o ejder giriyordu düşlerime ve uzaktan derin bir ses işitiyordum
Yanlış duymama imkan yoktu Posedion beni çağırıyordu!
Öylesi bir fırtınada, gidip geri dönmeyen babamın ruhunu alıp getirmişti bana denizden ve dönemeyen bütün denizcilerin ruhlarını
Sabahın ilk ışıklarında, Posedionun heybetli gövdesini ovuşturup, konuşurken görmüş beni kaptan
Ruhu olan ve karın tokluğuna çalışacak bir miçoya nasıl hayır diyebilirdi
İşte, Posedionla iki yıl önce böyle tanıştım ve hiçbir kötü bergüzar yaşamadım.
Ani manevrayla etrafa savrulan fıçıları ve eşyaları toplarken, geminin bodası nihayet dik bir vaziyet almış
Hafif yol, geldiğimiz yön güneye dönmüştük yine
Omurgadaki gıcırtılar susmuş yerini mürettebatın fısıltılarına bırakmıştı
Ansızın kesilen gıcırtının peşinden yükselen fısıltılar, kaptanı sinirlendirmiş olsa gerek ki homurdanarak ayrıldı güverteden
Dümencinin çıkardığı kerteriz, gözleri birbirine kenetledi, kerteriz demek, yeni yön demekti
Dümenci, kerteyi bir buçuk derece güneye kırdı
Artık en azından ne yaptığımızı bilmesek de, nereye gittiğimizi anlamıştık
Yeni rotamız bir fener! Hem ne dersin gündüzün alnında, çarşaf gibi bir denizde, barakadan bozma bir fener
Kuşkular yerini meraka bırakmış, usulca akıyordu altımızda deniz
Artık fenere kayalıkları saymazsak, ahşap bir kapı gıcırtısı kadar yakındık
Hatta kaptan birkaç kulaç kadar yaklaşmıştı yüzerek gittiği fenere
Deniz giderek dönüyor, hava kurşini bir renk alıyordu yavaş yavaş
Hava patlamaya hazır bir saatli bomba gibiydi
Bilemedin onbeş dakika müsaade veriyordu bize, kükreyerek uzaklaşın diyordu kayalıklardan
Belli ki fenerin tepesine almıştı soluğu kaptan, nefes nefese bir şeyler istiyordu gemiden
Denizde doğmuş, son nefesini de orda vermiş.
Fırtınanın göbeğinde kimsenin yaklaşamadığı fener, tam üç gün direnebilmiş ihtiyar beden
Gelip geçen gemilerin attığı azık, tütün ve şarap kuzey rüzgarlarının peşine takılmış
Şeytan kayalıkları takmış denizciler fenerin adını
Ansızın ve gafil avlıyor, ekseri gecenin kör vaktine denk gelen saatlerde, doğuya barut ve şarap taşıyan İspanyol tüccarları
Ta ki! Hava kararınca ortaya çıkan bir peri, alev alev yakıyor şeytan kayalıklarını, gün ağarana dek
Mukadderat ne dersin, dinamolu kükürt feneri tam kırkbeş yıl sonra sönmüştü
Kaptan kucağında ihtiyarın soğuk bedenine, yılların aydınlığı vurmuş yüzüne, gülümsiyerek bakıyordu
“Az kalsın bir denizci gibi defnedilemeyecekti,işte bu ölümünden daha çok üzerdi beni”
Torbayı yüzünü açıkta bırakacak şekilde geçirdik bedenine, kurşun ağırlıklar ve şahsi eşyalarını da iliştirdik
Mürettebatın yüzündeki iyi bir şey yapmış olmanın verdiği ifade ve rüzgar bir anda Posedionu sardı
Kim bilir seyir defterine neler yazdı, şafağa kadar sönmedi kaptanın gaz lambası

Gökhan Tan
Kayıt Tarihi : 28.6.2008 14:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Gökhan Tan