POLİTİKA ŞİİRLERİ

POLİTİKA ŞİİRLERİ

Naime Erlaçin

I - 13 Ağustos 2006 Öncesi Değerlendirmeler:

Lübnan’da sivilleri de hedef alan acımasız bir savaş sürüyor. 26 Temmuz 2006'da Roma'da toplanan Lübnan Konferansı sonuçları incelendiğinde görülüyor ki yalnızca endişeler dile getirilmiş ve ileriye dönük yardım önerilerinden başkaca bir çözüme ulaşılamamıştır. Durumu 'cinayete yeşil ışık yakmak' olarak yorumlayan yine Batı'da çıkan bir gazetedir ('Liberation') , ki bazılarının aklıselimi halen koruduklarına dair olumlu bir işaret olarak algılanabilir. Uluslararası topluma yardım çağrısı yapanlar da var. Çağrıların tümünün yeterli ve samimi olup olmadığı ise tartışılabilir. Bir ülkenin bombalanmasına izin verilip, aynı zamanda oraya insani yardım malzemesi gönderiliyorsa eğer, samimiyetten şüphe ederim ben! Buna rağmen itidalli davranıp, Batı’nın “homojen” bir bütün olmadığını göz ardı etmeyeceğim. Aksi halde tüm değerlendirmelerin nirengi noktası “taraflılığa” sapacaktır.

Altyapısı tahrip edilmiş bir ülkenin maddi kayıplarını belirli bir oranda karşılayabilirsiniz. 'İnsan kaybı ne olacak? ' diye soralım bir de. Ölenler geri gelmeyecek, burası kesin. Ama ağır darbe almış, kentleri bombalanmış, topraklarında veya tanımadıkları ülkelerde aniden sığınmacı durumuna düşmüş; aile, ev, okul, iletişim araçları, enerji santralleri, hastane, iş ve işyerlerini yitirmiş bunca insan; hastalar, yaralılar, yaşlılar ve çocuklar ne yapar, bundan sonra nasıl yaşar demiyor kimse. Bosna'da da dememişti. Sessizliğe karşı çıkan ve bugün Lübnan’da sürdürülen vahşet için ne söyleyeceklerini gerçekten merak ettiğim; Bernard Henry Levi gibi Batı’lı entelektüeller o tarihte tüm güçleriyle Batı’nın Bosna’da öldüğünü haykırmışlardı.

Demek ki ölmemiş!
..

Devamını Oku
Fazlı Özdemir

ALEVİLİKTE MİRAÇ KANDİLİ
Miraç, Receb ayının 27.gecesi Cenab Allahın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz(sav) Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Aleviler için çok önemli olan Miraç Kandil’i,çoğu kimsenin bilmediği bir yolculuktur.Herkes Hz.Ali'nin Allahın Aslanı olduğunu bilir.Ama neden Hz. Ali Allahın Aslanıdır,Bu sıfat neden verilmiştir? Bu soruların cevabını bilmez.
Hz.Muhammet(sav) Efendimiz Cebrail Aleyhisselâm ile miraca giderken yolda hörkeli bir aslan görürler.Cebrail Aleyhiselam:Peygamber (sav) Efendimize dönerek,şu Aslana bir mühür ver yoldan çekilsin der.Peygamber(sav) Efendimiz ise; parmağındaki yüzüğü Aslana atar.Aslan çekilir,sükun(sakin) olur.Yollarına devam ederler.Göğün beşinci tabakalarına(katına) kadar birlikte giderler. 6. ve 7.tabakalarını Peygamber (sav) Efendimiz tek başına çıkar.Cenab Allah'la görüştükten sonra beşinci tabakaya tekrar iner.Bu tabakalarda diğer peygamberlerle de görüşen Peygamber (sav) Efendimiz, Cebrail Aleyhiselam rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezip görür. Cennette TUBA(Tarık) ağacında bir dal kesip kendisiyle getirir. Döndüklerinde yollarının önünde(Mina’da bir kubbe) ev görürler. Cebrail Aleyhisselâm Peygamberimize(sav) bu eve girmesini söyler.Kapıyı döven peygamber(s.a.v.) Efendimize kim olduğunu sorarlar.İslam Peygamberi Muhammed’im der.Kimse yok cevabını alır.Bunun üzerine Cebrail Aleyhiselam eve mutlaka girmesini söyler.kapıyı tekrar döver.yine kim olduğunu sorarlar.İki cihan Peygamberi olduğunu söyler.yine kimse yok cevabını alır.Tekrar kapıyı döver.yine kim olduğunu sorarlar.Cebrail Aleyhiselam; Allahın sefil bir kuluyum söyle diye tembih eder.İçeriye buyur ederler.İçeriye girdiklerinde içerinin kalabalık olduğunu görür.Sizler kimlersiniz diye Peygamber(s.a.v.) Efendimiz sorar.Ev sahipleri ise; biz Kırklar Cemiyiz.(on yedi bacı,yirmi üç erkek) derler.Peki Ulunuz kim,küçüğünüz kim der. Bizim Ulumuz-Küçüğümüz de kırktır diye cevap verirler.Nasıl yani diye tekrar sorar.Bunun üzerine içlerinden biri; (Selman Parstan) bir üzüm habbesi alıp bir kap içine sıkar ve içer.Hep birlikte Yarabbi Şükür derler.Tekrar sorar. Hepinizin üzüm suyu içtiğini nasıl anlayacağım? sorusu üzerine neşteri alıp bileğini kanatır.Kırklar’ın hepsinin birde bileği kanar.Bir kan damlası da odanın ortasına damlar.bu kan da Selman’ın kanı…şeydullaha gitti,ama onun da bizimle olduğunu gördünüz derler.Hz.Muhammet(s.a.v.) pirlerini ve rehberlerini sorar.Kırklar da Pirimiz Şah-ı Merdan Ali’dir şeksiz.şüphesiz,ve rehberimiz Cebrail Aleyhusselamdır.
Hz. Ali gelir ve postun başına oturur.Peygamber(sav) Efendimiz bakar ki Hz. Ali’nin parmağında kendi yüzüğü vardır.Hazreti Ali’nin Allahın Aslanı olduğunu anlar.
Kırklar; Ya Resulullah, Hüda aşkına, bize Hak Süphane ve Taala Hazretlerinin sizlere beyan eylediği ne ise beyan eyle ki bizler de işitelim.dediler.
- Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Ya sahabeler, Hakkın sırrı HAKİKATTIR
..

Devamını Oku
Zafer Zengin Etnika

.


Susturdular bizi
Sadece ve niçin
Çocuklar bile öğrendi
Kendileri için
..

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

‘Kız Serap hoşça kal… Kazara oğlan doğarsan, adını Senbir koy ki; o da bilsin kaçıncı olduğunu. Ondan sonrası nasip artık. Sırayla gidersin Seniki, Senüç diye. Senbeş ‘i geçeyim deme: Gümülersin. Gümülersin ki nasıl gümülersin.’Beş çocuk anasıydı, altıncı üzre vefat eyledi.’ Dedirterekten.’
‘Merhabalar Sar ‘ağa. Muhtarlık seçimleri ne alemde bu yıl? Gene umutlu musun Kayseri İli ‘nin Pınarbaşı İlçesi ‘nin Büyük Komarmut Köyü ‘nün seçmenlerinden? Hayırlısı olsun. Azalt biraz cuvarayı, azalt. Kanser yapar. Doktor beyler diyor. Sonunda, İstanbul Cerrahpaşa ‘da gırtlak kanserinden ölürsün., bak. Demedi deme.’
‘Ohho… Şükür görüştüğümüze bey ‘fendi. Erzincan ‘lı Güzel İdare Müdürü beyimizi görenler hacı oluyor. İyi misiniz? Daireyi güzel güzel idare ediyor musunuz? Ha ‘di bakalım. Gene görüşelim ama. Ben, şu bizim Tabiboğlu Ahmet Bey ‘e bir uğramak niyetindeydim. Hah, kendisi de orada zaten. Komşuyu söyleme, ya kapıdadır, ya bacada. Ha ‘di size uğurlar olsun.’
‘Ya işte böyle, Ahmet Bey. Yok yok, kahve için zahmet etme. ‘Geçerken bir uğrayayım’ dedimdi, o kadar. Dünya sıkıntılarından elimiz olmuyor. İş çok, zaman yok. Bana müsaade. Gene gelmek isterim ama ya olur, ya olmaz. Eğer yarınki sınavı da kazanırsam, biraz zor. Kazanamazsam daha çoook selam-kelam ederiz. Hoşça kal.’

Mezarlık duvarı dibinde geriye el salladı:

..

Devamını Oku
Ahmet Doğan

YA BU YOLDAN DÖNECEĞİZ
YADA
BATIP GİDECEĞİZ!


Para bulamadım annem
Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde, dershaneye borçlarını ödeyemediği için cezaevine giren Emine S (48) , serbest kaldığı ikinci gün intihar eden oğlunun mezarına gidip dua etti.
..

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Atatürk’ü dinsiz olarak niteleyenler olduğu gibi, onun adından nemalanıp, Kemalizm’i bir ideoloji ve Atatürk’çülüğü yeni bir din gibi gösterme gayretinde olan kişiler de olmuştur. Çıkarcılığın, menfaatin olduğu her yerde iki yüzlü insanlar da vardır. Atatürk gerçekten de dinsiz miydi? İnançsız mıydı? Yüce Allah (c.c) ve peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hakkındaki düşünceleri nelerdi? Öldüğünde ardından yeni Türkçe’yle yazılan mevlit olduğunu bilseydi acaba nasıl bir tepki verirdi? Acaba ölüm döşeğindeyken ölüme yaklaştığı son saniyelerde ağzından çıkan son sözler ne olmuştur?

Kendisine dinsiz diyenler ile O’nu putlaştıranları bu yazımda aynı kefeye koyacağım. Çünkü, her iki taraf da riyakar insanlardır. Amacım, iki yüzlü insanların maskelerini indirmek, yüce Atatürk’e yapılan bu çirkin ve mesnetsiz iddiaların asılsız olduğunu delilleriyle ortaya koymaktır.Yazımın bu bölümünde Atatürk’ün dindarlığını, İslamiyete bakış açısını değerlendireceğim.

TBMMnin açılışı için hazırlattığı bildiri bile, tek başına Atatürkün dindar kişiliğini gözler önüne sermek için yeterlidir.

TBMMnin Açılış Bildirisi:
..

Devamını Oku
Akın Akça

Adam daha derinlemesine düşünmeye başladı bugün, yani detayına girift bir mekanizmayı çalıştırdı -odasına göre daha içeri denilebilecek salonda televizyon karşısında oturup sigarasından ve light kolasından yudumlarken: Tek bir sıyrığı bile olmamış Atatürk, devlete millete zeval; tek bir hatası ise kendine olmuştu Savarona’da böbrek telaşı. Hoş böyle büyük insanlar böyledir ama okuduğu, şu an hatırladığı tüm diğer büyük insanlarda bazı büyük başkaca hatalar da vardı. Peki Atatürk nasıl böyle muazzam bir mucizeyi kendi bedeninde yeryüzüne sunmayı başarabilmişti? Misal Aristoteles’i düşündü, köleliği savunmuş denmemiş miydi? Einstein’ı düşününce, belki Ata’yla mukayese edilebilecek bir örnek oydu, çünkü atom bombası olayında bile formülün Nazilere geçmesine mani olmaya çok çalıştı ve başardı ama sonunda gene bir hükümetin eline geçti: Politika, denilen kötüdür. Çünkü insan-iç egosundan gelir: Hücredeki siyaseten yürütülen besi alış verişini denge altına almalı, aşamaları hücre duvarının bu yerlere getirdiği. Çünkü kendine gereklileri alıyor, gereksizleri ise defediyor –insan onuruna aykırı bir şey değil midir bu? Ama diğer yandan da düşündü adam ve dedi ki kendince: “kötü şeyleri alsaydı kendine, o zaman biz doğar mıydık vesaire? ”
(Beklice bu hatta, Big Bang’in ilk anlarındaki o olaya benziyor; yani antimadde neden üstün gelememiş de maddeye, madde geçmiş bir adım öne –doğal yoldan da elde edilemez ki antimadde. Ve beklice bu hatta, gene şuna mı benziyordu: hayvansal hücrelerin artık bitki hücrelerini yemeyi bırakışındaki arkaplan hikayesinin, bitki hücrelerini yemeyip de artık vücudun içine emip onların üzerinde bir efendice ama bir asalak olark, bir parazit gibi, onların hayat enerjisini emişindeki döngüye?) Evrende olmayan bir yerde bir şey olmalı ki, ama bu bir nokta olmalı çünkü evrende virgüller var. Varolan her şey devam ediyor ve varolmayan hatta: Sayısız pi mezon, graviton ya da gluon v.s. foton veya nötrino menşeili dolaşıp duruyor: içlerimizden geçiyor, bedensel içlerimizden; hem de her saniye değişen anlık tavırlarımız anlamında bir ‘iç’. Bu kütlesiz ya da kütlesizcesine kütleli bize sanal ya da bize maddi parçacıklar; bozunup anında, sonrasında hemen yeni uzuvlarını oluşturuyor. Protonun yarı ömrü ne uzun.
(Evet o nokta olmalı, bizi o noktada saklıyor olmalı, ölümümüzü, hayatımızı, her şeyimizi –bir tüm halinde: Moleküllerine ışınlanıp geri dönmek gibi o ışınlandığın bir başka yerde. Nokta ve evrenin dışında çünkü virgüle ihtiyaçlığı yoktur evrenle bağlanısı olan ama evrende olmayan bir an ya da mekanın. O nokta artık sabittir, ama yeryüzünden gönderilenleri korumak ve yeniden iyicil biçimiyle deşifre etmek, üretmek için onları.)

Odasına gittiğinde bunları kaleme almaktaydı bilgisayar başında. Şu, sabit rütuşlu üst bağ(ı) nazara alındığında, öne doğru sürgülü, hareketli, daha alt bir katmana sahip Mavi bilgisayar masasındaki kulplu bir bardağa gözü takıldı. Tıngırdıyor gibiydi, ama göz aldanması olmalıydı. Deprem falan Ankara’da pek görülmezdi, hem de böylesi. Demek sanal parçacıklar gerçekti ve ki şu sözünü ettiği hani; o nokta varsa, o nerdeydi? Sonra tekrar bardağa baktı ve bir kulplu beygir hayali gördü. Daha sonra da, kaçan bir merkep bir hayali. Bir karakaçan, karlar üzerine koşturdu, karı yardı ve içine girdi. Ve çiçekler çıktı (bu şekliyle): şu şekilde: hani şu jeneriklerde, müzik kliplerinde falan geçiveren şekliyle; hızlı tavrıyla yaşayışında bir şehir kasidesinin, belki destanının. Douglas Monroe’nun ‘Merlin - Kral Arthur’un Gizli Büyücüsü’nün Gizli 21 Dersi’ kitabındaki bir tarihsel hikayedeki o iki zibidi yine birbiriyle kılıç kalkanda, komikçe savaşıyor. Sonra sevgililerden biri, “sahi biz niye savaşıyoruz? ’ deme mecalini amasla değil gafletini açık zihniyle yoğurduğu yorgun savaşçı yüreğinde bulabiliyor. Karşısındaki de ona diyor: “Doğru, o halde savaşmayalım” Ve bir kavga daha böyle bitiyor. Sonra aklına bu düşünce gelmiş olan adam Merlin’e doğru yaklaşıyor ve Merlin ona doğru seçimi yaptıklarını duyuruyor. Bunu yüreğine onun fısıldıyor –yorgunluk gitsin kabilinden. Adamlara üzerlerindeki mavi giysilerini çıkartmalarını söylüyor. Dediğini yapıyorlar. Artık yenileri var. Yenileri, yeşil. Daha üst bir mertebeye atladılar ve bunu kendi seçimleriyle yaptılar. Merlin dağların ardına yürüyor bir kez daha, ta ki gözden kaybolana dek. Adam masasının başında irkilerek gündüz düşlerinden uyanıyor. Evet bu bir şehir destanı olabilir pekala, her ne kadar “’sıra dışıca belki’ iyi bir Pagan” doğada kotarılmış bir fani olsa da. Ama uykusunu açamadı ki, almadı da: Kafası düşüyor ve dalıyor gene. Aynı Merlin, buzlarda çıktı bu kez ortaya. Şaman baş büyücüleriyle mi, Göktürklerle mi ne bir antlaşma yapmış olabilir, eski inaçları Avalon sislerine gönderen zalim Hristiyan Roma’dan intikam almak için; tam seçemiyor adam. Ortam, sisli bir ortam. Buzlarda bir atın üstünde koşturuyor enginde, sınırsız bir ufka! Ama görüntü ne muazzam. Maab’in üstesinden nasıl geleceğini böyle düşünüyor, kötü kraliçe Maab’in –koşarak, düşünerek, atını yelelendirerek. Onu Maab, o yetiştirdi ama kendisinin istem dışı oldu bu. Aslında kahya Frigg yetiştirdi ya, onun hiyerarşideki üstü de Maab’di. Uzun boylu cüce Frigg kötü biriydi, ama sonra Maab’i bıraktı ve Merlin’le dost oldu –ona Nimue’sini geri verecekti. ‘Onun önceden kötü sonra iyi oluşundaki esrar perdesi, Nordik efsunlardaki kralların kralı tasvir edilen Odin’e kadar uzanıyor olamaz mı? ’ diye baloncuklar oluştu derken adamın kafasında. Çünkü Odin’in karısının adı da Frigg’di ve Odin’in suratı o kadar belli belirsiz resimlerde tasvir edilmişti ki, bu pekala o değinilen esrar perdesiyle bir eş uyum sergiliyor olabilirdi. Hem belki Nordik’teki, uzanıyordur Kelt’e. Neyse fazla karışmasındı bu olaylar, ama bebeğe uyku büyümesi için tabi gereklidir. Bundan mı düşen kafası kalkamıyor rüyasından.

Yorgun bir şekilde uyandı ve mutfağa yöneldi. Koridordan geçerken haciyatmaz gibi sallanlı-
..

Devamını Oku
Akın Akça

Ölen çocuklar senden hesap soracak
Ve masum insanlar hep dünyayı koruyacak
Azıtıyor giderek işler ve yetinmemek
ne kötü bir şey nefretin eli(nde) .
İlk doğdum diye mi bunca kompleks
ve küçüldüm kaldım diye mi bunca...
Ya biz ne yapacağız, saldırıp Balkanları
..

Devamını Oku
İbrahim Durmuş

Bizde yerel yönetim deyince belediyel...er akla geliyor. Oysa biraz daha kapsamlıdır.
Özerklik, yerel yönetimlerin kendi kendilerini idare etmekte merkezi yönetimden olumsuz etkilenmemesi, kendi koşullarına ve yerel halkın mutluluğuna daha çok uygunluk sağlaması anlamı taşır.
İnsani bakış açısıyla, hiç de fena görünmemektedir yerel yönetimlerin özerkliği.

Türkiye için;
nüfus yapısı,
eğitim/kültür seviyesi düşüklüğü,
..

Devamını Oku
Gülücük Hatun

Bir Büyüdür “AŞK”…



Güneşli bir sabah uyandığında aşık olmuşsundur. Gece uykusunun verdiği mahmurluktan mı yoksa yüreğinin yorgunluğundan mı bilinmez her yerin ağrıyor gibi yerinde doğrulmakta bile zorlanırsın. Tenin sıcacık, saçların omuzlarından aşağıda dağınık bir halde, kendine ne yaptığını anlamaya çalışırsın. Her şey farklı, eski anlamını yitirmiş yeni bir anlam kazanmıştır şimdi gözünde… Bir süre yatakta kalakalırsın, daha önce yüzünü hiç görmediğin bir adamı, nasıl olur da bu kadar çok düşündüğüne,kalbinin onun için çok daha hızlı attığına,sana bir kerecik sarılması için hayatta belki de her şeyden vazgeçebileceğine şaşarsın.

Bir büyüdür Aşk! İnsanın kendine yaptığı en tehlikeli büyü… Saatleri, günleri hatta sana ait olduğunu sandığın ve aldandığın tüm hayatını ve hayatındaki renkleri bir anda tam tersine çevirebilecek kadar güçlü bir büyü!
..

Devamını Oku
Ali Akdemir

M U İ N A R

(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)

Erkekler öldüremediğinden,
kadınlar gülemediğinden delirir…
Latife Tekin
..

Devamını Oku
Behruz Dijurian

-Behruz Dijurian kimdir?
Ben 21.03.1961 Hamedan,İran’da doğdum. Hepsi yüksek eğitim almış ve sanatın çeşitli dallarıyla -müzik, resim, yazı, hat, sinema, grafik, vb.- içli dışlı olan toplam iki erkek ve dört kız çocuğu olan merhum şair bir babanın (Mehdi Dijur) ve ömrü uzun aziz bir annenin (Şemsozzaman) ilk erkek ve üçüncü çocuğuyum. İlk, ortaokul ve liseyi Hamedan’da bitirdim. Yanı sıra özel bir okulda Fransızca öğrendim. 1980’de yüksek eğitim almak için Türkiye’ye geldim. Bir yıl Ankara O.D.T.Ü.’de İngilizce okudum. Sonra İstanbul İ.T.Ü.’den 1986’de Metalürji Mühendisliği bölümünden mezun oldum. İ.Ü.'de İnsan Kaynakları Bölümünde yüksek lisansımı devam ettim. Değişik işlerde çalıştım ve şuan birkaç yıldır sadece yazı, kitap çevirisi ve şiirle ilgileniyorum.

-Dil ve dolaysıyla onunla ilişkisi olan şiir üzerinde görüşünüz nedir?
Edebiyat ve dil bir kültürün temeli ve tüfeğidir. Şiir de bu tüfeğin kurşunu. Kurşunu olmayan bir tüfek de ancak asa niyetinde kullanılır. Edebiyatı ve şiiri olmayan bir dilin ve kültürün de uzun süre ayakta kalması mümkün değildir.

-Türkiye'de yaşayan bir İranlı olarak şiirlerinizi Türkçe yazıyorsunuz. Şiir için neden Türkçeyi seçtiniz?
..

Devamını Oku
Akın Akça

SYLVIA HK.
-

Enis Akın

Sylvia Plath'ın Uygarlığa İtirazı:
ALLAH'LA BİR DAHA HİÇ KONUŞMAYACAĞIM
..

Devamını Oku
Celal İnal

Replik Yayınları

dili zaman şiirleri / c. inal

REPLİK YAYINLARI
Şiir Dizisi: 9
Birinci Basım
..

Devamını Oku
İbrahim Arslan

7- Kapı ‘Hayatımızın Öyküsü’
“2003 Yılı, Bakırköy”
Yaptığın her şeyi yıktın. Dakikalar saat oldu, saatler gün ve günler ay oldu. Buradan çıkış var mı şimdi? Gitmek istesem bırakırlar mı? Kütüphane kime kaldı?
Biraz takvimi ileri aldım. Tabi size beni buraya tıkan süreci de yazacağım. Her şeyin beynimde olması, bir şekilde bu da bir acayip durum… Yani yaptığınız her şeyi hatırlamanız güzel bir şey mi? “İki uçlu mizaç bozukluğu, manik hecme, psikotik” özellikli tanısıyla yattığımı, babamın mektubundan öğrenecektim. O mektubu hiç okumasaydım keşke. Kısaca şizofrendim. Buradan çıkış var mı, zır delilerin içinden? Daha deli olmadan, aklınla… Topla kendini Bahadır topla ya da sal kendini, içerideki hayat dışarıdan iyiyse… Bir karar ver. Hani Kaya abin nerde? İyileş… Hastasın, iyileş artık, iyileş. Ömrün burada mı geçecek ya da sevdiklerine ailene dönecek misin? Karar ver…
Edip Akbayram “Son demimde insanlar birer çıyan” diye söyledikçe aklıma neler gelmiyordu. Alişan başka bir şarkı söylüyordu. Hayır, Alişan değildi o… O zamanlar Kaya abimdi. Kaya abim bana söylüyor sanırdım. Benim için söylüyor. Alişan değildi o. Leman Sam “İlla illa” derken, Leman Sam değildi o… O da Melike ablamdı işte. Bana söylüyorlardı sanki. Onlar geliyordu aklıma…
Burada iki türlü ağırlama vardı. Ya insan gibi ağırlanırsın ya da hayvan gibi. Sigara dağıtılır en çok. Deliler de tiryakidir. Tabi ben içmem. Kenarda oturur manzarayı seyrederim. Ve burada artık akıllıysan bile sıfatın delidir. Ya hiç düşmeyeceksin ya da…
Sal kendini. Oh ne güzel hayat. Köyden, dışarısından iyi… İyi olur mu be! Bu kalçamı delik deşik eden iğneler niye? Hortumu üzerine tutup, seni yıkamalar. Tabi zıvanadan çıkarsan daha neler yaparlar Bahadır.
..

Devamını Oku
Mustafa Cilasun

Perakende,toptan ve daha sonra,toptancılara mal satan fabrika,kurarak sahibi olmuş,bir çok insana iş imkanı sağlamış oldukça başarılı bir insan.
Saygı duymamak,şaşırmamak mümkün değil,gıpta ile nazar ettim, baktım birde kendime, fakat mukayese edemedim,aramızda bulunan farkı açık,seçik bir şekilde sorguladım.
Babam tek amcaları olmasının yanı sıra,Sümer bez fabrikasından emekli ve dar gelirli olması sebebiyle,her sene Ramazan ayında, amcamın canlı hatırası olan yengemi gönderirler ve sevgili yengem ihtiyaçların tespitini yapardı.
Bir yıllık ne ihtiyaç varsa,her şey dahil alınır,biraz da harçlık vererek hayır dualarla başka ihtiyaç sahiplerinin, yardımına gitmek için, vedalaşarak helallik alırdı.
Yengem çok hayır öğütlü,birazda peşin sözlü,ama oldukça samimi,son derece geçim ehli,çileyi tanımış,sabırla yudumlamış, ama kimseye yansıtmamış bir hanımefendi idi.
Allah rahmet eylesin,şimdi aramızda değil,bu fani dünyadan,zamanı gelen herkez gibi aniden,amcamın sevgili hanımı olan yengemde,dareyn saadetine göçüp gitti,evinde misafir bulunduğun her an ilgisini ve ikramını hiçbir zaman ihmal etmemişti,Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
Bu düşünceler yumağı ile,telefon etmek için postaneye gittim,telefon numarasını yazdırdım ve her kez gibi sıraya girip beklemeye başladım.
..

Devamını Oku
Akın Akça

Bileşenler:
A. ÖNCESİ – KARGA, NE DEDİ
A. GARİP BİR PZTESİ SABAHI
A’dan B’ye - ARA BÖLÜM
B. CENAZE (ara böl.)
B. CENAZE
a. erkek melek
..

Devamını Oku
Nazmi Öner

KÜLTÜRE ELEŞTİREL BAKIŞ

S03

YAZARIN KISA ÖZGEÇMİŞİ

Nazmi Öner 1946 yılında Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Seydiköy’ünde doğdu. Seydiköy İlkokulu ve Isparta Gönen İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra, 1964 yılında Erzurum Karayazı’ya bağlı Yücelik (Zorova) Köyü İlkokulunda öğretmenliğe başladı.
..

Devamını Oku
Akın Akça

I. SEYFE MÜKTESEBATI (!)

En uzun sosis yapılmış Macaristan’da, Avrupa’da.
Kuş palazı olmuş Bush, Blair’e gitmiş demiş:
“ben ne yapacağım? H2N1 bende çıkmış, rodeoculuğum bundandır.”
Yemiş enseye tabi tokadı, devam etmiş Tony:
“E, Koyota da mı, bundandı? ”
..

Devamını Oku
Zafer Zengin Etnika

neresine baksam bir mutsuzluk dünyanın,neresine baksam
amerika orada

- bu ara bölümdeki yazı manasız kalmıştır. Tarihe, aşağıdaki haber yorumu düşülmüştür.-
..

Bir zahmet yerimize ölür müsünüz? -A.Karabat
..

Devamını Oku