POLİTİKA ŞİİRLERİ

POLİTİKA ŞİİRLERİ

Gürkal Gençay

KESK; taşımacılar, maliyeciler ve sağlıkçılar gibi kendine bağlı tüm sendikaların genel merkezlerine bildiri göndererek 24–28 Aralık tarihlerinde yapılması kararlaştırılan 'Demokrasi Yürüyüşü”nün Abdullah Öcalan'ın ülke gündemindeki sıcak yeri dolayısı ile uygulanabilirliği yönünde yeni bir görüş talep etmiştir.
Aslına bakılırsa (ki ben böyle okudum bu tavrı) KESK bu bildiriyi kendine bağlı sendikalara deklare ederek eylemin yapılmaması cihetinde bir mesajı üzeri örtülü olarak vermiştir. Ve:
— “Demokratik teamüller gereği, biz sendika genel merkezlerine konuyu taşıdık ve görüş istedik. Bize ulaşan ortak görüş ve sonuç itibarı ile de yürüyüşün iptal edilmesi kararını verdik...'' sığınmacılığı ile topu sendikaların genel merkezlerine atmıştır.

Sendikaların genel merkezleri ise şubelerine, “içinde bulunduğumuz gergin süreçte söz konusu Ankara yürüyüşünün provokasyona uğratılabilme ihtimalinin yüksek olduğu'' öngörüsünü içeren bildirileri tebliğ etmişlerdir. Yani, onlar da topu şubelere atmışlardır.
Ben de bir sendika şube yöneticisi olarak diyorum ki:
Daha önce yapılan ve bundan sonra yapılacak tüm sendikal eylemler de provokasyonlara açıktı ve açık olacaklardır.
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Onlar Türk’e dünyaya-sıkıntı acı verdi
Yaptıkları terörle-daim insanı gerdi
Masum insanlara da -yönelmiş olan terör
Onları epey sarstı-bu durumu anla gör
Millet-i Sâdıka' nın- vatana ihaneti
Hocalı’ yı yok etti- bölmek ister devleti
İsrail'in Lübnan'ı-işgali sebebiyle
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Yüzyılın Yanılgısı ve Beyaz Türkler

Bu ülkede yüzyıl değil belki iki yüz yıldır bir yanılgıdır gidiyor. Bu tarihi yanılgı ilk defa karşı mahallenin en önemli aktörlerinden biri olan Bülent Ecevit tarafından itiraf edilmişti.
Ancak bu tarihi yanılgıyı o gün itiraf eden aynı lider konjüktör değişince aynı yanılgıyı şiddetle savunmuştu. Evet, O da bir Beyaz Türk’tü. Ve işine geldiğinde tavır değiştirmekte tereddüt etmemişti.
Doğu İslam aleminin lideri iken Batı’nın peyki haline gelen Osmanlı her yönden kuşatılmış, emperyalizmin emrindeki oryantalizmin oyunlarıyla darmadağın hale getirilmişti.
Ayrıca içten ve dıştan kuşatılmış, halk bin bir türlü entrikalarla aptallaştırılmış, hatta köleleştirilmiş, her yönden zincire vurulmuştu.
Ülke her yönden ele geçirilmişti. Aslında önce beyinler ele geçirildi, sonra ruhlar. Aslında önce ülkenin beyin takımı ele geçirildi. Ve ardından kölelik zincirleri bir bir sarıldı. Halk her yönüyle prangaya vuruldu. Önce hürriyet, adalet, müsavat klişelerine sığınıldı. Sonra Tanzimat, Meşrutiye ve Cumhuriyet afyonları yutturuldu. Bir yandan sahte kahramanlar üretildi, bir yandan ülke adım adım onların ellerine düşürüldü. Bu sahte kahramanlar aslında kahramandan çok satılık birer ajandılar. Batının içimizdeki uşaklarıydı. Onlar tarafından tespit edildi, seçildi, desteklendi ve başımıza dikildi. Ondan sonra ülkeyi gizliden gizliye işgalin adımları atıldı. İşgal bu satılık kahramanlarca (!) tamamlandı.
..

Devamını Oku
Akın Akça

“Kimsenin yan yana yaşadığınız diğer dinlerin mensuplarıyla aranıza girmesine izin vermeyin. Aranıza korku ve kızgınlık sokmaya çalışıyorlar. Engel olun! ”
Anglikan Kilisesi
-

Bahçesinden ulu o tırsmış mağaranın, Vaha’nın;
Dinlenmekte Oasis, bir gün doğumu gibi.
Adagio, Albinoni’den:
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Bu seçimde seçmenlerin çoğu son ana kadar kime oy vereceğini bilmiyordu. Ama kime oy vermeyeceğini biliyordu.
Her seçimde, en çok demokrasiden dem vurulur. Çünkü insanların en çok özlem duyduğu şey olmuştur demokrasi.
Yazılı insanlık tarihinin son 3500 yılının sadece 27 yılı savaşsız yaşanmıştır. Sürekli ateş altında olan insanlık için bu 27 yıl ancak bir soluklanma dönemidir.
Hepimiz biliyoruz ki ülkemizde, sıkıyönetim, ohal bölgeleri, kitlesel katliamlar, darbeler, baskılar hiç eksik olmamıştır.
Osmanlı döneminden, modernleşme dediğimiz Cumhuriyet dönemine de aynı baskılar aynen devam etmiş, kulluk ve kölelik nüans farkları ile devam etmiştir.
Seçilen yol kapitalizm olduktan sonra bu kaçınılmazdır. Çünkü kapitalizm sömürüsünü baskısız, şiddetsiz sürdüremez. Kapitalizm için barı, sukunet, balığın karaya çıkması gibidir.
Gelişmemiş bir kapitalist ülke olarak ülkemiz, kötü politikalar ve borçlanma sonucu, emperyalizmin jandarması konumuna düşmüştür. Bugün dünyanın en saldırgan ülkesi olan ABD her istediğini uygulatabilmektedir. Ülkemiz şavaşa göre örgütlenmiştir.
..

Devamını Oku
Ahmet Emer

Emekli aylığımla bir miktar kazanç sağlayabilir miyim diye Yiğit Bulut’ un ekonomi ile ilgili TV programlarını izlerdim, gazete yazılarını okurdum.
Aman Dolar’dan uzak durun Dolar’ a güven olmaz dediği andan sonra Dolar artmaya başlar; Euro’ ya yatırım yapılabilir, istikrar var dediği andan sonra da Euro düşmeye başlardı. Aman altına yatırım yapmayın, petrol düşecek dediği zamanlarda da ve günümüzde altın ve petrol almış başını gitti ve gidiyor!
Yani Yiğit Bulut’ a güven olmuyor! Ya bilerek yada bilmeyerek bir türlü doğruyu yakalayamıyor, bilmiyor, doğru bir sonuç bildiremiyordu.
Beyimiz büyüdü, Başbakan’ ın yanından yöresinden ayrılmaz oldu! İçtikleri ayrı gitmiyor nerede ise! ? .
Geçenlerde bir akşam açık oturum yönetiyordu. Her fırsatta yerli yersiz Başbakan’ ı övüyor, yerlere göklere sığdıramıyordu! Hiç gereği yokken ve konu bile değilken bir yumurta bıraktı gıdaklayarak;
Şu an yerini kesin anımsayamıyorum ama sanırım Balkan ülkelerinden birisinde idi, “Bir ilkokul yaptırdı ki Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan, Yeditepe Üniversitesi’ nden daha lüks, daha donanımlı! Hatta daha nerelere neler yaptırmış/yaptırdı bir bilseniz dedi? ! Ben RTE’ nin her gezisine katıldım. Hatta yalnız ben katıldım bazı gezilerine! ..” dedi.
Hemen Osmanlı dönemini anımsadım. Türkler ikinci sınıf yurttaş, Türklük ikinci sınıf, aşağılanan bir cüruf durumuna düşürülmüştü. Padişahlar şeylerini ellerine almışlar gittikleri, gördükleri yerlerde ne kadar güzel varsa, devşirme ne kadar alımlı çalımlı dişi varsa onları becermekle ve onlardan doğanları da yerlerine yerleştirmekle uğraşmışlar! Bütün yatırımlar Suriye, Irak, Mısır, Yugoslavya, Bulgaristan, gibi Anadolu dışındaki yeni fethedilen yerlere yapılıyor, buraların halkı Osmanlı’ ya bağlı kalsın diye hemen her istedikleri yerine getiriliyor, gönülleri hoş ediliyordu! Anadolu halkı açlık, yokluk, yoksulluk, baskı, zulüm, işkence altında ezilirken! ..Bir Türkler’ in yerleştiği Anadolu’ ya Bakın bir de Anadolu dışındaki eski Osmanlı topraklarına. En güzel yapıtların oralarda olduğunu göreceksiniz!
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Eğitim bilimlerinin mantığı, günlük yaşayışlarda ve günlük ilişkilenişlerde, yararcı mantık ilişkileri ile kullanılmalıdır. Alınan toplumsal eğitim sosyal yaşamda pratik enformel edilemediği sürece; kişi mantığı, asal olan inanç mantığı düzleminde devinir. Ve kişi kendisini rahat hisseder. Bu asal mantığa göre, farklı mantıklarınız, sizin iletişememe tedirginliğinizdir.

İnançsal mantık aslında yaşamı anlamak ve kişinin kendini bu anlamda konumlamak istemesidir. Bu istem insanın merakını sindiren bastıran, gerçeklenmenin belirmesidir. İnsanın, yaşama saygı duymak isteyişinin bir anlayışıdır. Yaşama saygı duymak, en temel anlayıştır. Ve bu yaşam saygı duyuş, ölümü de içeren sürmenin kesikli ve sürekli olan yapısına soyut bir analizdir. Yani ölüme de saygı duyuştur. Çevren belirimin gücünü duyuştur. Bu analiz, gerçeğin izlenimlerindeki tasavvurlardan aks eder.

Kişi kendi hayal gücünü, inançlar sayesinde olabildiğince geliştirir. Kişi kendi kendinin içte inançsal söyleşmesini yapar. Ve yine kişi, inanç olarak, anlayışları kendisinde başlatır, kendisinde bitirir. Bu insanca olmanın bir tinsel modifikasyonudur. Bu arada kişi yücelim duygularının hazzını ve etkileşmesini, baskı olarak yaşar. Umut etme, adaletli olma, gibi ahlaki erdemlerin sanal dönüşmesini yorumlar. Bunlar çoğu durumlar da yadsınamaz kazanımlardır. Yok oluş fikrinin, ürkütücü olmasından kurtulmak için yeni yaşamın, şu andaki tutumsal yatırımlarını sergilemenin coşkusunu ve anlam sindirmesini içsinirler. Sanı kanı olan inançlar ilkten beri insanın asal mantıklarıdır

İnancın böylesine kavranır olması, bizim her inanç anlamalarımızın doğru olduğu anlamına gelmez. İnanç mefhumunun taşınır ve geliştirilir olması, insanca bir olgunlaşmanın süreçleşmesidir. Ancak bu süreçleşmenin konuları, akıl ve bilimin, nesnelliğin, yansımalarından damıtılan bir sorumluluklardan düzenleşmesi olmalıdır.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Şimdi, sivri akıllı biri çıkıp, efendim terörle bu, bir mi der! Bu da tartışılır. Ama diyelim ki değil. Bahse konu olan ikisinin eşdeğer olup olmaması değil. Yanlış olan halkın finanse ettiği oluşumlara; toplumsal meşruiyetlikle mazeret ve olumlama verilir olmasıdır. Toplumda finansmanı toplumun bütçesi yapar. Onu da toplumsal olanın finansmanına yönlendirir. İnançlar (halksal kültürdür) toplumsal kültür olmadığından, toplumsal finansmanı da olmaz. İş bu kadar basittir. Toplumsal fikir olmayacak denli fikirsizlikler fikir olmaktadır. Halk bir ibadet hanesini yapar gibi, kendi alanı içinde bunu sürdürür.

Bunu toplumsal olanın neresine koyacaksınız. Halkın finansı, ya da özlemi, kişisel grupsal etnik egoizmlidir. Toplumsal değildir. Halk, toplumun üretim tabanı değildir. Toplumlar, yasalarla ve toplumsal olanın, yasallaşması ile işlerler.

Toplumsal olanda toplumsal nesnel ilişkilikte güncel girişmeli, üreten değişkenlikli, aidiyet ilişkisidir. Bunun içinde halkın istemi ya da halkın inançsal özlemleri yoktur. Çünkü inançlar toplumsal üretimle ilişkilenemezler. Toplumsal sistemler, kapitalizm skalasını ne kadar serbestlikle en doruğa çıkardılarsa kar için toplumsal olandan çok, halksal olanı üretir oldu.

Yine konu iddialarım bazında bakarak, toplum unsurlarının dillerine ilişkin, etnik ve toplumsal aidiyetli oluşlarına bakalım. Denir ki; “”Nasıl, bir yabancı dil öğretimini, eğitim programlarına alıyor isek, halk içindeki etnik dilleri de, böylesi eğitim programlarına alıp, araştırma enstitüleri açalım! Hatta herkes kendi dilinde eğitim öğretim yapsın! ””
..

Devamını Oku
Su Gibi Şiir Grubu Şairleri


Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yinede bizlere kısaca yaşam hikayenizi anlatır mısınız?
Ömer Liman_
Erzurumluyum. İmam Hatip Lisesini Muşta yatılı olarak okudum. Şu an Manisa İl Milli Eğitim Müdürlüğünde memur olarak hayatıma devam etmekteyim.

Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı?
Ömer Liman_
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

93]Atatürk'ten sonra, proje koyamayanlar, hızlı bir proje düşmanı olacaktılar. Çünkü yapacakları köktenci yüklenimlerin ağırlıklarını sanki üslenemez oluşun, yapılanlara değin dedikodusu içinde idiler. Başkaca lider oluşmalarına ilişkin, hiçbir üretici projeleri yoktur. Politikasızlığın adı politika olacaktı. Politikasız politikalarla da politikacı olacaktı. Yani genel yararlıkla, verimli, üretken, gönenci bölüştürür, ilerici ufuklar ortaya koymalar yerine; yapay oluşturulan, palyatifçe, günlük tüketilme ağırlıklı tercihlerden yana olan politikalar ortaya konacaktı.

Bu tür politikalar, siyaseten; sıradan, herkesin kolaylıkla, lider olmadan yapabileceği rutinlerdir. Artık vizyoncu (geniş görüşlülükle uzak görüşlülükler) olamadan, kişileri allama pullamayla, vizyoncu yapmanın sergilenmesi, gözbağcılığı sırasıdır. Kalabalık yurt gezileri ile bu gezilere dek gezi tantanaları yapılacaktır. Lider olamama, yönetememe zaaflarının kapatılabilmesi için de, şov gereklidir! Eğer bu gezinin müdavimlerinden iseniz, bu gezileri anlatmakla bitiremeyeceğiniz! Hayat dolu anıları, bir pehlivan tefrikası gibi döndüre döndüre, anlatacaksınızdır!

Ama artan işsizlik, patlayan pahalılık ve bölüşülemeyen refahın, uçuruma giden eğitim politikalarınızın oluşu, gittikçe uçurum yaratacak olan sefalet eşmeleri, değer duygularının sarsılması aslında, vizyon kalitesi olacaktı. Bu geziler, hem pratikte, hem uzun vadede; ülkemizin pek pek yararına, hayrına olmayacak seyahatlerdi. Bu yetersiz politikacıların ağızlarından çıkan her sözü, kılı kırk yararcasına, tefsir edilir olacaktı.

Yorumlar, söyleyenin dahi aklında geçmeyen, söyleyenin ufkunda bile olmayan, kavramsal anlamlaştırmalara götürülürdü. Yani müritleri (işbirlikçileri) şeyhi uçururdu. Sözleri, ballandırıla ballandırıla anlatılır. Böylelikle hiç olmayan hayali giydirilmiş, sanal bilinç ve kişilikler yaratılırdı. Orta terde dişe dokunur bir şeyin olmadığı ve yalan talan gözükür olduğunda da şak şakçılar, hızlarını alamazlardı da kişi soylarını, peygamber soylarına dayandırırlardı. Ki öyle olsa ne yazardı?
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

98]Daha önceki bölümde belirtildiği üzere bu tehdit Potsdam kararları üzerine, daha bir güvenceli ve fütursuzca oldu. O günkü Sovyetler, önceden beri olan boğazlar üzerine olan egemenlik amaçlarını gerçekleştirmenin bir aracı olarak gördüler Postdam’daki değinilen görüşme taslaklarını. Rusya bu görüşmelerden cesaretle tehdit ve talep yaptı. Çünkü ABD ve Birleşik krallık bu görüşmelerde Rusya’nın boğazlarda serbest geçişini desteklemişlerdi. Bu konuda Türkiye’ye görüş bildirme kararı aldılar. ABD 2 Kasım 1945’de buna değin notasını verdi. Ve Britanya Krallığı da 21 Kasım 1945’de bu doğrultuda Türkiye’ye nota verdi, görüşünü bildirdi. Rusya ise 1 yıl sonra 7 ağustos 1946’da tehditkâr olmanın mağrurluğu ile güya bu bildiriyi yaptı.

İki tehdit durum ve iki durum karşısında geliştirilecek LİDERLİK tavrının anlaşılması bağlamında, Birincisi herkesçe biliniyor. Ama ikinci pek bilinir değildir. Bunun için burada Kurtuluş savaşı öncesinin tehdit ve fili işgali ile 1945-46’ların bana göre yüzeysel ama çok ciddi tehdidini karşılaştırabilmek için şu tespitleri belirtmekte yarar vardır.

1- Rusya’nın tehdidi, Potsdam görüşmesi olan ve sonra da Atom bombasını kullanmanın güncelliği ile dağılan, güya bir uluslararası görüşmenin meşruiyet ligi havasında, gibi başlamıştır. 2-Benzer tehdit aynı anlaşmanın meşruiyet ligi ile ABD ve İngiltere’den de gelmiştir. Ama bu kadar kaygı yaratmamıştı nedense(!) Bir alicengiz oyununu bana düşündürtmekte. 3-Bu durumun dallanıp çatallanan kaosuna karşın, ABD ve İngiltere bizden (sureti haktan görünüp) yana siyasi politika koymuşlardır(!) bu ABD ve Birleşik Krallığın taraftar girişmelerine değin bundan sonrası gelişmeleri, çok vahimdir.

4- Yani tehdit Rusya’nın göze alabileceği bir risk olmaktan böylece çıkmıştı. 5- Rusya’nın 24 Eylül 1946 notası sonrası İngiltere ve ABD; ‘ Potsdam görüşmelerine göre herkesin bir kez yazışabileceği (meşru olanın bu olduğunu) , cevaplaşmak sureti ile sorunların tartışılamayacağını’ belirten desteklerini ortaya açıkça koymuşlardı ve Sovyetlere nota vermişlerdi. 6- Türkiye’nin o konjonktürde iyi kötü, tehdide karşı koyacak hazır da bir ordusu da vardır.
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Mevcut Anayasalara, yasalara, uluslar arası yasalara bakıyorum da, işçilere emekçilere ve aydınlara, demokratik kamuoyuna olanak tanıyan yasaların kaç maddesi doğru dürüst uygulanıyor?
Yasal haksızlığa uğrayan kaç bin vatandaşımız cezaevlerinde? Hangi kurum bu yasalara
saygı duyuyor?
Yasaları uygulayacak yasal kurumların, o yasalara saygısı var mı?
‘’Ben yaptım oldu.’’ Mantığıyla yapılan 20-30 kişilik eylemlerle bu işin bir adım ileri gitmediğini artık anlamış olmalıyız…

Tabi bu yazımdan dolayı, yeni Anayasa üzerine tartışmaların yapılmamasını düşündüğüm gibi bir sonuç çıkaran olmaz sanırım…
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Hayat, mücadele ve yarıştan ibaret… Yarışı kaybedenlerin şiddete başvurduğu bir ülkede yaşamaktayız.
1980’de ‘’sosyal mücadele ekonomik mücadeleyi aştı’’ diye darbe yapanlar, Osmanlı devletinin içinden gelip Türkiye cumhuriyeti ile daha da oturan teamüllerle gelenekleşmiş terfi ve atamalarla devlete tümüyle hakimdiler. Konumlarını korumak için de sık sık demokrasiyi askıya almaktan çekinmediler. Yalnız 1980 darbesinden bu yana onbinleri aşan cinayetin sorumlusu oldukları günden güne daha da net olarak ortaya çıkıyor.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez sivil siyaset, bu teamülleri bozarak etkisini gösterdi. Son otuz yıldır ‘sol’a vurulan en büyük militarist darbe olduğu halde, ‘sol’un önemli kesimi bundan rahatsız. Mustafa Suphi’lerin boğulmasından sonra bile İttihat ve terakki ideolojisinden ayrılamayan solun belli kesimini hatırladıkça bu da sürpriz sayılmaz…

Bu günlerde de ‘’ sivil siyaset militarizmi aştı’’ diye dişini bileyenler çok…
Bir türlü demokrasi diye bir şeye alışamayacağız!
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Ayaklanmayın lan ayaklanmayın siz at değilsiniz koyunsunuz, koyun koyuna girip yatın… Bu devletin bütçesinin % 64’ü göz göre göre ‘’kalk gidelim’’ yapılırken susun,’’vardır bir bildikleri’’ deyin, kıçınızın üstünde oturun. Selahattin Demirtaş ‘’ayaklanın’’ dediğinde hop oturup hop kalkın… Çünkü onun tabanında Kürtler nefes almak için çırpınıyor. Demokratlık rakı masasını kurup ahkam kesmek… Bir resmi şapka görünce esas duruşa geçin ki masanızdaki aslan sütü aslan kanına ihanet etmesin…
Ülke kaynaklarının %70’i uluslar arası şirketlere geçmiş, Mutlaka bunda da PKK’nın parmağı vardır. Bazı kiralık ağızların dediği gibi, PKK ABD ile işbirliği içindeymiş… Biliyoruz zaten İncirlik hava üstünü de PKK verdi NATO’ya. Şimdi füze rampaları kurduruyor Kandil’i bombalasın diye… Kore’ye Mehmetçiğin sırtını sıvazlayarak PKK göndermişti… Afganistan’a Mehmetçiği PKK göndermişti…
NATO’ya ve Dünya Bankasına borçlanıp, IMF’ye borçlanıp, DDY taşımacılığı yerine, karayolu taşımacılığına imzayı PKK atmıştı, Vurun lan PKK’ya… PKK’yı da Kürtler barındırıyor, vurun Kürtlere…
Özelleştirmeye imzayı PKK attı, Taşeronlaşma yasasını PKK çıkardı. Paralı eğitimi PKK çıkardı. PKK bu milletin baş belası… Mehmetçikler ölmesin diye barış yapmak isteyen PKK. Barış olunca Mehmetçik ölmedi, milliyetçiler cenaze törenlerinde savaş çığırtkanlığı yapamadı. Politikasız kaldılar… Politika olmayan yerde hayat olur mu? Ekonomi durdu, silah babaları milliyetçilere maddi desteği kesti… Ekonomi durunca kriz başladı, çalışan son işçiler de işten atıldı. Barış kötü bir şey PKK’ya yüklenin…
PKK, ABD ile işbirliği yapıyor, her seçimden önce parti liderleri PKK yüzünden gidip ABD’den icazet almak zorunda kalıyorlar… Bu PKK var ya IMF’yi bile unutturdu. PKK yüzünden bizim en üst düzey generallerimiz bile, ne kadar itaatkar olurlarsa olsunlar, NATO üstlerine giremiyorlar…
Nerede lan bu ülkenin ‘demokrat’ları? Uyumayın! PKK Musul’da Türkmenleri koruyor böylece ABD ve AKP oyununa engel oluyor, ‘’Türkün Türkten başka dostu yoktur! ’’ şiarına gölge düşürüyor. Olacak iş mi? Türksen, Türk için mücadele et, Kürtsen Kürt için mücadele et. Kürdün Türke, Türkün Kürde yardımı da ne demekmiş? İnsan diye bir şey yoktur. Çıkar vardır, para vardır, mal vardır, mal için mal olacaksın, mal ile bütünleşeceksin…
Bu PKK var ya, Kendire kota koydu, Pamuğa kota koydu, pancara kota koydu, tekstile kota koydu… Bu ülkede ne kaliteli ise, ne dünya pazarlarında kapışılıyorsa onlara kota koydu. Zetine bile kota koydu. Bu PKK’ya karşı mücadelenin tek yolu, PKK’ya kaynaklık yapan Kürt gençlerini uyuşturucuya alıştırmak… Devletin başındakiler çok zeki, bunu keşfettiler de onlara bol bol uyuşturucu sağlıyorlar… Hem de Uyuşturucu ticaretinin günahını PKK’ya yükleyerek… Hani çok mütevazi olan bu devlet yöneticileri ‘’Bizden yaratıcı adam çıkmaz’’ diyorlar ya, yanlış anlamayın bunu söyleyenler bu sözün dışındadır… Onlar ‘’Bokundan boncuk yapan’’ ustalardır… Yaratıcıdırlar. Üç kuşak sonrası için bile kredi çekebiliyorlar. Ya biz, biz yaşarken bile kredi alamıyoruz…
..

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

Etik, pratik felsefenin insanların ahlaki eylemlerini konu alan ve bir eylemi ahlaki açıdan iyi bir eylem yapan niteliksel durumla ilgilenen bir alanıdır.İletişim etiği, son derece geniş bir konu olarak yüz yüze iletişimden kitle iletişimine, tek yönlü iletişimden interaktif iletişime, megafondan multimedya teknolojilerine kadar akla gelen her tür iletişim biçimini ve aracını kapsar. Kitap, kayıt, film, bilgisayar, yazılım, televizyon, müzik, radyo, gazete, dergi, reklam, halkla ilişkiler endüstrilerinin her birinde etik sorunlarından söz edilebileceği gibi, eğitimden siyasete, sanattan bilime iletişim öğesinin yer aldığı her tür etkinlik de etik ilişkilerine konu olabilir (1) .

Net etiği; kısaca Netiquette adı verilen kurallar geliştirilerek, bilgisayarların ve internetin kullanımında dikkat edilmesi uyulması gereken davranış kodları belirlenmeye çalışılmaktadır. Computer Ethics Institute’ye (Bilgisayar Etik Enstitüsü) dayanılarak hazırlanan ve netiquette’in temelini oluşturan ‘on emir’den ikisi; (i) Başka insanların entelektüel bilgilerini kendinize mal etmeyin; (ii) Bilgisayarı saygı duyulacak, hakkında bahsedilecek şeyler için kullanın; olarak verilir. İnternet iletişim kuralları; başkalarına karşı saygı, biçimsel özen ve içerikle ilgili özen konularında yoğunlaşmaktadır. Kimliğini saklayabileceğini umarak gerçek yaşamda benimsenmeyen davranışları sergilememek; saygılı olmak; duygusal yönden rahatsız edici iletilerin yayılmasına olanak vermemek; geçerli bir gerekçe olmadan kimliğini gizlememek; gereksiz yere büyük harfler ile yazışmaktan, sık sık özel simgeler kullanmaktan, esprili ya da alaycı anlatımlardan kaçınmak; başkalarının veri kaynaklarını, düşüncelerini ve yazılımlarını sahiplenmemek; kişilik haklarına ve özel yaşama saygı göstermek gibi kurallara uyulması istenmektedir. WEB paylaşımcısının, eleştirilere açık olmak, hatalarını kabul etmek gibi bireysel yükümlülüklerinin yanında toplumsal yükümlülükleri de olmalıdır. toplumun esenliği, sağlığı ve güvenliğine uygun paylaşımla yapmalıdır (1) .

Yeni teknolojilerin kolaylaştırdığı fikri mülkiyet ihlalleri, mevcut mevzuat ile önlenememekte; sorunlar da koşut olarak artmaktadır. Çoğu WEB sitesinin en büyük çekincesi, çalıntı şiirleri yayınlamak, yahut bilmeden hukukî sorumluluk yüklenmektir. Belki alıntı yapmak; siteleri fazla bir yükümlülük altına sokmayabilir. “alıntı” ibaresinin unutulduğu gerekçesine dayalı olarak. Şiir ekleme sayfalarının altına, bu açıdan bir ibare konularak sorun, en azından kurumsal açıdan çözümlenmiş olabilir. Ancak kişiler açısından, telif hakkı doğuracak kadar gelişen bir şairin, şiirlerini çekip, kitabında yayınlamayı düşündüğü bir anda, telifin belirtilmediği bir ortamdan sanal olarak çalınan şiirler, başka adlarla, kısmen de olsa kullanılabilmektedir. Hattâ bazen, bulunduğumuz paylaşım sitelerinden, gruplarından buna benzer olayları duyulmakta, ancak çoğu kez de kanıtlar kişiselliğini koruduğundan, inandırıcı bir tepki veya çözümle sonuçlanmamaktadır. Sıklıkla, çalıntıya özenenler afişe edilmekte, paylaşım ortamından atılmakta, dahası diğer sitelere naklen geçerse, ilk görüldüğü yerde vurulmaktadır :)

Paylaşılan bir insani ahlâk ve ortak iletişim pratikleri, küresel değişimin uçsuz bucaksız gerekliliklerine bir yanıt bulmak için kullanılabilir. Herkes tarafından eşit bir biçimde paylaşılan iletişim kurma yeteneğinin, sürdürülebilirlik çağındaki her bir bireyin, grubun, organizasyonun ve topluluğun hayatta kalabilirliğini mümkün olan en yüksek seviyeye çıkarmak amacıyla, eşitlikçi ve adil bir biçimde dizginlenmesi gerekebilir (2) .
..

Devamını Oku
Gürkal Gençay

KESK; taşımacılar, maliyeciler ve sağlıkçılar gibi kendine bağlı tüm sendikaların genel merkezlerine bildiri göndererek 24–28 Aralık tarihlerinde yapılması kararlaştırılan 'Demokrasi Yürüyüşü”nün Abdullah Öcalan'ın ülke gündemindeki sıcak yeri dolayısı ile uygulanabilirliği yönünde yeni bir görüş talep etmiştir.
Aslına bakılırsa (ki ben böyle okudum bu tavrı) KESK bu bildiriyi kendine bağlı sendikalara deklare ederek eylemin yapılmaması cihetinde bir mesajı üzeri örtülü olarak vermiştir. Ve:
— “Demokratik teamüller gereği, biz sendika genel merkezlerine konuyu taşıdık ve görüş istedik. Bize ulaşan ortak görüş ve sonuç itibarı ile de yürüyüşün iptal edilmesi kararını verdik...'' sığınmacılığı ile topu sendikaların genel merkezlerine atmıştır.

Sendikaların genel merkezleri ise şubelerine, “içinde bulunduğumuz gergin süreçte söz konusu Ankara yürüyüşünün provokasyona uğratılabilme ihtimalinin yüksek olduğu'' öngörüsünü içeren bildirileri tebliğ etmişlerdir. Yani, onlar da topu şubelere atmışlardır.
Ben de bir sendika şube yöneticisi olarak diyorum ki:
Daha önce yapılan ve bundan sonra yapılacak tüm sendikal eylemler de provokasyonlara açıktı ve açık olacaklardır.
..

Devamını Oku
Gaffar Karadoğan

Bir bilinmezlik çölünde
Kalmış bir başına
Uruk arslanı
Gılgameş
Çölün ortasında
Yüreği derya

..

Devamını Oku
Haydar Çelebi

üç yılı geçmişti televizyon seyretmeyi hayatımdan çıkaralı. ve bir gün kızımı ziyaret ettiğimde televizyonda zaplamaya başlamıştım ki, st tropez'le (san trope) ilgili ilginç bir röportaja takılıp kaldım.
hani fransa'nın şu güney sahillerinin meşhur st tropez'i. her yıl dünyanın her yerinden gelen zengin turistlerin ve jet sosyetelerin akınına uğrayan, yalandan yaratılmış yitik bir cennet.

stefano moreno adında ünlü bir spiker bu yitik cennette düzenlenen milyonerlerin bir partisinde denise rich ve birlikte yaşadığı arkadaşı hakkında anlatıyordu.
ortalık allı pullu, ilginç 'designer' kıyafetleriyle cirit atan botox suratlı ünlü bayanlarla ve zengin metresleriyle doluydu.

spiker moreno medyanın dikkatlerini üzerine çekebilmek için bu partiye bir fil sırtında gelmiş ve bunu kasıla kasıla anlatıyordu.
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Biz neymişizde haberimiz yok. Boşuna dememiş ata dediklerimiz bize ‘titre ve kedine dön’ diye.

Bu sözün haklılığı son gündemde olan olaylarla bir kez daha kendini gösterdi. Sen titremezsen başkaları maşallah seni çok iyi titretiyor. Bu titreme dalgasına kendine sol ve demokrat diyen çevrelerde adeta mal bulmuş gibi dört elle sarılarak içindeki şövenist duyguları açığa vurarak titremeye başladı. Maşallah kendini ezilen bir halkın temsilcisi olarak gören ‘Ayna’larımızda emperyalist, şövenist propagandaya kendini kaptırarak uyga(u) rlaştılar. Kısacası azınlığımızla,çoğunluğumuzla; sol geçinenimizle, sağcımızla; demokratımızla,liberalimizle; dışı kırmızı içi beyaz komünistimizle, faşistimizle hepimiz bir anda Uyga(u) rlaştık.

Biz nasıl bir devletiz kısaca bir bakalım:

Yılardır uyguladığımız politikalarla acaba Uyga(u) rlaşmışmıyız. Ülkemdeki Aleviler ve Kürtler en ufak bir hak talebinde bulunduklarında ya bölücü damgası yer,ya köyleri yakılıp yıkılır, yada otel odalarında ateşe verilir. Yılarca emri altına girdiğimiz emperyalistlere şirin görünmek için uyguladığımız politikaları,yalakalıkları halka onurlu dış politika diye yuttururuz. Turan masallarıyla; yok orta asyada göler kurumuş muş da, yok göler kurumuş çayır çimen azalmış da biz onun için Anadolu’ya gelmişmişiz. Biz öyle böyük bir milletiz ki 16 aşiret çadırı kurmuş, 16’sını da kedi elimizle yıkmışız. Eğer bu masallara inanmıyorsanız devamı olduğumuzu övünerek söylediğimiz resmi Osmanlı tarihimize bakın. Geri orta Asya’ ya dönmek için doğuya yaptığımız seferlerin tümünde mağlup çıkmasaydık turan rüyamız gerçekleşir, orta Asya da şimdi Çini feht etmeye kalkardık. Doğuya yaptığımız son seferimizde de 90 bin yoksul insanımızı karlar altına diri, diri gömmezdik. Resmi tarihe göre ‘Çanakkale geçilmez’ zafer masalları anlatırken üç gün sonra değil Çanakkale hemen, hemen tüm Anadolunun işgalcilerin denetimine girdiğini görürdük.
..

Devamını Oku
Erdal Öztürk

Baharı karşıladım bu sabah deniz kıyısında,
Geceden almışım üstüme sevdanı hiç mi hiç üşümedim.
Nasıl oldu farkında değilim,

Öyle aniden geldin girdin içeri
Bir sabah vakti hiç izin almadan.
Doyasıya özgürlüğünü seyrettim
..

Devamını Oku