Osmanlının Batıyı tanıma ve anlama gereksinimi duyması, çaresizliğinin ayırdına varmasıyla koşut gelişir.Osmanlı için Batıyı tanımaya ve anlamaya çalışmak,savaş alanlarındaki yenilgilerin furyaya dönüşmesiyle gündeme gelir.Neden yeniliyoruz,sorusunun cevabı önceleri kullanılan silahlarda,giderek ordunun örgütlenmesinde bulunmaya çalışılır.Osmanlı yarı sömürgeleşme sürecinde ilerler ve batı tarzı yaşam daha çok aydın tarafından tanındıkça cevap olarak devlet-tebaa arasındaki ilişkilerde aranır cevap.Sorunun doğru yanıtı ancak,19. yy’ın sonlarında düşer usa.özgürleşen akıl,bilimsel buluş ve keşifler,ticaretle oluşan sermaye,sermayenin ihtiyaç duyduğu kanun ile sınırlanmış merkezi yönetim,tekdüze hukuk sistemi ve tali sınırların ortadan kalkması,bu gelişmelerle bir potada eriyen,grup,katman etnisitelerin oluşturduğu uluslar.Bilimsel buluşlar ve sermayenin bir araya gelmesiyle gelişen teknolojinin üretimde kullanılması,sanayinin ortaya çıkması,daha iyi yaşam koşulları nedeniyle kitlelerin kentlere yığılması ulus potasındaki çorbanın koyulaşmasına katkıda bulunur. Dediğimiz gibi,Osmanlı aydını bu gelişmelerin ayırdına ancak,bu gelişmelerden kaynaklanan esinlenen geç uluslar, ülkesini kemire kemire neredeyse yok ettikten sonra varır. Ama bunun ayırdına varamayanlar da mevcuttur. Birtakım Osmanlı aydını da sorunun cevabı olarak,islamdan,asr-ı saadet dönemindeki islam anlayışından uzaklaşmayı görür/gösterir. Türk siyasal yaşamında bu iki akım,yani batıyı anlamaya,tanımaya çalışanlar,batının değerlerini evrensel değer olarak kabul eden ve ülkenin geleceğinin batıda olduğuna inananlar ile sorunun,islamdan ayrılmak olduğuna inananlar 100 yy önce olduğu gibi günümüzde de Türk siyasi hayatında iki ana yönelimi temsil ederler.bu ayırımın klasik sağ/sol ayırımı ile örtüşmediğini görebilirsiniz. Zira,marksizmin türevlerinden tutun,Turancılığa kadar uzanan sol,orta, muhafazakar, milliyetçi çizgilerin tümünün kökeninde batı ve batıdan kaynaklanan siyasi akımlar varken,genellikle şeriatçı olarak nitelenen akım geleceğini doğuda arar ve düşünsel kaynakları da doğudadır. İçinde bulunduğumuz dönemde ise AB yanlılığı/karşıtlığı temelinde,yukarıda işaret etmeye çalıştığımız iki siyasi yönelimde dikkat çekici bir hareketlilik söz konusu.AB karşıt cepheye dikkatinizi çekmek istiyorum.radikal milliyetçiler,islamcılar (yoksa Arap milliyetçileri mi demeliydim?) ,ulusalcı solcular(ne denli tutarlı oldukları kendilerini tanımladıkları kelimelerden belli değil mi?) ve de marksizm’in maocu yorumcuları.Ne dersiniz,işkembeli,karidesli,tahin helvalı,kremalı balık çorbasını oluşturan bu unsurlara biraz daha yakından bakalım mı? ve bu arada bu unsurların,ülkemizin hangi sınıf,grup,çıkar çevresinin vb.(ne derseniz deyin) kaygılarını,çıkarlarını,özlemlerini dile getirdiklerini,kimlerin ‘ideolojik’ sözcülüğünü üstlendiklerini görmeye çalışalım mı? Radikal milliyetçiler diye tanımladıklarımız hakkında çok da söylenecek söz yok doğrusu.onlar bizim ‘geç ulusallaşma’mızın ‘geç milliyetçileri’dir.açıkça söyleyemeselar de,türk milletinin,milletlerarası sömürü yarışında geç kaldığına,haksızlığı uğradığına inanırlar onlara göre Türkiye,öncelikle Kıbrıs,Kerkük,Musul,Batı Trakya gibi Türk varlığının kısmi de olsa varlığını koruduğu yerlerden başlamak üzere giderek genişleyen dalgalar halinde kendisine etki alanları giderek yaşam alanları yaratmalıdır.çünkü,tarih o’na bu hakkı vermiştir.AB’ye katılmak ise Türk milletini atalete sürükleyecektir. İslamcılık görüntüsü altında Arapçılık,Arap milliyetçiliği yapan güruh hakkında ne söylenebilir ki.iç politika,dış politika,ekonomiye bakışları her konuda ama her konuda ülkemizin gerici Arap rejimlerine yaklaşması,yamanması için ileri sürerler bütün tezlerini.Mülklerinin Türkiye gibi bir demokrasiye dönüşmesinden ürken kralların,şeyhlerin Türkiye’yi kendi mülklerine benzetme amacıyla, ulufe olarak dağıttıkları petrodolarlardan sebeplenmişlerdir ve hala da sebeplenmektedirler.Bu petrodolarlar ile oluşturulan resmi/gayriresmi islamcı eğitim kurumlarında yetiştirilen İslamcı militanlar,geçmişte Arap nasyonalizmi adına bu ülkede kitlesel katliamlara girişmişlerdir ve korkarım bu girişimler son bulmamıştır.(islam enternasyonalizminin gerçekte Arap nasyonalizminden başka bir şey olmadığına,olamayacağına inanıyorum.) Gelelim ulusal solcularımıza,sıkı birer Atatürkçü,giderek Kemalist olduklarına inanırlar.Bu iki kavram arasındaki farklılığı bir başka yazıya bırakalım.Türkiye’de tek parti döneminde giderek bir ideolojiye dönüşen/dönüştürülen Kemalizm’in, çağdaş bir demokrasi ile bağdaşabileceğine inanan kimse var mı? Kemalizm’in bir aydınlanma ideolojisi olduğu doğrudur da,tek doğru bu saptama değildir.Evet,Kemalizm totaliter bir ideoloji değildir,fakat otoriter bir ideolojidir.cumhuriyet,aydınlanmacı felsefesiyle cumhuru aydınlatacak,olgunlaştıracak ve ancak ondan sonra demokrasiye geçilecektir,geçilmesi gerekir.bu açılımıyla Kemalist, toplumsal değişim ve dönüşümü neredeyse salt eğitime bağlar.eğitimli grup olarak,cumhurun yeterince eğitilip eğitilmediğine,olgunlaşıp olgunlaşmadığına karar verecek olan da kendisidir zaten.Dış dinamiklerin etkisiyle çok partili siyasi sisteme geçiş ve giderek genişleyen demokratik açılımlar, Kemalist’in perspektifini değiştirmiş midir? Korkarım hayır.bu olguyu,her genel,yerel seçim ertesinde Kemalistlerin yaptıkları yorumlarda sezebilirsiniz. Onlara göre Sol’un,Kemalistlerin seçimi yitirmelerinin sebebi,halkın bilinçsizliği,eğitimsizliği değil midir? böylece Kemalist kendisini ve ideolojisini durmaksızın yineler,yeniden yaratır,ululaştırır.özeleştiri mi,haydi canım sen de. Ya şu bizim kendini marksist sanan köylü değerlerine hayran Maocumuza ne demeli.Hala farkında olmaması mümkün mü,Çin devriminin nihai olarak bir küçük burjuva devrimi olduğu ve tıpkı Rus devrimi gibi asıl mecrasına dönmekte olduğunun.Küçük burjuva ve devrim sözcüklerinin bir araya gelemeyeceğini mi söylüyorsunuz.Sizce,Türk ulusalcılığı kimin eseridir beyler? Lütfen SSCB ve ÇHC tarihini bir kez de bu açıdan okuyun.Göreceksiniz ki,aslında bu süreçler uluslaşma sürecidir.Sanayi devrimi ve uluslaşma süreci batıda atbaşı yürür ve 19. yy dünya tarihine damgasını vururken,20.yy sanayi devrimiyle birlikte uluslaşma sürecinde de geç kalan halkların yüzyılıdır.Ama sorun,bu ülkelerde yığınları arkalarına alacak,onlara önderlik edecek bir burjuvazinin yeterince güçlü olmamasıdır.Burjuvazinin beceremediğini,marksist,leninist,stalinist,maoistler becerir.Hem sanayi devrimini gerçekleştirirler ülkelerinde hem de eski düzenin efendilerini fiziksel ve de ideolojik olarak ortadan kaldırırlar.Tabii ki,salt eski düzenin efendileri değil onlarla birlikte köylülük de kaldırılır ortadan,boyun eğiciliği,kaderciliği,durağanlığı ile birlikte.Ya bizim maocumuz görür mü bunları? Hayır.Ona göre Marks / Engels yanılmışlardır,sosyalist devrimin sanayi devrimini tamamlamaktan öte olgunlaşmış kapitalist ülkelerde iç çelişkilerin aşılamayacağı sonucunda gerçekleşeceğini öngörmekle.Sanır ki,Çin örneğinde de görüldüğü üzere sanayi devrimini gerçekleştirememiş ülkelerde devrim,köylerden kentlere yürüyecektir.İyi ama nerede kaldı diyalektik,nerede kaldı diyalektik materyalizm.Yoksa şu bizim maocu, ’aslolan eylemdir,fikir,düşünce(ideoloji) eylemden sonra gelir ve eylemin yönüne,sonuçlarına göre oluşur’ diyenlerden olmasın? Peki nedir bu çorbayı oluşturan,aralarındaki onca karşıtlığa rağmen AB karşıtlığında buluşturan bunları.AB üyesi bir Türkiye’nin çağdaş demokrasiyi oturtacağı,yaşam standartlarının değişeceği,din ve etnisitenin -en azından bugünkü-anlamını yitireceği,dünya ile daha barışık bir ülke olacağı açık değil midir? Peki bu ülkede sizce,çorbayı oluşturan bu ideolojilerin yaşama şansı olabilir mi? Şimdi,olayı bir başka açıdan ele almaya çalışalım.Çorbadaki bu ideolojilerin başka ne gibi ortak paydaları olabilir? AB karşıtlığını bir ideoloji olarak kabul edersek eğer,bu ideolojinin bir toplumsal tabanı var mıdır? Hangi sınıf,grup,tabaka(ne derseniz deyin) ’nın kaygıları,özlemleri,istekleri,talepleri dile gelmektedir,sonuç olarak? Yanıtı birlikte verelim.Türkiye’nin AB üyeliğinden zarar görecek olanlar,en azından öyle sananlar.Türkiye yaklaşık 25 yıldan bu yana oldukça sancılı yeni bir dönem yaşamaktadır.Bu dönemi sanayi devriminin 2.atılımı olarak nitelemek yanlış olmaz sanırım.Anadolu’da giderek yükselen atılımlara dikkatinizi çekerim.Adına ister milli sermaye deyin,isterseniz yeşil sermaye, temelinde ticaret olan bir sermaye birikimi vardır ve giderek hızlanan bir biçimde sanayiye kaymaktadır.Ancak bu yeni yükselen sermayedarların henüz dünya klasmanına çıkacak güçleri yoktur (en azından öyle sanmaktadırlar) ve kendilerini korunmaya muhtaç hissetmektedirler.Kökenleri ticarete,esnaflığa dayanmaktadır ve yeterince sermaye gücüne sahip olmamaları yanında köklerini aldıkları ticaret erbabının tüm karakteristiklerini de hala korumaktadırlar.Dünyaya bakışlarında tutucu,hayata bakışlarında hazcı,dine bakışlarında gerici,ekonomiye bakışlarında çıkarcılıklarını hemen teşhis edebilirsiniz.Bu yeni yükselen grup bırakın AB’yi, gümrük birliğine de karşıdır,IMF’ye de.19. yy’ın vahşi kapitalizmini yaşamak ve yaşatmak ister.Bakın bu grubun çalıştırdığı sanayi tesislerine,kaçında arıtma tesisi vardır,var olanların kaçında tesisler çalıştırılmaktadır,kaçı göstermeliktir.tesislerin kaçında işçi sendikası vardır,sendikayı bırakın çalışanların kaçı sigortalıdır,kaçı ücretli hafta tatili ve yıllık izin kullanabilmektedir.Kaçı,günde 12 saat çalışmakla beraber fazla mesai ücreti alabilmektedir? Bu şirketlerin kaçı,çalışanlarından kestikleri sigorta primlerini SSK’na ödemekte,kaçı işçilerin ücretlerinden kestikleri gelir vergilerini vergi dairelerine yatırmaktadır? Bu soruları uzatmak mümkündür ve ne yazık ki,olumlu yanıt çok azdır.Türkiye’nin yeni sanayicileri sermaye birikimlerini vahşi kapitalizmin ilkeleriyle sağlamaktadır. Yahu korkmayın esnaf kafalı yeni kapitalistler,çevreyi yok ederken gösterdiğiniz gözüpeklik,çalışanlarınız ve tüketicilerinizin sağlıkları konusundaki vurdumduymazlık,çalışanlarınız ve devletinizden çalıp çırparken sergilediğiniz yüzsüzlük oldukça sizinle hangi dünya devi aşık atabilir ki? Arkadaşlar,bu yazı deneme niteliğinde bir yazıdır ve yazarının olguları anlama,anlamlandırma çabalarının bir ürünüdür.Tartışmaya katılmanız bendenizi mutlu eder.Rus ve Çin devrimlerinin nitelikleri konusunda ileri sürülen görüşler-eğer yanılmıyorsam-ilk kez dile getirilmekte olup patenti tümüyle yazara aittir.(bu pasajı yazdığım için lütfen beni mazur görün.TERÖR ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ başlıklı yazımdaki görüşlerin,tezlerin çalınıp çok satan gazetelerin köşe yazıları ve araştırma yazılarında başkalarının imzasıyla arz-endam etmelerinden sonra,korkarım yeni bir tez içeren her yazıma buna benzer pasajlar eklemek zorundayım.) Son bir söz daha.AB yanlısı ya da AB karşıtı olabilirsiniz. Neyi savunursanız savunun,savınızı destekleyecek analizleriniz olsun.muarızlarınız salt ’vatan haini’,’demokrasi düşmanı’ vb. sıfatlarla suçlamak sizi haklı kılmaz.Olsa olsa entelektüel/bilimsel dünyanızın ne denli sığ olduğunu gösterir.Bu son pasajda yazılanların amacının sizi kırmak olmadığını hatırlatırım Saygılar sunarım Hoşçakalın
..
Evimize kadar gelip
Oy isterler bizden
Hep bizim iyiliğimiz için
Çalışacaklarını söylerler
Alırlarda oyu bizden
Ve bizim gibi yoksullardan
Sonrada bizim oyumuzla bize değil
..
Hata yaptık söylem geliştirirken
Kim doldurmuştu kafamızı
Bu zihniyet okuduklarımızda mıydı?
Aldığımız eğitimin neticesi mi?
Diyalektiği anlayamadık
İnat ettik uyamadık yalan talana
Zekiydik utanmadan
..
Bir yığın böcek içinde,
Tırmanmaya çalışıyor
Duvarlarını;
Tatmin etmek istiyorlar,
Arzularını.
Kazanıyor
İğnesi büyük olan;
..
Bir Özgürlük Yaz Bana (atışma)
bir özgürlük yaz bana
düş gerçeğe
ihanet sadakate dönüşsün
..
SUYA DAMLALAR
Kadrini bilemedik Çolakoğlu’nun
“Gezen tilki oturan aslandan evladır,” der eskiler. Doğru der atalarımız. Bu sabah bir kez daha anladım bunu.
..
'Yahya Kemal'in de söylediği gibi: Anadolu ve Balkanlar Türkiye'sindeki Türk milliyetini İslam imanından ayrı bir milliyet olarak düşünmeğe imkan yoktur' (s. 10)
'Türk vatanı, bu ülkede yüzyıllarca şehid olmuş; vatanda minareler yükseltmiş, gök kubbeye ezan sesleri salmış, inanmış bir milletin vatanıdır' (s. 10)
''Büyük şairler, milletlerinin dillerindeki güzel sesi duyanlardır' (s. 16)
'Türk İstiklal Marşı, büyük bir milleti ebediyen ayakta tutacak kadar sağlam ve tarihi mısralarla örülmüştür' (s. 19)
..
Yillar yili avuttular, vatandasi bile bile.
Yönetenlerde bilmiyor, nedir Avrupa Birligi?
Hükümetler degisiyor, kirk yildir yok ilerleme.
Insanlarimiz merakta, nerde Avrupa Birligi?
Demokrasi ile birlik, sonra refah gelecekmis.
Bunlar acaba dogrumu? kim murada erecekmis?
..
Nasıl zehirliyor soktuğu anda,
Yılanın dilini gel de gör Atam,
Meydanlarda, mitinglerde, her yanda,
Ulusal telin’i gel de gör Atam!
Erk, avamla ayrı ucunda safın,
Emekle arası açık insafın..
..
Bir destan gibi güzelligi, adina benzemez kaderi.
Simdi onu hatirliyorum.
Henüz daha onbesinde bir kizcagiz.
Güzelim Gülsüm.
Yavuklusunu gördügünde yanaklari alev kesen, ince dal gibi bedeni zelzele geciren.
Yari cocuk yari kadin bir cancagiz.
Anadolu topraginda erkenden serpilmis, gögüsleri gölge veriyor.
..
Geçmişten Geleceğe Sömürgecilik
İnsanoğlu, ilahi bir varlık olduğu halde nefsani duygular taşıyan ve hayvani özellikleri olan bir varlıktır aynı zamanda. Nefis, her zaman kendi çıkarını gözetir ve üstün olma ve güçlü olmak için hiçbir kural tanımaksızın ortalığı yakıp yıkar. İşte bu nefis ve tutumu, sömürgenin asıl ortaya çıkış noktasıdır.
Bakara sûresinde yüce Allah buyuruyor: «Onlara, yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, denildiği zaman, biz ıslah edicileriz derler. Haberiniz olsun ki onlar, bozguncuların ta kendileridir, fakat farkında değillerdir.» (Bakara 11.ve 12. Ayet)
Günümüzde sömüren ülkeler de sömürdükleri ülkelere; «Biz, sizin iyiliğinizi istiyoruz ve sizler için çalışıyoruz.» diyorlar. «Ne gereği var canım, uçak yapacağınıza biz yapıp size uygun fiyata satalım. Otomotiv yapmayın, gemi yapmayın, tank yapmayın, helikopter yapmayın canım ne gereği var? Biz yapıp uygun fiyata size verelim. Petrol çıkarmayın, altın çıkarmayın çok zahmetli işler bunlar. Siz, gömlek, pantolon dikin, domates ekin, muz üretin. Bunlar, çok daha güzel ve karlı işler. Turizmi canlandırın. 5 yıldızlı hoteller ve eğlence parkları yapın. Kısacası bizim yaptığımız işleri siz yapmayın ve bizlere rakip olmayın. Atom reaktörleri çok tehlikelidir, sakın yapmayın ve sakın Atom enerjisi demeyin. Bunlar, çok kötü şeyler. Siz, suyla, rüzgarla, Güneş'le enerji üretmeğe bakın.» diyorlar.
..
Geçmişten Geleceğe Sömürgecilik
İnsanoğlu, ilahi bir varlık olduğu halde nefsani duygular taşıyan ve hayvani özellikleri olan bir varlıktır aynı zamanda. Nefis, her zaman kendi çıkarını gözetir ve üstün olma ve güçlü olmak için hiçbir kural tanımaksızın ortalığı yakıp yıkar. İşte bu nefis ve tutumu, sömürgenin asıl ortaya çıkış noktasıdır.
Bakara sûresinde yüce Allah buyuruyor: «Onlara, yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, denildiği zaman, biz ıslah edicileriz derler. Haberiniz olsun ki onlar, bozguncuların ta kendileridir, fakat farkında değillerdir.» (Bakara 11.ve 12. Ayet)
Günümüzde sömüren ülkeler de sömürdükleri ülkelere; «Biz, sizin iyiliğinizi istiyoruz ve sizler için çalışıyoruz.» diyorlar. «Ne gereği var canım, uçak yapacağınıza biz yapıp size uygun fiyata satalım. Otomotiv yapmayın, gemi yapmayın, tank yapmayın, helikopter yapmayın canım ne gereği var? Biz yapıp uygun fiyata size verelim. Petrol çıkarmayın, altın çıkarmayın çok zahmetli işler bunlar. Siz, gömlek, pantolon dikin, domates ekin, muz üretin. Bunlar, çok daha güzel ve karlı işler. Turizmi canlandırın. 5 yıldızlı hoteller ve eğlence parkları yapın. Kısacası bizim yaptığımız işleri siz yapmayın ve bizlere rakip olmayın. Atom reaktörleri çok tehlikelidir, sakın yapmayın ve sakın Atom enerjisi demeyin. Bunlar, çok kötü şeyler. Siz, suyla, rüzgarla, Güneş'le enerji üretmeğe bakın.» diyorlar.
..
Tarihin döngüsünde
Tanrının iradesiyle
Bu çağda doğdum
Dünyaya egemen olan
Toplumlarda doğabilirdim
Kendimi bir toplum
..
Türkçe ana sütü gibi temiz, Sütü gibi anamızın helalimiz. Ancak süt nasıl ki saf su ya da bir kaç mineral, vitamin, kalsiyum, protein gibi maddeden oluşmamışsa dil de tek bir kavmin bilim ve kültür hazinesinden oluşmaz.
İşte giderler
Koridar’a geçenek sözcüğü
Viraj’a dönemeç
İstasyon’a durak
İmalathane’ye işyeri
..
Onur BİLGE
Muhalefetün li'l-havâdîs, hakkında da bir şeyler yazmak için araştırma yaptım. Önce sözlüğe baktım, sonra birkaç kitap karıştırdım. Bu sıfatın, Allah'ın sonradan olan şeylere muhalif olması, yani benzememesi anlamına geldiğini, zıddınınsa mümaselet yani benzemek olduğunu öğrendim. Zaten zat ve sıfatları bakımından birbirine zıt olan şeyler birbirlerine benzemezler.
Her yaprağa, her çiçeğe, her insana ayrı bir şekil veren Allah, yarattıklarının hiçbirine benzemez. Göz göze benzemez, ses sese benzemez. Farklı parmak izleri, farklı retinalar, avuç içleri… Her çiçeğe apayrı bir koku, her yiyeceğe bambaşka bir lezzet…
“Ol! ..” emriyle başlayan oluşum, tek noktadan yayılan makro ve mikro varlıklar… Her birine birer şekil, hacim, renk ve desen… Her birinde farklı bir güzellik, muhteşem bir yapı… Saç, kaş, göz, ve cilt renkleri arasında akıl almaz uyum…
..
Şimdi bize lazım olan demokratik kanunumuz ne diyor.?
Madde 1- İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur
Demek ki başbakanlığa bağlı İslam dinini yaymak için bir teşkilat kurulmuş. Bunu kim seçilirse o yönetir. Diğer inanç gurupları da buna höşgörülü yaklaşmak durumundadır. Bu kanun burada kapı gibi durur iken bu ülke laik olabilir mi. Ve bu kanuna göre bu devlet İslam devletidir desek yanlış mı olur acaba. İşte ülkemizdeki hoşgörü kavramı bu temel üzerine inşa edilmiştir.
O halde bu ülkede laik olmak isteyenler önce yukarıdaki kanuna karşı çıkacaklar, ondan sonra konuşacaklar. Kanunun kabul tarihi 22.06.1965, yani en demokratik anayasamızın olduğu zaman.
..
TC'nin Ortadoğu, dış politika ve dünyaya bakış siyasetini irdelemede yarar var.Ekonomik ve politik olarak ileri kapitalist dünya ülkeleriyle ilişkileri ve buna bağlı olarak yerli burjuvaziyi oluşturma çabaları Batı dünyasının bir parçası olmak için yeterlimidir.Yoksa bu çabalar sadece onların isteği doğrultusunda gelişen ve onlar izin vermedikçe bir türlü illeri gidemeyen yerinde sayarken illeri gittiğini sanma hareketimidir.
Kuşkusuz bence durumumuz sonuncusuna daha yakın ve yerinde sayma hareketiyle örtüşüyor.Bununla birlikte gelişen kapitalist ilişkiler ise milli bir sermaye yerine uydu bir sermaye olmaktan öteye gidememektedir.
Orta doğu ülkeleri bağımsız gibi görünseler de özde sömürgeci batıyla olan ekonomik ve siyasi bağlarından dolayı tam bağımsız oldukları söylenemez.Hele hele ekonomik olarak batılı kapitalistlerin tamamen denetimindedirler.
Türkiye açısından da batı ile ilişkilerde ve yakınlaşmada Kürt sorunu da Ermeni sorununda olduğu gibi bir faktör olarak Türkiye’nin önüne çıkmaktadır.Bu bağlamda TC kendinin gelişmesine ve modernleşmesine ayak bağı olarak Kürtleri görmektedir. Gelişmesine engel olan diğer bir etmen olarak Ermeni sorununu görmektedir. Kendi iç sorununu uluslararası arenaya taşındığı içinde bocalamakta ve çözümsüzlüğü çözüm olarak görmektedir.İç siyasetini bu temelde yürüttüğü için ırkçı şoven bir konuma düşmektedir.
..
“SEVİYORUM” DİYENİN PAYINA NE DÜŞERSE DÜŞSÜN SEVSİN! .
=IV=
Aslında Kitap Okumaya Bile Cesaretim Kalmadı; Benim! .
Bir Kitap Cümlesi ile; Ölmeler Ve De Dirilmeler Var! .
Jack LONDON Kitapları Okumam, Dedim! Ve Küsmüş İdim! .
Şimdi Sevginin Gereği Barış ile; Jack LONDON Okumak! .
..
Hani diyorum eskiye dönüş olsa
Çocukluğumuza dönsek.
Sokaklarda oyunlar oynadığımız zamanlara
Dizimi dirseklerimizi kanatsak.
Kafasını yarsak taşla karşı komşunun piçinin
Güzelce bir sopa yesek sonra annemizden yine...
Yapacak bir şey yok; tek sığınağımız olan
..
Toplum, binlerce yıllık insan uygarlık tarihi geçmişi ile etnik birliklerinin konjonktürde ortaya çıkan sosyo ekonomik ürün paylaşım kültürlüydü. Girişmeleri birey uzmanlık değerleri üzerine örülmüştü.
Bir savaş, sanat olur muydu? Savaş sonrası süreçler, sanatla ilişkilenir miydi?
Bir savaş, var olunuşla ilişkilenip, toplumsal, sosyolojik yeni dönüşümlerle, yapılanışlarla, sürecek bir yapısını ortaya koymadıkça, sırf doğrudan etkiyen etkileşen olgu olay ve sistemler olarak bakılamazdı. Üstelik bu sanat, bir kişi ya da kişilerin ortaya koyabileceği olgusallık da değildir. Görevleşme tepeden uca doğrudur. Ancak kişi ya da kişiler, sürecin trafik polisidir. Sürecin çekirdek işlemcisini olgularılar.
Her tehdit durum, var oluşu gerçekleyen savaşla sonlanabilir. Ancak daha başlangıçta rota tabir edeceğim yol haritasındaki olgulaşıcıların her biri, ayrı ayrı zaman dilimlerinin harcı olacak konulardı. Dış güçlerle mücadelesi, iç yönetimle mücadelesi, toplumun ilişkisel yapılanışı ile mücadelesi vardı. Yetmezdi, yenidünya ilişki düzeni oluşturmasına karşı, toptan eşlenik düşünülmüş olgulaşıcıların her biri diğerine zincirleme olmuştu. Tüm bunlar, toplumsal alanla, sosyal alan, çekirdek DNA sının ortaya konması içenli açılım gerçeklenişinin, sanatsallığıdır. Bir etkileme, etkilenme, dolaylayım süreçleridir.
..