Politika yalan, sanat gerçek üzerine kurulu
Yalancılar için, gerçeğe saldırmak zorunlu
Yalan hayat bulamaz sanat karşısında
Yalancılar egemen oldukça
Baskı her dönemde, farz oluyor sanata…
Görmemek duymamak
Pembe aldatmacalara inanmak
Yalnızlaştırıyor direnenleri
‘’Dipsiz bir kuyu’’ yapıyor
..
Öğrenilmiş davranışları değiştirmek zor…
Ninni doğar doğmaz kulaklarımızda
Matbaa 150 yıl sonra
Din eğitimi başlar üç yaşında
Uyutmadan olmaz.
Derinin üstündeki tıraştan daha önemlidir derinin altındaki tıraş.
Uyku hapları sıralanır ardı ardına, verilir yavaş yavaş…
Yaratılış anlatılmaz Evrime saldırmadan
Yüz elli yıl sonra gelmiş bilgi ve roman
Ardından gelince numaralama
..
Büyükanıt, ‘’Kim darbe girişiminde bulunduysa yargılamadan önce tımarhaneye götürmeli
ve öyle yargılamalı’’ demiş…
Bu tavsiyesinden sonra da, tüm darbe sanıklarının HSYK’ kararıyla, tımarhaneye gönderileceğinden emin bekliyormuş…
Sanık aileleri de ‘’Allah senden razı olsun! ’’ dileklerinde bulunuyormuş…
Elbiseleri ayakta tutan anıtlar olduğu gibi, elbiselerin ayakta tuttuğu anıtlarda vardır…
Biri ölümsüzdür, diğeri mantardır…
Karadenizli Temel; ‘’Deniz som gözünü budaktan sakınmayan gazeteci’’ yazan haberi okuyunca çok bozuldu, yanındaki takasını okşayarak ‘’Denizi benden iyi kim tanır? ’’ dedi,
..
Bu seçimde seçmenlerin çoğu son ana kadar kime oy vereceğini bilmiyordu. Ama kime oy vermeyeceğini biliyordu.
Her seçimde, en çok demokrasiden dem vurulur. Çünkü insanların en çok özlem duyduğu şey olmuştur demokrasi.
Yazılı insanlık tarihinin son 3500 yılının sadece 27 yılı savaşsız yaşanmıştır. Sürekli ateş altında olan insanlık için bu 27 yıl ancak bir soluklanma dönemidir.
Hepimiz biliyoruz ki ülkemizde, sıkıyönetim, ohal bölgeleri, kitlesel katliamlar, darbeler, baskılar hiç eksik olmamıştır.
Osmanlı döneminden, modernleşme dediğimiz Cumhuriyet dönemine de aynı baskılar aynen devam etmiş, kulluk ve kölelik nüans farkları ile devam etmiştir.
Seçilen yol kapitalizm olduktan sonra bu kaçınılmazdır. Çünkü kapitalizm sömürüsünü baskısız, şiddetsiz sürdüremez. Kapitalizm için barı, sukunet, balığın karaya çıkması gibidir.
Gelişmemiş bir kapitalist ülke olarak ülkemiz, kötü politikalar ve borçlanma sonucu, emperyalizmin jandarması konumuna düşmüştür. Bugün dünyanın en saldırgan ülkesi olan ABD her istediğini uygulatabilmektedir. Ülkemiz şavaşa göre örgütlenmiştir.
Savaş şiddetin örgütlenip sistematikleşmesiyle ve karşısındakini yoketmek ya da kendi iradesini zorla kabul ettirmek için kurumsallaşmasıyla gelişir. Yani şiddet organize olduğunda, sistemleştiğinde, ordulaştığında ve devlet olmaya yöneldiğinde savaşa dönüşür. Savaş iktidar ilişkileriyle doğrudan bağlantılıdır.
Militarist şiddet, bireysel şiddetten farklıdır. Başkaları adına, insanlık adına hareket eder. Bu nedenle, yasalar dahilinde işler. Devletin hukukuna ve yasalara dayanan kurumsallaşmış şiddet, militarizm olarak tanımlanır.
Bu örgütlenme ile, faili meçhul cinayetlerin sonu gelmez oldu.
..
Hayat, mücadele ve yarıştan ibaret… Yarışı kaybedenlerin şiddete başvurduğu bir ülkede yaşamaktayız.
1980’de ‘’sosyal mücadele ekonomik mücadeleyi aştı’’ diye darbe yapanlar, Osmanlı devletinin içinden gelip Türkiye cumhuriyeti ile daha da oturan teamüllerle gelenekleşmiş terfi ve atamalarla devlete tümüyle hakimdiler. Konumlarını korumak için de sık sık demokrasiyi askıya almaktan çekinmediler. Yalnız 1980 darbesinden bu yana onbinleri aşan cinayetin sorumlusu oldukları günden güne daha da net olarak ortaya çıkıyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez sivil siyaset, bu teamülleri bozarak etkisini gösterdi. Son otuz yıldır ‘sol’a vurulan en büyük militarist darbe olduğu halde, ‘sol’un önemli kesimi bundan rahatsız. Mustafa Suphi’lerin boğulmasından sonra bile İttihat ve terakki ideolojisinden ayrılamayan solun belli kesimini hatırladıkça bu da sürpriz sayılmaz…
Bu günlerde de ‘’ sivil siyaset militarizmi aştı’’ diye dişini bileyenler çok…
Bir türlü demokrasi diye bir şeye alışamayacağız!
Ya benimle olacaksın, ya da bana düşman. Bizdeki politika anlayışı bu… Ya tam, ya hiç…
..
Mevcut Anayasalara, yasalara, uluslar arası yasalara bakıyorum da, işçilere emekçilere ve aydınlara, demokratik kamuoyuna olanak tanıyan yasaların kaç maddesi doğru dürüst uygulanıyor?
Yasal haksızlığa uğrayan kaç bin vatandaşımız cezaevlerinde? Hangi kurum bu yasalara
saygı duyuyor?
Yasaları uygulayacak yasal kurumların, o yasalara saygısı var mı?
‘’Ben yaptım oldu.’’ Mantığıyla yapılan 20-30 kişilik eylemlerle bu işin bir adım ileri gitmediğini artık anlamış olmalıyız…
Tabi bu yazımdan dolayı, yeni Anayasa üzerine tartışmaların yapılmamasını düşündüğüm gibi bir sonuç çıkaran olmaz sanırım…
Ama dikkati çekmek istediğim nokta şu…
..
Ayaklanmayın lan ayaklanmayın siz at değilsiniz koyunsunuz, koyun koyuna girip yatın… Bu devletin bütçesinin % 64’ü göz göre göre ‘’kalk gidelim’’ yapılırken susun,’’vardır bir bildikleri’’ deyin, kıçınızın üstünde oturun. Selahattin Demirtaş ‘’ayaklanın’’ dediğinde hop oturup hop kalkın… Çünkü onun tabanında Kürtler nefes almak için çırpınıyor. Demokratlık rakı masasını kurup ahkam kesmek… Bir resmi şapka görünce esas duruşa geçin ki masanızdaki aslan sütü aslan kanına ihanet etmesin…
Ülke kaynaklarının %70’i uluslar arası şirketlere geçmiş, Mutlaka bunda da PKK’nın parmağı vardır. Bazı kiralık ağızların dediği gibi, PKK ABD ile işbirliği içindeymiş… Biliyoruz zaten İncirlik hava üstünü de PKK verdi NATO’ya. Şimdi füze rampaları kurduruyor Kandil’i bombalasın diye… Kore’ye Mehmetçiğin sırtını sıvazlayarak PKK göndermişti… Afganistan’a Mehmetçiği PKK göndermişti…
NATO’ya ve Dünya Bankasına borçlanıp, IMF’ye borçlanıp, DDY taşımacılığı yerine, karayolu taşımacılığına imzayı PKK atmıştı, Vurun lan PKK’ya… PKK’yı da Kürtler barındırıyor, vurun Kürtlere…
Özelleştirmeye imzayı PKK attı, Taşeronlaşma yasasını PKK çıkardı. Paralı eğitimi PKK çıkardı. PKK bu milletin baş belası… Mehmetçikler ölmesin diye barış yapmak isteyen PKK. Barış olunca Mehmetçik ölmedi, milliyetçiler cenaze törenlerinde savaş çığırtkanlığı yapamadı. Politikasız kaldılar… Politika olmayan yerde hayat olur mu? Ekonomi durdu, silah babaları milliyetçilere maddi desteği kesti… Ekonomi durunca kriz başladı, çalışan son işçiler de işten atıldı. Barış kötü bir şey PKK’ya yüklenin…
PKK, ABD ile işbirliği yapıyor, her seçimden önce parti liderleri PKK yüzünden gidip ABD’den icazet almak zorunda kalıyorlar… Bu PKK var ya IMF’yi bile unutturdu. PKK yüzünden bizim en üst düzey generallerimiz bile, ne kadar itaatkar olurlarsa olsunlar, NATO üstlerine giremiyorlar…
Nerede lan bu ülkenin ‘demokrat’ları? Uyumayın! PKK Musul’da Türkmenleri koruyor böylece ABD ve AKP oyununa engel oluyor, ‘’Türkün Türkten başka dostu yoktur! ’’ şiarına gölge düşürüyor. Olacak iş mi? Türksen, Türk için mücadele et, Kürtsen Kürt için mücadele et. Kürdün Türke, Türkün Kürde yardımı da ne demekmiş? İnsan diye bir şey yoktur. Çıkar vardır, para vardır, mal vardır, mal için mal olacaksın, mal ile bütünleşeceksin…
Bu PKK var ya, Kendire kota koydu, Pamuğa kota koydu, pancara kota koydu, tekstile kota koydu… Bu ülkede ne kaliteli ise, ne dünya pazarlarında kapışılıyorsa onlara kota koydu. Zetine bile kota koydu. Bu PKK’ya karşı mücadelenin tek yolu, PKK’ya kaynaklık yapan Kürt gençlerini uyuşturucuya alıştırmak… Devletin başındakiler çok zeki, bunu keşfettiler de onlara bol bol uyuşturucu sağlıyorlar… Hem de Uyuşturucu ticaretinin günahını PKK’ya yükleyerek… Hani çok mütevazi olan bu devlet yöneticileri ‘’Bizden yaratıcı adam çıkmaz’’ diyorlar ya, yanlış anlamayın bunu söyleyenler bu sözün dışındadır… Onlar ‘’Bokundan boncuk yapan’’ ustalardır… Yaratıcıdırlar. Üç kuşak sonrası için bile kredi çekebiliyorlar. Ya biz, biz yaşarken bile kredi alamıyoruz…
Emekliliği kademe kademe sıfırlayacaklar… Sıfırlamanın ne demek olduğunu bile biz bu aklı üstün insanlardan öğrendik… Dedikleri gibi bizden deha çıksaydı şimdiye kadar bunu bize öğretirdi… Sıfırla yavrum, sıfırla… Sıfırladım baba… Pek bi şey kalmadı, 30.000 bin dolarcık bir şey… Şimdi onu da cebime aldım, …. Abiye götürüyorum…
Her şeyin mucidi adamlara dil uzatmayın sayın demokratlar sayın ‘solcular’ sayın kuzucuklar… Kuzulara, koyunlara zarar gelmez, bütün kokereçler ‘süt kuzu’lardan yapılıyor… Zaten ses çıkarmayana kimse dokunmuyor… Yeme, içme, gezme, haz alacak bir şey yapma sana kimse dokunmaz… Canları istediğinde tecavüz ederlerse zevk almasını bil… Ama HDP veya Demirtaş ağzını açarsa işte o zaman sana iş düşer… Demokratlık damarını göster… Edebiyatını konuştur… Vayyy be! Desinler… Seni alkışlayan çok olur. İşte haz duymanın okşanmanın en kolay yolu… Bu fırsatı kaçırma… Bu devirde Şak şaklar, boku altınla kaplar… Senden kolye yapıp, boyunlarında dolaştırırlar… Başa taç olamasan bile beyaz gerdanlarda sallanırsın…
..
İnsanların ön yargıları kuvvetlidir. Kuvvetlendirilmiştir. İnsanlardaki ‘tembellik’, kolaycılık yanları buna yatkındır. İnsanoğlunun en tehlikeli virüslerinden biri… Bu zaafından dolayı kontrolü başka ellere kolaylıkla geçebiliyor.
Egemen din hangisi ise ona göre diğer dinler düşmandır…
Egemen milliyet hangisi ise, diğer milliyetler ona göre düşmandır.
Egemen tarikat hangisi ise, ona göre diğerleri düşmandır.
İnsana boyun eğmek öğretilmişse boyun eğmeyenler düşmandır.
Toplum kadını kapalı olarak tanımışsa, açılınca ahlaksızlıktır.
Yönetici güçler, ilk çağlarda insanları kontrol edebilmek için koydukları kurallar, zamanla işlerine yaradığını görmüşler bundan kendileri için çıkar sağlamaya başlamışlar. Medenileşme, uygarlık gibi cilalı sözler arkasına sığınarak bu kuralları, kendi işlerini kolaylaştırmak için kullanmaya başlamışlar. Bunlar zamanla insanların beyinlerinde maddeleşen önyargılara dönüşmüş…
İşte bu önyargıları kırmak ve suçlamalardan kurtulabilmek, ölüm korkusunu azaltabilmek için, dışlanan düşünceler içerisinden bazıları, diğerlerinin düşüncesine dört elle sarılıyor… Yüksek sesle kendisinin de egemen düşüncenin hizmetinde olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. İç dünyası neyi kabul eder bunu kimse bilemez… Ne olursa olsun egemen olanın hanesine artı puan kazandırıyor.
Egemen olanlar, boyun eğenlerin mutlu olmadıklarını bilir. Bu nedenle bir boyun eğmeyen, bir isyankar kötü örnek olursa, diğerleri üstündeki baskı da etkisini yitirir. Bu nedenler itaatte kusur işleyenler affedilmez.
Ölümle kalım arasındaki ince bir sınır… Döneklik.
..
EVET, BOYKOT veya HAYIR konusundaki kararı bu kadar ciddiye almamıştım.
Daha doğrusu, referandumu ciddiye alacak kadar bir kazanım veya kayıp görmediğimdendi bu kayıtsız tavrım. Ama yapılan öfkeli tartışmaları görünce, sandığım kadar önemsiz olmamalı bu iş diye düşünmeye başladım. Ben bu anayasa değişikliğindeki kazanımı, emekliye verilen 20 TL’lik zamla ölçmüştüm. Ha almışım ha almamışım diye es geçmiştim. Ancak YAŞ’taki ve muhalefet partilerindeki öfkeleri görünce ciddi olarak düşünmeye başladım.
Bir de sosyalist ve demokrat olarak tanıdığım arkadaşlarımın tavrını değerlendirdikçe aklım uçuklamaya başladı. CHP ve MHP yi anlamaya çalışıyorum. İllegal örgütlenmeleri olan Ergenekon çetesi savunucuları olarak bu işle görevliler. Suçları ortaya çıktıkça prestijleri sarsılacak, itibar kaybedecekler. Ya sosyalist cephede olanlar (önemli bir kesimi kendilerine sosyalist demekten çekiniyor…) demokrat olduklarını iddia edenler. Sadece AKP karşıtı olmaktan mı kaynaklanıyor HAYIR veya BOYKOT demeleri? Yoksa Kemalizm’in şah damarı orduyu ve cuntacı aydınları koruma ve kollama görevleri genlerine işlemiş olmaktan mı kaynaklanıyor bu görev? İnsanların içinden geçen treni kavramak kolay değil.
HAYIR veya BOYKOT’ un gerekçelerini özetlersek:
Birincisi; Emperyalizmin oyunu olduğu gerekçesiyle boykot tavrı, ya emperyalizmin ne olduğunu bilmiyor arkadaşlarım, ya da ordu ile emperyalizmin ilişkilerini, ordunun misyonunu… Emperyalizmin dünyada oynadığı oyunları hangi güçten alıyor? Ordudan, paradan ve uluslararası sermaye örgütlerinden… En büyük güç de ordu. Bu da sadece ABD ordusu değil. Azınlığı ABD’den ve gelişmiş ülkelerden. İnsandan çok teknoloji ile katılıyorlar, emperyalizmin zengin ülkeleri. Asker çoğunluğu ise az gelişmiş ülkelerden, bunların içinde en güçlü olan ordu da Türk ordusu. Dünyadaki her savaşa da 60 yıldan beri sürülmekte… Yani her halükarda emperyalizmin boyunduruğunda… Bu yeni bir şey değil… Bu gün üretim kaynaklarının %65-70 şini uluslar arası sermaye kontrol etmekte… Bu kimin sayesinde? Şimdi savunulan Kemalist ordunun… Sanki yedi yıldır bu duruma gelmişiz gibi davranmanın neresi temiz politika? Yalnızca uygulanan sıkıyönetim, OHAL bölgeleri ve darbelerle onbinlerle ifade edilen ölümlerin, yüzbinlerle ifade edilen işkencelerin kayıpların sorumluluğu bu ordunun değimli? Şimdi hepsi devleti savunduk. Emir tepeden geldi demeye başladı.
Ya bilinçli olarak siyasi kararınızı verdiniz ve şimdi kendinize temiz bir gerekçe arıyorsunuz, ya da gerçekten bunları unuttunuz.
Felsefede acılar çabuk unutulur diyor acaba doğru mu? Unuttunuz mu?
O tepeyi imar eden kimdi. Yeni anayasa o tepedekilerin yargılanmasına yol açmıyor mu?
Daha yeni anayasa gündeme gelmeden 15. madde kalksın darbeciler yargılansın diyenler şimdi neden BOYKOT veya HAYIR’cı oldular? Yeni darbe hazırlıkları yapanlar şimdiki kuvvet komutanları değimliydi. Şimdi, bu güçleri masummuş gibi gösterip, arkadan dolanarak aklamak, desteklemek dürüstlük, temizlik mi oluyor?
..