Hayata verilen ödünç mü nakit?
Cash; naş, istemeyiz beleş.
Ama sunmak isteriz de
İçlerimizdeki güzel, keleş.
Yadsırız rağmen buna,
'Siyahtır beyaz' deriz;
Tekrar sabah olduğunda;
Bir gün, yeni:
..
Yerin dibinden verilen körüklü yaşam,
Karanlıklardan, ışık ürettiğin madenden.
Bilmez çok kimse neler çektin sen.
Ama bilir kaleminin şairin önsezisi …
Yazarın cümleleri fark eder ve dillendirir …
Spatulasınca oynak fırça darbeleri
Onun, ressamın, paletten tuvale …
Müzisyenin notaları ve şan sesken …
Bilen kendini veya herkes, senin adınca …
Evet, yine de çok kişi arkanda
..
Bakteri kümelenmeleri hala bir çeşit kanarya;
Yenildiklerinin ertesi günü yine işlerine gider liman işçileri.
Fb, sen çok yaşa ;)
Bak, sevgili; takım bırakmadım ama
takım ve parti bırakılmaz derler
ki zaten politika sevmem :)
Değil ayrılıktan;
..
Bir havuç burun. Zeytin
çekirdeklerinden, göz.
Bir garip çizilmiş ağız.
işte Arkabahçe'de kardan adamımız.
Güneş çıktı.
Işık vicdan sahibidir prizmadan çıkarılan renkler sonuncusu beyaza.
Beyaz! !
aranan olmayan demek değilse,
varolmamışın rengahengi ya da gökkuşağı'ndan gerçek.
Baş ve son, çok farklı değildir yeşil, mavi ile beyaz.
..
Böyle mi silik gözükecekti;
uzaylılarla irtibatı kurulan, zihinlerde...
Fas desen, fas da din olmuş almış başını büyü-gitmiş...
Kime kurdun sen papirus'u Imhotep?
Pusula gösteriyor nereyi Kutup Yıldızı'nda?
Ya hiç ya hep ama adım adım, step by step.
Djoser miydi, gerçekte olduğu üzere
yoksa Djarus adını taktığım o hayali bir kişi mi;
hangi kraldı senin gibi bir eskiz ve ama çünkü başarılı mimarın
içine hevesini krallar için yapılar dikme?
..
“Kimsenin yan yana yaşadığınız diğer dinlerin mensuplarıyla aranıza girmesine izin vermeyin. Aranıza korku ve kızgınlık sokmaya çalışıyorlar. Engel olun! ”
Anglikan Kilisesi
-
Bahçesinden ulu o tırsmış mağaranın, Vaha’nın;
Dinlenmekte Oasis, bir gün doğumu gibi.
Adagio, Albinoni’den:
William Blake okuyun; ya da sorun
‘baba Hikmet Nazım’,
Kaldırım bahçelerinde seri geçen arabaların:
..
Gözleri kapalı bronz büst, dinliyor sanki her şeyi.
Fabrika odasındaki akımların ışıltısı altında mutlu idi.
Death Mask, ölüm maskeydi, yaşam ise geçirgen,
mühendis misin, mucit mi yoksa bir bilim adamı mı.
Valsinde düşüncelerin, 22 saat histerik çalışmaların,
borçlu muydun bunu ölen akrabana, içe sindiremedin.
Marconi mi Edison mu, General Motors mu kıyı;
atla ordan işte, tramplen orada, fişek gibi sarıl
şu yukarıya çıkacak aşağıya inmekte olan buluta!
Polyphase AC elektrik akımı ve 20.000 volt,
..
Kavaçi Gırbavitza mahallesi, ağaçlıklı ve açık yemyeşil;
Osmanlı hamamı içinde’n bir başka imparatorluk Pontus
Ve uzar böyle gider insanlık tarihi rus bebekleri –
Atom üstlerinden sanki farklı lezzetteki 6 kuarklara;
Yıldızlardan ama sümüklüböcek şeklendirilmiş
Galaksilere, ceviz gibi bağırsak ve beyin, sağanak …
İmparatorluklar taşıyan toprakların Trabzon’unda,
Santa Maria Kilisesi’nin sevilgen papazının öldürülüşü,
Keskin nişancılarına benziyor akıl dışı Bosna Savaşı’nın.
Birinci Dünya Savaşı başlatıcısı bir kötücül deli,
..
Adam daha derinlemesine düşünmeye başladı bugün, yani detayına girift bir mekanizmayı çalıştırdı -odasına göre daha içeri denilebilecek salonda televizyon karşısında oturup sigarasından ve light kolasından yudumlarken: Tek bir sıyrığı bile olmamış Atatürk, devlete millete zeval; tek bir hatası ise kendine olmuştu Savarona’da böbrek telaşı. Hoş böyle büyük insanlar böyledir ama okuduğu, şu an hatırladığı tüm diğer büyük insanlarda bazı büyük başkaca hatalar da vardı. Peki Atatürk nasıl böyle muazzam bir mucizeyi kendi bedeninde yeryüzüne sunmayı başarabilmişti? Misal Aristoteles’i düşündü, köleliği savunmuş denmemiş miydi? Einstein’ı düşününce, belki Ata’yla mukayese edilebilecek bir örnek oydu, çünkü atom bombası olayında bile formülün Nazilere geçmesine mani olmaya çok çalıştı ve başardı ama sonunda gene bir hükümetin eline geçti: Politika, denilen kötüdür. Çünkü insan-iç egosundan gelir: Hücredeki siyaseten yürütülen besi alış verişini denge altına almalı, aşamaları hücre duvarının bu yerlere getirdiği. Çünkü kendine gereklileri alıyor, gereksizleri ise defediyor –insan onuruna aykırı bir şey değil midir bu? Ama diğer yandan da düşündü adam ve dedi ki kendince: “kötü şeyleri alsaydı kendine, o zaman biz doğar mıydık vesaire? ”
(Beklice bu hatta, Big Bang’in ilk anlarındaki o olaya benziyor; yani antimadde neden üstün gelememiş de maddeye, madde geçmiş bir adım öne –doğal yoldan da elde edilemez ki antimadde. Ve beklice bu hatta, gene şuna mı benziyordu: hayvansal hücrelerin artık bitki hücrelerini yemeyi bırakışındaki arkaplan hikayesinin, bitki hücrelerini yemeyip de artık vücudun içine emip onların üzerinde bir efendice ama bir asalak olark, bir parazit gibi, onların hayat enerjisini emişindeki döngüye?) Evrende olmayan bir yerde bir şey olmalı ki, ama bu bir nokta olmalı çünkü evrende virgüller var. Varolan her şey devam ediyor ve varolmayan hatta: Sayısız pi mezon, graviton ya da gluon v.s. foton veya nötrino menşeili dolaşıp duruyor: içlerimizden geçiyor, bedensel içlerimizden; hem de her saniye değişen anlık tavırlarımız anlamında bir ‘iç’. Bu kütlesiz ya da kütlesizcesine kütleli bize sanal ya da bize maddi parçacıklar; bozunup anında, sonrasında hemen yeni uzuvlarını oluşturuyor. Protonun yarı ömrü ne uzun.
(Evet o nokta olmalı, bizi o noktada saklıyor olmalı, ölümümüzü, hayatımızı, her şeyimizi –bir tüm halinde: Moleküllerine ışınlanıp geri dönmek gibi o ışınlandığın bir başka yerde. Nokta ve evrenin dışında çünkü virgüle ihtiyaçlığı yoktur evrenle bağlanısı olan ama evrende olmayan bir an ya da mekanın. O nokta artık sabittir, ama yeryüzünden gönderilenleri korumak ve yeniden iyicil biçimiyle deşifre etmek, üretmek için onları.)
Odasına gittiğinde bunları kaleme almaktaydı bilgisayar başında. Şu, sabit rütuşlu üst bağ(ı) nazara alındığında, öne doğru sürgülü, hareketli, daha alt bir katmana sahip Mavi bilgisayar masasındaki kulplu bir bardağa gözü takıldı. Tıngırdıyor gibiydi, ama göz aldanması olmalıydı. Deprem falan Ankara’da pek görülmezdi, hem de böylesi. Demek sanal parçacıklar gerçekti ve ki şu sözünü ettiği hani; o nokta varsa, o nerdeydi? Sonra tekrar bardağa baktı ve bir kulplu beygir hayali gördü. Daha sonra da, kaçan bir merkep bir hayali. Bir karakaçan, karlar üzerine koşturdu, karı yardı ve içine girdi. Ve çiçekler çıktı (bu şekliyle): şu şekilde: hani şu jeneriklerde, müzik kliplerinde falan geçiveren şekliyle; hızlı tavrıyla yaşayışında bir şehir kasidesinin, belki destanının. Douglas Monroe’nun ‘Merlin - Kral Arthur’un Gizli Büyücüsü’nün Gizli 21 Dersi’ kitabındaki bir tarihsel hikayedeki o iki zibidi yine birbiriyle kılıç kalkanda, komikçe savaşıyor. Sonra sevgililerden biri, “sahi biz niye savaşıyoruz? ’ deme mecalini amasla değil gafletini açık zihniyle yoğurduğu yorgun savaşçı yüreğinde bulabiliyor. Karşısındaki de ona diyor: “Doğru, o halde savaşmayalım” Ve bir kavga daha böyle bitiyor. Sonra aklına bu düşünce gelmiş olan adam Merlin’e doğru yaklaşıyor ve Merlin ona doğru seçimi yaptıklarını duyuruyor. Bunu yüreğine onun fısıldıyor –yorgunluk gitsin kabilinden. Adamlara üzerlerindeki mavi giysilerini çıkartmalarını söylüyor. Dediğini yapıyorlar. Artık yenileri var. Yenileri, yeşil. Daha üst bir mertebeye atladılar ve bunu kendi seçimleriyle yaptılar. Merlin dağların ardına yürüyor bir kez daha, ta ki gözden kaybolana dek. Adam masasının başında irkilerek gündüz düşlerinden uyanıyor. Evet bu bir şehir destanı olabilir pekala, her ne kadar “’sıra dışıca belki’ iyi bir Pagan” doğada kotarılmış bir fani olsa da. Ama uykusunu açamadı ki, almadı da: Kafası düşüyor ve dalıyor gene. Aynı Merlin, buzlarda çıktı bu kez ortaya. Şaman baş büyücüleriyle mi, Göktürklerle mi ne bir antlaşma yapmış olabilir, eski inaçları Avalon sislerine gönderen zalim Hristiyan Roma’dan intikam almak için; tam seçemiyor adam. Ortam, sisli bir ortam. Buzlarda bir atın üstünde koşturuyor enginde, sınırsız bir ufka! Ama görüntü ne muazzam. Maab’in üstesinden nasıl geleceğini böyle düşünüyor, kötü kraliçe Maab’in –koşarak, düşünerek, atını yelelendirerek. Onu Maab, o yetiştirdi ama kendisinin istem dışı oldu bu. Aslında kahya Frigg yetiştirdi ya, onun hiyerarşideki üstü de Maab’di. Uzun boylu cüce Frigg kötü biriydi, ama sonra Maab’i bıraktı ve Merlin’le dost oldu –ona Nimue’sini geri verecekti. ‘Onun önceden kötü sonra iyi oluşundaki esrar perdesi, Nordik efsunlardaki kralların kralı tasvir edilen Odin’e kadar uzanıyor olamaz mı? ’ diye baloncuklar oluştu derken adamın kafasında. Çünkü Odin’in karısının adı da Frigg’di ve Odin’in suratı o kadar belli belirsiz resimlerde tasvir edilmişti ki, bu pekala o değinilen esrar perdesiyle bir eş uyum sergiliyor olabilirdi. Hem belki Nordik’teki, uzanıyordur Kelt’e. Neyse fazla karışmasındı bu olaylar, ama bebeğe uyku büyümesi için tabi gereklidir. Bundan mı düşen kafası kalkamıyor rüyasından.
Yorgun bir şekilde uyandı ve mutfağa yöneldi. Koridordan geçerken haciyatmaz gibi sallanlı-
yordu. Eskiden anneannesi yapardı bunu. Mutfağa varınca, bir bardak su içti. Birden somurttu ama sonra gülümsedi ve bardağı elinden kaydırdı. Bardağı elinden düşürüşü, irkilme belirteci olmalıydı, ama öyle olmamıştı. Fakat yine de yüzünü suda görmüştü –aksini, akisini anlamın-
ca :) Yani başkaları gülüp sonra somurtabilirdi, ama kendisinin gülmesi somurtmasından hep sonra gelmeliydi ve önemlisi, bu bir gereklilik de olmamalıydı, içten gelen. Küçük tuvaletten faraşı ve süpürgeyi kaptığı gibi tekrar mutfağa seğirtti gerisin geri! Ama o ne! ! ? Bardak yok olmuştu. Gene düşüncelere dalmak üzere olduğunu hissediyordu yüreğinde artık. Bu da, şu demek pekala olabilirdi: Demek uyuyordu da, rüyasında düşüp düşüp durmuyordu gerdanı, başı. Demek gerçek bir hayatta uyuyordu, ya da gerçek bir hayatta uyanıktı. Ama gerçek olan gerçekti. Gandhi mi demişti bunu … Olsun bir de o bulsundu, belki Batı’nın “Gerçeği söylemek gerekirse bazı alanlarda Doğu’yu kopyalamayı aşmayı başardı” deyişi gibi İlber Ortaylı’nın, o da bu aynı olayı aşabilirdi -Doğu Batı değildi yani olay, kopyacılığı aşma olayı demin kasdedilen- üstelik o Gandhi’nin dediği lafı bilmekten önce bunları düşünmeye başlamış bağımsız bir tünaydındı günaydınlara. Dedi ki bu şair Samuel Coleridge’nin Kubilay’ın Cin sarayını müzikle uykusunda inşasına benziyor. Kubla ve onun birbirlerinden haberleri yoktu. Maddi çin sarayını Kubilay inşa ettiyse, şiirini d rüyasında Sam gördü –mürekkep de bir madde değil mi? Bak nerelere geldik. E eşittir em cee kare. Hadi bakalım çıkalım içinden işin pare pare. ‘Enerji nedir’ ‘madde nedir? Ne değildir’ Yeltendi banyodaki ecza dolabına ve devrile devrile salona doluştu, sağ elindeki biberonu ağzına tıktı, dereceyiyse sağ kolunun alt apışarasına tıktı omzunun, sol elindeki. Soldaki derece, bir işçi gibi, pratik işlevli oldukça; sağ eldekiyse uçan halı seccade, din elçisi mi? Derecesi 42 çıkmıştı. O an anladı, hayattaydı. Yoksa ölmüş olmalıydı. Bu da enerjisi var demekti. Kendi işini başara-
bildiği ölçüde kendi yapmış, pratik etmişti. Ama kimse kuşku duymasındı, e eşit emm cee kare’yi de bilirdi. Peki, e eşit em cee kare, bir uçan halı mıydı? Aman Tanrım, nerelere gelmişti? (Ama hala yeryüzündeydi. Demek o noktadaki bilgiler doğruydu. İnsan meka-
..
Ölen çocuklar senden hesap soracak
Ve masum insanlar hep dünyayı koruyacak
Azıtıyor giderek işler ve yetinmemek
ne kötü bir şey nefretin eli(nde) .
İlk doğdum diye mi bunca kompleks
ve küçüldüm kaldım diye mi bunca...
Ya biz ne yapacağız, saldırıp Balkanları
ve yarı Avrupa ile Arabistan'ın
bir kısmını geri mi almalıyız?
Musa'nın asası varsa o hala dağda olmalı.
..
SYLVIA HK.
-
Enis Akın
Sylvia Plath'ın Uygarlığa İtirazı:
ALLAH'LA BİR DAHA HİÇ KONUŞMAYACAĞIM
İnsan oldum, tek başına doğan
Kadın oldum, sağlam malzemeden,
..
Bileşenler:
A. ÖNCESİ – KARGA, NE DEDİ
A. GARİP BİR PZTESİ SABAHI
A’dan B’ye - ARA BÖLÜM
B. CENAZE (ara böl.)
B. CENAZE
a. erkek melek
Garip bir fırtına sarmış bugünlerde Satürn’de.. Hava kapalı, ama havanın üzeri açık. Bir güz ekinoksu, güneş tepede aşağıda; tek ki, bari gelmesin nolur sonu ….
..
I. SEYFE MÜKTESEBATI (!)
En uzun sosis yapılmış Macaristan’da, Avrupa’da.
Kuş palazı olmuş Bush, Blair’e gitmiş demiş:
“ben ne yapacağım? H2N1 bende çıkmış, rodeoculuğum bundandır.”
Yemiş enseye tabi tokadı, devam etmiş Tony:
“E, Koyota da mı, bundandı? ”
Bush’da ağlayarak gitmiş;
devrile kalka, ağlaya sıkıla, ağladığından sıkıla utana ….
Tabi kim inandı Buş Barnaziyye o la la.. Aşiyet*, alakart
..
.Bir, bir çeşit günlük
Cartoon Crisis’(2) not Cartoons((2(, just politics(1) . And know, tthat; ; if real, love is, sure.. again it –only- wins! ! ! Karikatür krizi değil Çizgi Film’ler(2(ya da Resimli Roman’lar(2) , politika(1) sadece. (F) bilin ki o sevgi gerçekse yine o kazanır
Şiir, daha çok Türk ya da Shakespeare; roman, daha çok Fransızmış. Bu da bir çeşit günlük (olmalı) , o halde (!) (!)
-
Spring likes youth like hath where one can on his/ her way to take a bath. Drough loved to be proud as hell but your bell, every time, refined even Eden. So drough even is not that Hell, however you know you’re not gonna g oto that side as well. You’re on that part now. When you’re dressing, your tie has one face, its back and its front; but every phase’s the same in fact. Flood’s hugging, and landslip which erosion is emracing! ... Martılar is said to be not flyin alone. So snow must be the Sun to everyone
(First, fog; first erovision … car, crashes but before broken’s Windows. Widows o’UUzzz ……
Ahhh i’m bittch, you’re Sir Schrooachitch everyone’s itch (a)
..
Şiir tamadı:Gerçeklikler içinden doğru geçilen 'Krynn'e yakın bir yerde' – Jack’den yadigar fasulye ağacı’ndan Krynn'e yakın bir yere … (Gerçeklikler içinden... 'Krynn'e yakın bir yerde') : Bronz Ejderha ile Menfider (Masalsı)
Bileşenler:
A. Eskilerden destekle, eskilerden öte,
B. Krynn’da gece …,
B.a Kapı eşiğindeki tutkal EV,
B.b GNUR EYŞA, KARŞIDAN GELEN ve ‘DİLEKLER KUYUSU-OLAYIN BAŞ TARAFI’ YARI SANRISI
C Denizden Sonra
A.
..
10.04.928, insanın dini kendisinindir.
Vallahi yok ona buna eyvallah;
Vallahiyle eyvallah gitti, diyenler var eyvah!
Geldi “namusum üzerine and içerim.”
Görün bakın ne oldu? Etap Marmara’da CIA mı?
Buhar gücüyle, bilimsel devrimin gelişiyle
De ilgisi yoktur ya buhar oluşunun otel kayıtlarının.
01.05.977, bu panzer başka panzer, ich ich.
..
BÖLÜM SIRALANIŞ VE GENEL PLAN:
I. GELMEDEN - ANA BÖLÜM
A. COŞUŞ TERTİP (MALETZYA, KURYE DEĞİL) (türkiye’den atıf :)
B.(ve) COŞANLARDA …
C.KİTAP (PT.1)
D.İKİ KADIN (ışık işçileri grubunda resim paylaşım yazılarım ve guneyden ile ışıkçam dostlardan alıntılar)
E.DING DONG PT.1 - EŞİKTE, KAMAŞAN DÜŞÜNCELER – KUTUP GÜNEŞİ (YUKARIDAN AŞAĞI KALIN’DAN İNİLEN İNCE BİR BORUDA(N) , BU BORUDAN DAHA KALINCA (BİR) TÜNELE DOĞRU..))
..
Osmanlı Şeyhülislamları Listesi:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C5%9Feyh%C3%BClislamlar%C4%B1_listesi
Cuma, 14 Eylül 2007
Yazıyı birkaç kez dikkatle okudum...
İslamcı düşünür olarak öne sürülen, Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç 'ın, 'Sömürge olmamak' başlıklı köşe yazısına şaşırmadım, güldüm! .. İslamcı ya da önemli bölümü soldan çark etmiş liberal etiketli yazarların tarihi ne denli kolayca çarpıttıklarını bu sütunda defalarca sergiledim.
Ancak, Ali Bulaç'ın yazısı, bu alanda benzeştiği diğer kalemleri bir çırpıda geride bırakıverdi! .. Yazı, 'İslam dünyasının yüzde 80'inin 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın neredeyse son çeyreğine kadar sömürge olmasına karşın Türkiye ve İran'ın bundan kurtulduğu, ancak bu durumun aslında dezavantaj olduğu! ' anafikri üzerine kurgulanmış... Neden dezavantajmış? Çünkü böylelikle, sömürge olanlar totaliter yönetimlerden kurtulmuş, ancak bağımsız kalan iki ülkede totaliter yönetim anlayışı sürekli hale gelmiş! Öyle ki, bugün Mısır ve diğer Ortadoğu toplumları sivil alan ve medeni özgürlükler konusunda Türkiye ve İran'dan çok daha iyi konumda bulunuyorlarmış...
- Pes! ..
Bu kadar çarpık bir anlayışın neresini düzelteceksiniz? Sömürge olmayı ilerlemenin motoru olarak gösterecek denli zavallılaşmak bir yana, bugün örnek gösterdiği ülkelere kısaca göz atmak bile yeter aslında, ama konumuz bu değil. Bulaç, yazısında 'Vahşileşmiş kapitalizmi savunanların en çok sol kökenli aydınlardan geliyor olması tesadüf değildir' dedikten sonra cümlesini şöyle tamamlıyor:
- Bunların Kurtuluş Savaşı sırasındaki temsilcileri mandacı aydınlardı...
Burada duralım...
..
BİLEŞENLER:
1.
2. Malikane
3. Yargülü
4.(Uçurumdan) Kenar’dan, Arkadyalılar(a) ın Shagma geçişi
5., 6., 7.
8. (Çınar ve başıboş Selvi – Dost Konsil)
_A. A. KARANFİL PSJ'A GİDERKEN BİR KİTABEVİNDE ((KİTABEVİYLE) ÜÇ (BEŞ) HOŞ BEŞ) ...
_B. KONSİL MEŞE
..