MİLLİ POLİTİKA VE DIŞ MİHRAKLAR
Milli politika öyle sıradan bir iş değildir. Dış mihrakların etkisi, basiretsiz politikacıların varlığı milli politikaların uygulanmasını zorlaştırır, hatta yer yer imkansızlaştırır. Geri kalmış ülkelerin düştüğü engel tam da budur.
Milli politika öyle sıradan bir iş değildir. Dış mihrakların etkisi, basiretsiz politikacıların varlığı milli politikaların uygulanmasını zorlaştırır, hatta yer yer imkansızlaştırır. Geri kalmış ülkelerin düştüğü engel tam da budur.
İsmail Cem’in dediği gibi geri kalmış devletler aslında geri bıraktırılmış devletlerdir. Beşinci kol faaliyetleri ve uluslararası şirketlerin engellemeleri, milli politikaların yürütülememesi yüzünden bu geri kalmışlık tarihi bir türlü geri çevrilememekte, az gelişmiş ülkelerin makus talihi yenilememektedir.
Global dünya artık bütün ülkelerde bağımsız politika uygulanmasını imkansız kılmaktadır. Bizim gibi ülkeler dünya devlerinin ayak oyunlarıyla kuşatılmakta, geri kalmışlık zinciri daha da kalınlaştırılmaktadır.
Bu gün Türkiye’nin içinde bulunduğu durum tam da buna benzemektedir. 50 yıldır uygulanan sömürgeci politikalar şuuraltımızı işgal etmiş, şimdi uygulamaya konulan bağımsız politikalar yadırganmakta, kuşku ve korkuyla izlenmektedir.
Uzun yıllar komşularıyla düşman politikalara zorlanan ülkemiz şimdilerde etrafımızda çıkarılan karışıklıklarla tam bir ateş çemberi haline getirilmiştir. Bu ateş çemberini kırmak, sorunsuz dış politika yürütmek çok istendiği halde başarılamamıştır. Aslında buna engellenmiştir demek daha doğru olur ancak bu bizim başarısız olduğumuz gerçeğini de ortadan kaldırmaz.
Dünya üzerinde oyun kurucu hale gelmedikten sonra bu tür engellemelerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Asıl olan bu engellemelere rağmen politikalarını gerçekleştirebilmektir. Bu da dünya üzerinde büyük devlet olabilme yeteneği ile iyi bir dış politika uygulamakla mümkündür.
..
MİLLİ POLİTİKA VE DIŞ MİHRAKLAR
3
Abdülhamit Siyaseti
Milli politika için tarihi deneyimlerimize bakmak, onlardan ders almak şart. Abdülhamit’in en nazik zamanda devleti nasıl idare ettiği, düşmanlarını birbiriyle anlaşmazlığa düşürerek Osmanlı’nın menfaatlerini koruduğunu anlamak gerek.
Önce imparatorluk içindeki Hristiyanların anlaşmasını, sonra dış düşmanların ittifakın ı önlemiş, böylece her iki düşman unsurun Osmanlı için yapmakta oldukları ve yapabilecekleri çalışmaları akamete uğratmış oldu.
Ancak Abdülhamit’i güya Şeriatçı bir ayaklanmayla deviren İttihatçıların bu büyük politikadan habersiz, Abdülhamit’in bütün planlarını bozarak ve Osmanlı’nın düşmanlarının kendi aralarındaki ayrılıkları gidererek, anlaşmazlıkları yok ederek birleşmelerini sağlamış, böylece birleşen şer güçlerin Müslümanlar aleyhine hain planlar yapmalarını kolaylaştırmış, Balkan savaşıyla Osmanlı’ysa karşı büyük bir cephe açmalarını sağlamıştır.
İşte Balkan savaşı ve mağlubiyeti bu tip ahmakça eylemler ve siyasetsizlik siyaseti nedeniyle aleyhimize sonuçlanmış, koca bir devletin gelecekteki yıkımına yol açılmıştı.
Akıllı bir politika bu değildi ve yapılmaması gerekenler yapılmış, basiretsiz politikalarla ülkenin yıkımına çanak tutulmuştu. Açıkça kendi ayağına kurşun sıkmak denilen bu hareket devlet adamlığıyla bağdaşmaz 3,5 zavallının hamasete dayalı iyi niyet politikalarından ibaretti. Ancak iyi niyet her yerde iyi sonuçlara varmayacaktı. Düşmana yapılacak iyi niyetli davranış, düşmanın güçlenmesine yol açacak, bundan en büyük zararı yine devlet görecekti.
..
ORTADOĞU CEHENNEMİ
Orta Doğu’da neler oluyor? Orta Doğu bir cehennem sanki. Bir cadı kazanıdır kaynıyor yıllardır Orta Doğu’da. Kim kaynatıyor bu kazanı, kim odun taşıyor bu cehenneme? Kim alevlendirip durmakta bu ateşi?
Biz bu meseleye iki yönden bakacağız: Biri maddi yani zahiri planda olup bitenler açısından diğeri manevi, yani batıni planda olup bitenler açısından. Öncelikle manevi planı öne çıkaralım ve diyelim ki; bu gün kan ve ateş dolu coğrafyanın iki ana mekanı var. Biri Suriye ve diğeri Irak coğrafyası. Bu iki Coğrafya da Efendimiz AS. ın mübarek torunlarının kanının bulaştığı mekanlardır. Ve o mübarek kanın döküldüğü günden beri bu topraklar iflah etmemiştir.
Küfe ahalisinin ihaneti günlerce aç ve susuz kalan 70 kutlu insanın şehit edilişi gayret-i Rabbaniyeye dokunmuştur. Bu ümmete emanet edilen al-i beytin Müslümanların ihanetine uğraması ve hunharca katlinin acı intikamıdır tüm bu olup bitenler. O gün bu gün bu topraklar gün yüzü görmemiştir, görmeyecektir de. Hz. Hüseyin’in mübarek bedeninin başlarından ayrılışı Irak topraklarında olmuştur. Mübarek başları ise Şam’a götürülmüştür. Bu olay çerçevesinde bu iki bölgeye dikkat edilirse görülecektir ki asırlardır bu iki bölge rahat ve huzur yüzü görmemiştir.
Şimdi gelelim işin maddi, zahir planına. Bu gün bu bölgelerde görülen savaş ve akıtılan kan Ortadoğu’ya bir kanser yarası gibi yerleşmiş İsrail yüzündendir. Çünkü İsrail küçük bir terörist devlet olmaktan ziyade büyük bir yayılmacı planı olan Siyonizm’in vatanıdır ve Orta Doğuyu baştanbaşa işgal edip orada Büyük İsrail Devleti kurmanın peşindedir. İsrail yüzyılın başından beri bunun planlarını yapmakta, icrası için adım adım ilerlemektedir. Osmanlı’nın parçalanışı da bu yüzdendir. Şimdiki Irak ve Suriye’nin parçalanması da bu amaca yöneliktir.
Parçala ve yut Yahudi taktiğidir. İşte İsrail bulunduğu coğrafyada sürekli yayılmacı bir politika güderek Filistin’i yok etmiş sıra çevre ülkelere gelmiştir. Onları da yutabileceği kıvama getirmek için parçalama peşindedir. Yıllar önce zikredilen Irak’ın parçalanması şimdi gerçekleşmekte, Suriye’nin parçalanması ise tamamlanmış durumdadır. Sırada Türkiye’nin parçalanması vardır. Onu da gezi örneğinde olduğu gibi laik anti laik yahut mümkün olabilirse Sünni, Alevi ayrıştırmasıyla çatıştırma ve parçalama planları yapılmaktadır.
Bu karışıklıkların çıkartıldığı ve çıkartılması planlanan yerler Siyonizm’e göre Arz-ı Mev’ud’dur yani Tanrı Yahuda tarafından kutsal yahut başka bir deyimle üstün ırk Yahudilere ebedi vatan olarak va’d edilmiştir. Eninde sonunda bu gerçekleşecektir. Kıyamete 2000 yıl kala gerçekleşecek olan bu devlet le Yahudiler altın çağlarını yaşayacaklar, tüm dünya milletleri onlara kölelik yapacaklardır.
Deccal ’in çıkıp kendilerine önder olmasını ve son büyük zaferi sağlamasını beklemekte bütün güçleriyle ona hazırlanmaktadırlar. Uluslararası sermaye, gizli örgütler ve ele geçirdikleri ülkelerin güçleriyle bu amaç doğrultusunda bütün güçleriyle savaşmaktadırlar. Bu gün dünyanın bütün yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmekte, büyük devletleri hakim medya ve ekonomik güçleri sayesinde emellerine alet etmektedirler.
..
BURUK BAYRAM
Müslüman bayramları buruk geçiyor nice yıllar. İslam''ın düşmanları son yıllarda Müslümanlara Ramazan''da saldırıyor, bayramı onları zehir ediyor. İslam''ı ve Müslümanları ikinci sınıf insan, hatta insan değil yaratık sayan bir küfür cephesiyle karşı karşıyayız.
Bu anlayış ve zihniyet dünyayı yaşanır olmaktan çıkarmakta, hayatı insanlara zehir etmektedir. Medenileştiğini zanneden bu küfür cephesi ikiyüzlü bir politika izlemekte, çifte standart yapmaktadır.
Amerika Irak''a Ramazan''da saldırmış, Iraklı Müslümanlara dünyayı zehir etmişti. Aynı şekilde İsrail her defasında Filistin''e Ramazan ayında saldırmakta, bayramı onlara zehir etmektedir. Bu zamanlamayı özel olarak yapmakta ve bu eylemiyle Müslümanların inançlarını sarsmayı hedeflemektedir. Burada biz hemen hatırlatalım ki batı Yahudilik ve Hristiyanlık arasında bir konsensüsü sağlamış, ancak İslam''ı bir türlü içine sindirmemektedir.
İslam''ı ve onun peygamberini ilahi öğretiden bir ayrılma olarak görmüş ve göstermek istemiştir Batı. Bu davranışıyla kendi batıl dinlerini ve mensuplarını koruma içgüdüsüyle hareket ettiğini göstermiştir. Yahudiliğin bir ırk dini haline getirilmiş olmasından dolayı onu benimsemekte güçlük çekmemiş ancak kendi öğretisini rafa kaldıran evrensel İslam dinini yok saymayı, yok sayamadığı, yüz yüze geldiği zamanlarda ise yok etmeyi planlamıştır.
Oysa Yahudilik Hristiyanlığın ilk zamanlarında onun azılı düşmanıydı e Hristiyanların yok edilmesi için Yahudi önderleri amansız bir mücadele veriyordu. Hristiyanlığın simgesi çarmıh bu mücadelenin simgesidir. Ancak her iki dinin tahrif edilmesinden sonra vahyedilen bu yeni dine düşmanlıkta birleşmişler, onu yok etmek için amansız bir mücadele vermişlerdir.
Her iki dinin de tahrif edicisi Yahudi önderleri olduğunu düşünürsek olay daha iyi kavranır ve Yahudiliğin ve onun uzantısı dünya hakimiyeti planlayıcıları Siyonizm''in dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu gün dünya baştanbaşa zulümle donatılmışsa bunda Yahudiliğin ve Siyonizm''in payı büyüktür. Dünyada bin bir karışıklık bin bir felaketle karşı karşıyayken bir sorumlu aranıyorsa dünyayı antisemitizm korkusuyla esir alan Siyonizm''in eseridir.
..
AİLE PLANLAMASI
Yıllar yılı bu ülkede aile planlaması adı altında oryantalizmin planları uygulandı. Amaç İslam ülkelerini yozlaştırmak ve nüfus eksilmesine tabi tutmaktı. Bu ülkede Sabataist hakimiyetinde ülke nüfusunun eksiltilmesi, dünyada Müslüman hakimiyet ve nüfus ekseriyetinin azaltılması, böylece İslamiyet’in dünya birinciliğinden ikinciliğine düşürülmesi hedeflenmiştir.
Yıllar yılı bu ülkede masonik faaliyetler bu ülke insanının aleyhine faaliyetler yapmakta, faaliyetlerinin ilkine ise Müslüman nüfusunun azaltılmasını koymuştur. Bu alanda en önemli aktörlerden biri de Koç grubu olmuş, bu grubun faaliyetlerinin de bu ülke insanının hedeflerine ne kadar uyduğu tartışılır olmuştur.
Aile planlamasının ne derece artıları olduğu, daha ileri giderek ülke için ne kadar gerekli olduğu bu ülkenin insanının şuuraltına kazıtılmış, sözüm ona dindar aileler bile bu badireden kurtulamamış, bu gün ülke nüfusu giderek artış oranında büyük düşmeler yaşamaya başlamıştır. Bu gidişle ülke nüfusu artış oranında büyük azalma başlanmıştır.
Devlet eliyle yürütülen bu politika bugün devletin varlığını tehdit eder hale gelmiştir. Bu gün devletin en yüksek makamı üç çocuk yetmez beş çocuk diyerek bu yıkımı durdurmayı bir görev bilmiş, devletin bekası için atılması gereken en hayati adımı atmaya başlamıştır.
Bu büyük tarihi yanılgı artık anlaşılmış, oryantalizmin hain planları bozulmaya başlanmıştır. Bu planlar İslam dünyasının Batı Hristiyan dünyası karşısında galibiyetine son verme, top yekûn bu dünyayı yıkma, yok etme planlarıdır.
Dünya çapında geçen yüzyıl uygulana nüfus planlaması politikalarını iflas ettiği anlaşılmış, batı devletleri bu gün bu politikaları yüz de yüz değişerek aksi istikamete direksiyon çevirmişlerdir. Bugün büyük devletlerin en büyük sorunu haline gelen aile planlamasının büyük bir yanılgı olduğu kabul edilmiştir.
Türkiye’de bu yanılgıya kurban edilmiş, gele gele uçurumun kenarına gelinmiştir. Şimdi bu uçurumun kenarında ölüm kalım zilleri çalmaya başlamıştır. Bu tehlike çanları çoktan çalmaya başlamıştır. Bu çanlar bizim için çalmaktadır. Bütün dünyanın ortak sorunu haline gelmiştir artık nüfus planlaması. Bütün dünya bu büyük faciayı henüz anlamıştır.
..
Yüzyılın Yanılgısı ve Beyaz Türkler
Bu ülkede yüzyıl değil belki iki yüz yıldır bir yanılgıdır gidiyor. Bu tarihi yanılgı ilk defa karşı mahallenin en önemli aktörlerinden biri olan Bülent Ecevit tarafından itiraf edilmişti.
Ancak bu tarihi yanılgıyı o gün itiraf eden aynı lider konjüktör değişince aynı yanılgıyı şiddetle savunmuştu. Evet, O da bir Beyaz Türk’tü. Ve işine geldiğinde tavır değiştirmekte tereddüt etmemişti.
Doğu İslam aleminin lideri iken Batı’nın peyki haline gelen Osmanlı her yönden kuşatılmış, emperyalizmin emrindeki oryantalizmin oyunlarıyla darmadağın hale getirilmişti.
Ayrıca içten ve dıştan kuşatılmış, halk bin bir türlü entrikalarla aptallaştırılmış, hatta köleleştirilmiş, her yönden zincire vurulmuştu.
Ülke her yönden ele geçirilmişti. Aslında önce beyinler ele geçirildi, sonra ruhlar. Aslında önce ülkenin beyin takımı ele geçirildi. Ve ardından kölelik zincirleri bir bir sarıldı. Halk her yönüyle prangaya vuruldu. Önce hürriyet, adalet, müsavat klişelerine sığınıldı. Sonra Tanzimat, Meşrutiye ve Cumhuriyet afyonları yutturuldu. Bir yandan sahte kahramanlar üretildi, bir yandan ülke adım adım onların ellerine düşürüldü. Bu sahte kahramanlar aslında kahramandan çok satılık birer ajandılar. Batının içimizdeki uşaklarıydı. Onlar tarafından tespit edildi, seçildi, desteklendi ve başımıza dikildi. Ondan sonra ülkeyi gizliden gizliye işgalin adımları atıldı. İşgal bu satılık kahramanlarca (!) tamamlandı.
Bütün bu işlerin arka planı mükemmel bir şekilde dizayn edildi. Sabataistler, Masonlar, Lionslar ve Rotaryenler vasıtasıyla ülkenin her karış toprağına sızıldı. Bir yandan yönetim diğer yandan politika yeniden dizayn edildi. Cumhuriyet tam dış güçlerin istediği gibi bir düzen tesis etti. Önce tek parti, sonra çok partili düzen halkı bu köle düzene itaat için her türlü vasıtayı kullandı.
Bir takım putlar ortalığa salındı. Düşünmek, konuşmak suçtu. Özgür düşünce özgürlük adına katledildi. İnançlar yasaklandı. Her alanda pozitivizmin bayrakları sallanıyordu. Başka hiçbir düşünceye yer yoktu. Bir yandan İslami düşünce yasaklanırken, öbür yandan sol düşünce komünizm, Marksizm, Leninizm ve Maoizm’e savaş açıldı.
Her türlü farklı düşünce suç sayıldı ve emniyet ve istihbarat örgütlerince takibe alındı. Birçokları tutuklandı, hapishanelerde öldürüldü, kimi fail-i meçhullere kurban gitti. Kimi açlığa ve yoksulluğa mahkûm edildi. Kiminin beynine girilerek akıl melekesiyle oynandı.
..