Git,
çevir yüzünü, dön arkanı ve git
günümden, gecemden
dahası hayallerimden, düşümden
beynimin içinden bir akşam alıp çantanı
tasını tarağını
gittiğin gibi git
bir olmaz zaman hikayesi dersen şayet
ağdalı gülüşleri kalacak
sonu mutlu biten masalların
oysa ben güneşe kin tutacak kadar doluyum
olsa gücüm
sırf gitmeyesin diye
saçlarından güne bağlardım
soysuz ve ukaladır zaman
saatler haddini bilmez, küstahçadır
ve düşmanıdır hepsi mutluluğumun
bir telaşa, aceleye tutulur ayakları sorma
koşarcasına, kaçarcasına geçip gider
parmaklarımın arasından
yüzümde mutluluğun resmi soğur
oysa dilimde söylenecek ne çok kelime
sen şarkını söylersin yine
kuşların cıvıltısını böler sesin, kulak kesilir bahar
yol kenarında ince bedenini sarıp geçer rüzgar
yol kenarında gürültü saçlarına dolaşır
ben, ne rüzgarı ne de gürültüsüyüm doğanın
ardın sıra kırılır oyuncağı içimdeki çocuğun
ardın sıra gözlerim ve içimdeki çocuk ağlaşır
gülüşünü bırak bana
ardın sıra, giderken
güzel yüzüne yakışan gülüşünü
bal rengi gözlerinde kıvılcımlı aydınlık ışığım
kirpiklerin silahım olsun
sen sırrım ol, benim dahi bilmediğim
ve gittiğin yerde bir sır ol
bilmek dahi istemediğim
beni düşünme
ben kendi karanlığımla
bana bıraktıklarınla dövüşeceğim
bir kavşakta ömrüm şimdi
cebinde adresi yok duygularımın
gözlerinden içti aklım şarabı
sarhoş ve günahkarım
sen, boşuna büyütüyorsun yüreğinde korkularını
fırtınadan sonrasını topluyorsun avuçlarına
kıyamet alameti değil
insanız olancası, mayamızda var sevda
gidiyorsun değil mi?
hadi, durma git, günah kokulu odalarına
yüzünde taze bir hüznün yansıması
mantık sınırlarında kol gezen
olumsuz aşk platonizması
ne benimle ne de bensiz olduğunu düşün
bırak karışsın aklın
bırak, duygularının harmanına yağmur yağsın
yabancısı olduğun sulardan korkma
unutma,
diğer kıyısında okyanusun ben varım
ben, yüreğime doldururken
en azgın dağların kızıl lavlarını
ışıklar süzerken günden geceye
sen, suların serinliğini
buzulların sessizliğini kuşan da git
suyun içinde kalsın bilinmeyenlerin
biliyorsun
ben ağır işçisiyim uzun gecelerin
umut sarkacında
sevdaya dair
hüzün eğirir, sevinç dokurum
kendi payıma
tılsımıdır bilinmezin ve çekiciliği
kanun koyucuların adaletsizliği
ne çok çocuk öldürüyoruz içimizde
ne asil duyguların katiliyiz oysa hepimiz
kendimizi kandırabildiğimiz kadar özgür
duyguları bastırabildiğimiz kadar sevdalıyız
ve duvar afişlerinde gözü yaşlı
bir çocuk resminden ibaret insanlığımız
bakıp bakıp arada
hatırlıyoruz işte
aaa, Biz İnsanız...!
yitirilmiş bir ömrün
acemi iz sürücüleriyiz
önümüze çıkan her ipucu
ayrı bir bilinmeze sürükler bizi
ve yılgınlığa uğradıkça yüreklerimiz
kısaca kader deriz
aslı kader
ne ustaca yazılmış bir hayat hikayesi
ne de kusursuz senaryosudur ömrün
aslı kader seçimlerimizdir bilinçli, bilinçsiz
tesadüfleri toplamıdır hayatın
aslı kader geleceği değil geçmişi
yaşanmış ve bitmişidir ömrümüzün
yine yap seçimini ve git
mecburiyetin sürüklesin seni
ben bileyim ki,
yüreğin, aklın, sevdan benle
ben bileyim ki,
gözlerin, ellerin, dudakların benle
kuru bir dal gibi git gitmelerine
ben bileyim ki, ruhun bende
nedir ki bundan alası
yeter, yetişir bana
çocukların gözlerine bak
türkülerine kulak ver
sımsıcak yüreklerinin üstüne koy ellerini
kuş kanadı çırpınışı, incecik melodisi hayatın
tertemiz, lekesiz buğusu toprağın
aceleyle atar karışmak için hayata
oysa yaşamak dedikleri
eni boyu dar kesilmiş bir kaftandır
ve insan dedikleri
o kaftanı aşabildiğince insandır.
Kayıt Tarihi : 13.4.2007 01:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!