Yıkılan evin enkazında sadece iki çocuk ayakta kaldı.
Geçmişin girdabına savrulmuş yüzükler,  parçalanmış albümler
Ama acı yok, rüzgâr sildi tüm küflü izleri,
Bir sandal gibi süzüldüm çocuklarımın gözbebeklerine. 
Yeni bir hayat, beyaz bir tuval 
Fırçam titriyor,  “bilinmez”in rengini karıştırırken. 
Sabahları güneş doğmuyor artık
Kendi güneşimi boyuyorum ufkun çizgisine,
Sınırlarım kadar büyük 
Sonra bir akşam,
Ömrünün yarısını bir bavula sığdırmış
Yürürken  ay ışığına çıktı karşıma 
Gözlerinde eski savaşların haritası,
Ellerinde paslı anahtarlar. 
“Ben de yoruldum,” dedi,
Ama kök salacak toprak arıyorum.” 
İkimiz de kırık pusulaydık,
Aynı yıldıza kilitlenmiş
Bir bahar sabahı hiç hesapta yokken, 
Çorak toprakta filizlendik
Sonbahar yapraklarıyla beslenen
Bir ilkbahar çiçeği gibi. 
“İnan,” dedi,  gönlümün makamı
Bu kez ateş değil  mutluluk  yağmuru yağan
Bir şölen kurdum,
Masada tüm geçmişler çürümeden durdu 
Annem, “İyi ki geldin,” dedi ona,
Kırık aynada yansımam,
İki gülüşü birden taşıyordu 
Bir “artık”, bir “daima” 
Ama sevdiceğim,
Sessiz bir nehir gibiydi altı girdaplarla dolu,
“Sular niye bu kadar durgun?” diye sordum.
Bir fırtına koptu ansızın 
“Ben denizim,” dedi, “dalgalarımı susturamazsın!” 
Ve kayboldum kendi mahsunluğumda
Şimdi yanıyorum
Küllerimden doğamayan bir anka kuşu,
Kanatları tutuşmuş bir mektup gibiyim. 
Dön! diye haykırıyorum geceye,
Ama sesim, duvarlara çarpıp geri dönüyor 
Dönemezsin, Dönemezsin,Dönemezsin… 
Çünkü aşk , bir yangın çemberiydi,
Küllerinde boğulan, pişmanlığın dumanında savrulan 
Geriye kül rengi bir yanlızlık ve yanık bir bahar kokusu bırakan.
Kayıt Tarihi : 22.2.2025 18:15:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!