Eski bir pencere değil mi ki bu önümdeki
Niyeyse öylece dalmış hayran bakıyorum
Ömrümde gördüğüm en güzeli olmasa da
Maziden hafızalara kazınmış eski İstanbul`da
Yansıyan aksimi görüyorum gün batımında
Pencere demirleri ne zamandan kalmışsa
Boyası kalkmış pastan çürüyüp sararmış,
Tahta pencereden girilen bu dünyadan
Ne kadar çok İstanbul’a gelip sığınmış;
Hepsi içeride sığmışlar ama sıkış tıkış
Gelip geçen zamanlar birbirine karışmış
Eskidikçe beli bükülen tavanın altından
Camdan bakıp canıyla cananın arasından
Rüyadan kabusa uyandığı bir sabahtan
Geçmişte başına gelip geçenden utanmış
Başına geleceklerden de usanmış, İstanbul
Bunu anladığında o gün kapanmış....
İçine göçmüş neredeyse tüm eskileriyle
Yine de çok özel ve güzelken eksikleriyle
Ruhundan kopuk bir hayalete dönmüş
Hayal bile edemediklerimden bahsediyor
Anlatıyor neler neler yitip giden ömründen...
İnce ve narin bir tahta iskelenin önünden
O pencerenin gerisinden güya ben geçmişim
İçindeymiş gibi geçmişten hayal görüyorum
Geleceğin rüyası bu geçmişe doğru bakan
Yalın ayak dolanırken elim yüzüm yanık
Sevinçten dört dönüyorum, etrafta gülüyorum
Hanımefendiler ve beyefendilerle yürüyorum
Temiz maziden bir Boğaz da yüzüyorum
Betonla henüz boğulmamışken yeşil doğası
Henüz daha kirlenmemişken denizin havası
İyi geliyor, gelmez mi! Bunlar hep benim anılarım
Kim eksik kaldıysa bu eski hikayede anılmayan
At arabaları, kayıklar, yalılar ve illaki martılar...
Alınmasın; ben geçerken gelecekten geçmişe;
Eski bir pencereye şimdi biraz takılıp kalmışım.
Yılmaz BEKTAŞ
Kpt Yılmaz Bektaş
Kayıt Tarihi : 26.5.2023 00:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!