Arar bulurum seni, kaçamazsın Billahi,
Ürkek bir ceylan gibi, dağ taş dolansan dahi...
Ne var ki avcı değil, aşığınım sadece,
Uğruna ben ölürüm, sana kıyamam sahi.
24 Şubat 1985 – Pazar / Ankara
..
5 Aralık Pazar Akşamı Saat:17:00'den sonra Kağıthane Sadabat Kültür Merkezinde Sevgilerde Yaşama Telaşı Sahnede...Sevgi Eğitim ve Kültür Dayanışma Derneğinin Katkılarıyla ve BKSM oyuncularının tiyatro gösteri sizlerle birlikte olacak arıca süpriz gösterilerimiz hazırlanıyor
Görmeyene duyusal
Duymayana görsel ve
...Yaşamın İçinden İnsan Halleriyle
İnsani duyguların, engelin bir bireyin de yaşadığını anlatmak.
..
Ölüm aklıma düştü, dert etmedim o kadar,
Dedim en gerçek budur, bunda korkacak ne var?
Bir tek senin derdini, atamadım içimden,
Anlamadın halimden, ne yazık ki nazlı yâr!
22 Mart 1987 – Pazar / Ankara
..
Bir pazar ki bu pazar
Mevsim sonbahar
Gün pazar
Şarap var gül var
Bedende ateş
Gönül de gurur var.
Sen
..
kimsesiz pazar günlerisin
isterim her anımız pazartesi olsun
hafta başı telaşı aşkı mesaisiz
cuma akşamı hüzünlerini unutarak
hazırlık yapmadan suskunluğa
..
Kadın, Ud taksimini dinlerken, kendini unutmuş, O toz pembe aleme dalmıştı. Onca el değmemiş, sevgi dolu, soylu, ahlaki düşünceyi uyandıran ümit ve arzu dolu yıllarına uçuvermişti. Onu yakalamak için özlem ve merak dolu yılların derinliklerine dalmıştı. Dudaklarındaki tebessüm, kırmızı bir gülü andırıyordu. Müziğin ahengi ile dağlarda, ovalarda, nehirlerdeki türküleri duydu. Ninni gibi gelmişti. Göz pınarlarından akan inci deneleri, notalar üzerinde tango yapmaya başladı.
Udi Edip Erdem tellere vurdukça mest oldu. Nefesi kesildi. Kalbi çarptı. Dili tutuldu. Bir iç geçirdikten sonra uyudu. Seher vakti, ezan seslerine karışmış bir ağlama sesiyle silkindi. Camii avlusunda terkedilmiş gibi hissetti kendini... Anne, kucağına hasret, vücudu üşümüş, açlıktan nefesi kokmuştu. Bu sevgiye muhtaç bedeni aldı. Bağrına bastı. Ninni söyledi. Gökte denizi, yerde yıldızı görmek, gökkuşağını andıran kelebeklerle yarışmak, arılarla kovam kovan dolaşmak, güneşin her doğuşu ve batışında ateş böceğiyle dertleşmek, bir çiçeğe renk vermek, büyümesi için güneşten ve topraktan aldığı gıdayla beslemek sonra, iklim iklim bir daldan öteki dala fırlatmak mıdır sevgi... Bilir misin? ...Sana insânî duyguları hatırlatabilir sevgi...Bir çiçeği ezmemeği, yeşili hissetmeyi, mavi ile yaşamayı, emeği öğretir sevgi... İnsân isek her çeşit acıyı paylaşmayı yüreğimizin derinliklerinde korkarak sakladığımız, iyiliklerimizi, güzelliklerimizin sıcaklığını, özlem ve gerçeği, duygu ile mantığı karıştırmamaktır. Hüzün ve mutluluk gözyaşları ile ânı insân gibi yaşayabilmek, yaşatabilmek, sevgi taşıyıp aşılayabilmektir. Sevgi, duygular ve düşünceler ile raks etmek doğumdan ölüme kadar yaşamayı bilmektir.
Türkiye Gazetesi, 19 Aralık 1999/ Pazar
..
GÜNAYDIN
Bugün,perşembeymiş,cumaymış,
İsterseniz olsun Pazar.
Benim için günler hep aynı
Hangi gün olursa olsun,
Benim için ne yazar.
Mazim,çocukluğum,gençliğim
..
Gam değil bundan böyle, kavuşmak hayal olsun,
İstemem acılarım, boynuna vebal olsun,
Yeter ki öldüğüm gün, sana hasret giderken,
Tabutumun başına, karanfil koy al olsun!
(17.02.1991 - Pazar / Bilecik)
..
Aşkına yenik düştüm, yıllar yılı esirim,
Kulun kölen eyledin, kapında hor, hakirim.
Bir gün olur şu devran, döner ise tersine,
Yalvarsan da yüzüne, bakar isem kâfirim...
13 Mart 1988-Pazar /Ankara
..
Sevmem şu pazar günlerini.
Sana sarılamadığım zamanlar.
Geçmez saatler saniyeler.
Sesini duyamadığım zamanlar.
Alıştım artık her gün sesini duymaya.
Bana uzakda olsanözlem gidermeye.
Sevemedim pazar gününü sensiz olunca..
..
sevdim seni bir pazar günü
bu yüzden pazar açar gülüm
aşkın her hançeri sürgünü
elinden olsun ben razıyım
razıyım sen vur sen öldür beni
razıyım sen yak sen söndür beni
..
Bak sevgili ne hallerdeyim.
Yokluğundan beri avareyim.
Şimdi aşkımı kime söyleyeyim.
Yoksan şehrimi terkedeyim.
Gün pazar, saat sıfır iki kırk beş.
Kim dedi sana kalbimin ortasına yerleş.
..
Uç uç böceği gibi, uçtun gittin elimden,
Sandın ki annen sana, terlik pabuç alacak.
Çıkma şimdi karşıma, çekil artık yolumdan,
Düşme sakın peşime, baş açık yalın ayak.
15 Nisan 1990 – Pazar / Konya
..
Dün saatlerce yağmurda dolaştım. saçımın her teline, iliklerime kadar ıslandım. yağmur damlaları çivi gibi çaktı alnıma damlalarını, umursamadım. çünki dışımda değildim o an. dışarda beni tanımlamayan sesler, kokular, ışıklar, insanlar yoktu. orda değildim. görmedim, duymadım, hissetmedim hiçbirşey. birisi gelse saplasa bıçağı üzerinede ölülerin arasına hoşgeldin yazsa onu bile hissetmeyecektim. dişlerimi sıktım konuştum kendimle ve benden hiç ayrılmayan tenimle. kah sinirlendim kızdım, kah affettim kendimi. seni mi? seni çoktaaan affettim çünkü ben seni affetmezsem kendimi affedemem ki. son dilediğim özürde erittim benliğimi. son kendine iyi bak dediğimde çöktüm dizlerimin üzerine birgün düştüğüm yerden kaldırıp beni gögsüne sarman temennisiyle. ama son hoşçakalımda bırakamadım seni. gece 3 uyandım birden içimde bir acı dayanmak imkansız. rüya gördüm desem değil sadece acı. insan uykusundan acıyla uyanır mı ya. tarif edilemez, anlatılamaz ama tanıyorum bu duyguyu eskilerden. sana her dokunduğumda hissettiğim çaresizlik bu. her zaman geldiğin hep giderken bıraktığın sensizlik korkusu. nasıl başetmiştim daha önce hatırlamıyorum. ah bir hatırlasam hemen kurtulacağım senden. bilirsin sıkıntıya gelemem. neyse yağmurlu yola geri dönelim. arabalar geldi karşımdan, insanlar köpekler. dediler herhalde kadının şemsiyesi yok. yada deli galiba divane. bilmiyorlarki ben ateşe uçan bir pervaneyim. her seferinde ateşte yanar, bir başka pervanede yeniden can bulur yine yanarım. yok hayır deli değilim. dedim ya ben ateşe uçan bir pervaneyim. sonra bir sokağa saptım amaçsız yürüyüşümde. pazar yerinin çığırtkanları karşıladı beni. sebzeler meyveler. bir zamanlar şükür ile baktığım yiyecekler düşman oldu bana. beni hayatta tutan içindeki vitaminler minereller ve vs besinleri yüzünden. oysa ben orda değildim artık. ben sende benliğimi erittim ey sevgili. bana yakıştırdığın tüm sıfatlar benim, yüklediğin tüm kötü, pis, günahkar olan anlamlar benim. seninle mücadele etmeye gücüm kalmadı artık bunu gör. saldırırsan bana kendimi savunmayacağım. ben buyum. şimdi ne olduğumu sende biliyorsun diye değişeyim mi? biliyorsun görüyorsun neyden korkuyorsun. ne yapacaksın şimdi benimle sen karar ver. ben eğileceğim kadar eğildim...
..
Yazdığım her şeyin veritabanı unutulmayan aşktır, çoğu zaman;
Vursun dillerin yüreğimi on ikiden
Yaksın gözlerin ruhumu en derinden
Düşsem bir daha denize! Yeniden.
Bir daha mı sana; sarılmam, sarılmam…
..
bugün günlerden pazar
uykunu al azar azar
şayet iyi dinlenmezsen
hastalığın hemen azar
..
Sonbahar ve bir olay
O akşam yemekten sonra kalkmış, televizyonu açmış, biraz önce ısıttığım bulaşık suyunu, bulaşık sepetinde dünden beri bekleyen yemek bulaşıklarının üzerine yavaş yavaş döktüm. Bir gözümle mutfak masasının duvarına monte ettiğim seyyar rafın üzerindeki
televizyon da ki kalabalığın üzerindeyken; kulaklarımda anten gibi çıkacak sesleri almaya hazır hale gelmişti. Kameralar polis müdürünün üzerinde odaklanmıştı. Bir yandan bulaşıkları yıkadım, bir yandan müdürün söylediklerinin bir kelimesini bile kaçırmamaya çalıştım. Kim ne derse desin, toplum içinde korku yaratan anarşik olaylar hep ilgimi çekmiştir. Beklide meslek icabı böyledir. Orta halli mahalli bir gazetenin polis muhabiriyim. Görevimiz sabahtan akşama kadar emniyette bekleyip haber yakalamaktır. Haberleri diğer gazetenin muhabirini atlatıp verirsek maaşımıza küçük bir zam da gelebilir. Atlatma haber yapmak, erken haber almak için emniyette kilere sabahtan akşama kadar çay, kahve ısmarlarız. Müdürlere hele, yapmadığımız yağcılık kalmaz. Bazen fazla sıkıcı olup azar işittiğimizde çok başımıza gelir. Bir ay öncesi bir gün şehrin büyük bir bankası soyulmuş ve hiçbir iz bulunamamıştı. Yüklü sayılacak bir meblağ kayıplara karışmıştı. Emniyet görevlisi dışarıda baygın bulunmuştu. Daha sonra görevlinin anlattığı şöyleydi:
O cumartesi akşamı içerde otururken birden bire bankanın camları kırılmaya başlamış. Görevli camları kıranı yakalamak için silahını çekip, kapıdan çıkışıyla kafasında sert bir darbe hissetmesi bir olmuş. Kasanın açılmasında çelik matkap kullanıldığı, kasaların üzerindeki matkap deliklerinden anlaşılmıştı. Bu işin o kalın kasaya birkaç delik açabilmek için, en az 5-6 saat aldığı polis tarafından iddia edilmektedir. Daha sonra görevlinin uyan-maması için de kloroform kullanıldığı, bırakılan pamuğun tahlilinden anlaşılmıştı. Polisin yaptığı bütün araştırmalara göre. Suçluların en az iki kişi olduğu tahmin edilmekte idi. Camı kıran ve görevliyi bayıltan kişilerin ayrı şahıslar olması gerekiyordu. Şehre gelen yabacılar otellerin poli kayıt defterleri taranarak bir şüpheli gözaltına alınmıştı. Otelde kaldığı ilk günlerde yemeği otelde değil de ucuz olsun diye çorbacıda yiyen bu şahıs, otelcinin polisteki ifadesine göre yarı ekmeğe bana mısın demediği gibi, garsonlara da hiç bahşiş bırakmamış. Ancak son günlerde hem otelin lokantasında kuzu kızartmanın yanın da hindi dolması yemiş. Birkaç defa da at yarışlarında görülmüş. Görenlerin polisteki ifadesine göre yüklü de para kaybetmiş. Polisin ifadesine göre, şüpheli üzerinde son teknoloji teknikleri uygulanınca dili çözülmüş. Her ne kadar çığlık sesleri duyulsa da polisin bunda hiçbir katkısı olmamış. Yine suçlunun ifadesine göre pejmürde kılıklı elli yaşlarda görünen bir berduşa, belli bir para karşılığı camları kırdırmış ve görevli dışarı çıkınca, arkadan kafasına vurmuş. Gerisi anlattığım gibi. Polis şehirdeki bütün evsiz barksızları, bütün berduşları tek tek taradığı halde suçlunun eşkaline uyan suç ortağı berduş bulunamadı. Televizyonda emniyet müdürü onu bulmak üzereyiz, çember daralıyor. Bir yere kaçamaz diyordu. Bildiğiniz gibi suç dosyasının kapanması için bütün suç aletlerinin ve suçluların bulunup yargı önüne çıkarılması gerekir. Bulaşıkları bitirip kendime bir kahve yapıp koltuğuma yaslandım. Kitabımı okuyup yatmayı düşünüyordum. Ertesi gün pazardı ve ben Pazar günleri açık havada, parklarda gezmeyi çok severim. Saat 23.00 e gelirken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Kaldığım yere ayraç koyarak kitabı kapattım. Yatak beşik gibi gelmişti gerisini hatırlamıyorum.
Sonbaharın sesi, rüzgarların sarı yaprakları dallarda sallaması veya yerlerde hışırtıyla sürüklemesinden başka, âşıkların parklarda el ele gezerken, sararmış yapraklı ağaçların altındaki banklara oturup, aşklarının romantizmini kuvvetlendirirken de duyulur. Artık gelmiştir. Hüznünü ve romantizmini hissettirmeden kovalasanız da gitmez. Aşkların en büyüğü bu mevsimde yaşanır. Okuduğum romanlarda -ki sizde okumuşsunuzdur o tip aşk romanlarını.- aşk doğuşu genellikle doğanın uyanmaya başladığı, çiçeklerin açıp, havaların ısınmaya başladığı, dallara su yürüdüğü ilkyazda, insanların da kanları kaynamaya başladığı
Günler de olur. Adrenalin yüreği uyarır ve başta beyine olmak üzere bütün organlara kan yürüyünce, insanlar kendilerini daha diri ve aşka hazır hissederler. İlkyaz başlayan aşk yaz boyunca devam ederse de; olgunluk dönemi son bahardır ve genellikle kış başında nikâhla noktalanır.
..
Bir Pazar sabahı baktım Ankara’ya
Kimi yerde güneş, kimi yerde bulut vardı
Sanki bana benziyordu, tıp kı hayatım gibi
Bir yerde hüzün, bir yerde sıkıntı, bir yerde mutluluk vardı
Geriye dönüp baktığım zaman,
Geçmişte hem hüzün hem mutluluk vardı.
..
verdiğin bulgurları gagalayan kuşları
verdiğin iç ekmeği çiğneyen kedileri
verdiğin kemikleri yalayan köpekleri
aldığın yumruklardan habersiz sanma oğlum
31.07.2016 Pazar, 23:35
..
Aklımdasın daima, gece gündüz her yerde,
Zihnimde aynı soru; şimdi kiminle, nerde?
Kara Sevda mı nedir, çektiğim bilemedim,
Bir ilaç bulamadım, yıllar oldu bu derde...
9 Eylül 1990 – Pazar / BİLECİK
..