Önde nikâh masası, ardında sessiz çelenk,
Ortasında kara gül, geri yanı rengarenk.
17 Aralık 1989 – Pazar / Ankara
..
Biz Ne Yapıyoruz Yaa? Neyin Tribindeyiz Derdindeyiz? Planlanmış Tasarlanmış Kaderimizin Figuranını Hüzünlü Sevinçli Vurdumduymazlık Suskunluk Olarak Rollerimizi Paylaşıyoruz Hayatta.. Nedir Bu Uğraş Nedir? Birileri Zengin Rolünde Birileri Fakir Rolünde.. Haftaya Pazar Buluşacağız Yazın Memlekete Gideceğim Kamilin Biride 2023den Bahseder.. Bu Kadar Kesin Konuşmalarınız da Gülünç.. Her Günümüz Aynı Monotonlaşmış Standartlanmış Bir Hayattan Ne Kadar Zevk Alabiliriz Ki? ... Boşverin Sinema Yapımcıları, Film Çekmekden Vazgeçin.. İnsanları Hayatları Film Olmuş..
Ahiretiniz Zaten Belli Cehennemliksiniz! Bari Dünyaya Geldik Sefasını Sürün.. Nerden Biliyorsun Cehennemlik Olduğumuzu Diye Abuk Subuk Soru da Sormayın..
Cennetlik Olsan Burda İşin Olmazdı ;)
..
Hiç Bir Sebebim Olmadı Senin Gibi, Beni Allah'a Yaklaştıran.
Hiç Bir Sebebim Olmadı Senin Gibi, Beni Allah'tan Uzaklaştıran.
2 Eylül 2012 Pazar / saat: 17:20
..
pazar yerinde
kurulmuş tüm tezgahlar
gel müşteri gel!
..
Pazar Gecelerini yalniz geciriyorum diye gulme bana,
Sen;
Mezar Gecesini dusun...!
..
Gökyüzü gülümsüyor,
Mevsim bahar
Üstelik günlerden pazar!
İstanbul bir düğün telaşında
Başında kavak yelleri,
Aşk sarhoşu Boğaz.
İstanbul mutlu,
..
Her mevsimin kendine has güzellikleri var. Hele bir yılda dört mevsimi yaşamak her ülkeye nasip olmayan bir nimettir. Efendim başlığa bakıp ta yaz mevsimini sevmediğimi sakın düşünmeyiniz. Büyüklerimiz sıcaklıkla, zenginlikten zarar gelmez demişler.Bu yüzden bende yaz mevsimini kış mevsiminden daha çok severim.Çünkü yaz mevsiminde yakıt parası olmaz.Pazar masrafı daha azdır.Çocukların eğitim masrafı yoktur.Bu nedenle ailenin geçim yükü sırtında olanlar için yaz aylarında biraz soluklanma, rahatlama vardır.Romatizma ağrılarında inine çekilmesi işin cabası. Bu haliyle nasıl sevilmez ki mübarek. İşin diğer bir yönü var ki esas rahatsızlığımız bu yüzden. Havaların sıcak olmasına şehir hayatının getirdiği bir takım olumsuzluklarda eklenince sinirler iyice gerilir.’’ Öfke gelir göz karatır, öfke gider yüz kızartır’’ hesabı İnsanlar eften, püften diye tabir edilen küçük şeylerden bile rahatsızlık duyar. Karşınındakinin kalbini incitiverir. Hatta işi bazen daha da büyütür…
Efendim, eviniz merkezi cadde üzerinde olup; hafta sonu 10-15 tane sünnet, düğün konvoyu geçiyorsa veya evinizin yakınında bir kaç tane düğün varsa ve bunlarda da davul, zurna veya diğer çalgı aletleri cuma akşamından başlayıp, Pazar akşamına kadar üç gün çalınacaksa ve siz de rahatsızlığınızdan dolayı sese, gürültüye duyarlıysanız Allah kolaylık versin. Ben davulun sesini seven ve birazda duygusal çalınırsa hemen ağlayabilen birisiyim. Eğer bende çevrede düğün olacakmış ve davul zurna varmış diye duyunca ‘eyvah ne yapacağız bu hafta, köyümüz yakın değil ki köye gitsek, bağ evimiz yok ki orada kalsak’ diye düşünüyorsam bunun irdelenmesi lazım. Dedim ya çocukluktan beri seviyordum diye…
Havalar çok sıcak; evinizde klima yoksa kapıyı pencereyi açmak zorunda kalıyorsunuz.Eğer bu arada da çevrenizde düğün varsa ve sabah 09.00 ‘dan itibaren kontrolsüz olarak yüksek ses gelmeye başlamışsa, sesten rahatsız olmamak için hemen kapıyı pencereyi soğuğa karşı kapatır gibi iyice kapatıyorsunuz.Tatili değerlendirmek adına sınava hazırlanan çocuklarınız varsa, çalışma düzenleri bozuluyor.Bazen de sınav yükü stresinin de eklenmesiyle bu kadar da neymiş, yeter artık deyip defteri, kitabı fırlatıyor ve Off….. be! Adama ders çalıştırmıyorlar diyor.
Bilhassa hastaysanız, başınız ağrıyorsa veya migren türü bir rahatsızlığınız varda, sese gürültüye karşı aşırı duyarlıysanız tabiri caizse canınızdan beziyorsunuz… Biraz sonra da içerde sıcaktan bunalıp, kapıları pencereleri mecburen açmak zorunda kalıyorsunuz. Ve inşallah haftaya bu kadar rahatsız edecek düğün olmaz diyorsunuz. Köyde yaşarken düğünler davullu- zurnalı olsun diye arzularken, şehir hayatının yoğun stresi içerisinde bu temennimiz tamamen ters istikamete dönüştü desek yalan söylemiş olmayız. Çünkü bu fikrimi destekleyen onlarca tanıdık var.
..
Surların aşıp gönül şehrime,
Cemaline kurban hoş sefa geldin.
Gönülde kurulu pazar yerine,
Sevgili cananım hoş sefa geldin,
Sergi açmış gibi gönül şeheri,
Şükürler, sevdiğim olmuş müşteri,
..
GÜL
Yetmiş iki milletin, hoşgörüde dili ol
Zakkum çiçeği değil, bahçelerin gülü ol
PAZAR-MEZAR
..
Adımı adının yanına yazdım
Göster cemalini bir nazar eyle
Sensiz bu dünyadan usandım bezdim
Alda şu canımı sat pazar eyle
Sensiz hayat bana kara zindandır
Her günüm her gecem ömre ziyandır
..
Sevgili Anneler Gününüz Kutlu Olsun
Sevgili okurlarım, “Anneler Günü” her yılın Mayıs ayının ikinci pazar günü olarak kutlamaktayız. Bizleri hayata doludizgin yetiştiren sevgili annemizdir.
Bir atasözümüzde şöyle der: “Annesiz yar, vatansız diyar olmaz.” Demek ki; anne vatana eş değerdedir.
Dünyamızda milyarlarca ana, bugün çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılacaklarını düşünmekteyim.
Anneler Gününün kısa bir tarihçesini anımsatarak yazıma devam etmek istiyorum. 1955 yılından bu yana, bizde ülkemizde anneler günü kutlamaktayız. Annemize layık olmak itibariyle, onların gönüllerini almaya çalışmaktayız. Hakkın rahmetine kavuşanların da, mezarı anmayı unutmamak tayız. Hakkın rahmetine kavuşanlar da nur içinde uyusunlar.
Bir husus daha var ki, “Anneler Günün” anlam ve değerini genele yaymak için uğraşısını veren “Türk Kadınlar Birliği ” Her yıl, her türlü fedakârlık içinde olan annelerden birini, yılın annesi seçmesi takdire şayandır.
..
Bir Pazar terk etmiştin
Bir Pazar dön
Üzgünüm seni üzdüm de
Affet de
Sonbaharı bekleme
Ekimi bekleme
Yaprağı
..
Dilin kemiği yok yap gıybetimi
Beni üç kuruşa sat pazar Pazar
Ömrüne katkımı ve kıymetimi
Dün bilmedin bu gün bilsen ne yazar
Seni işlemiştim canda özüme
Başka ismi yasak ettim sözüme
..
Pazar sabahı seni kahvaltıya çağırsam
Gelirken iki simit alırmısın sevgilim
Bende sofrayı kurup çayı demleyeceğim
Pazar gecesi bende kalırmısın sevgilim
Bir romantik film alıp salonda seyrederiz
Acıkınca dışardan hazır yemek söyleriz
..
Sen bir öğrenciysen
Okul dönüşü beklerim
Çalışsan iş çıkışı bir ömür beklerim
Saat verme
Gün verme
Saatlere düşman olurum verirsen
Günlere düşman
..
Gözlerin ah senin mercan gözlerin
Seher yeli gibi eser gözlerin
Gök yüzünde yağmur bulu misali
Sanki bir şişektir çakar gözlerin.
Gözlerin baktıkça bağlıyor beni
Sol yanımda yaram dağlıyor beni
..
GÜNLÜĞÜMDEN -? 1
Günaydın Tutku! BU GÜN PAZAR BENİ GÜNEŞE ÇIKARDILAR Demiş Nazım HİKMET. Evet, bugün Pazar.Ve dışarıda harika bir bahar havası var. Şimdilik, işe gidip gelirken,açık havanın tadını çıkarabiliyorum. Bu gün Yağmur'la yavaş yavaş yürüdük, Alanyum'a gelirken. İçimdeki o, kıpır kıpır, özgür ruhlu Nİ
m gibi. Sanırım, dışarıda çalışırken, daha iyi olurL, 'AH DENİZ KIYISINDA GEZSEM.' dye haykırdı. Ama çalışmam gerek.
Hiç izinsiz, günde oniki saat çalışmam gerekiyor burada. İyi satış olsa, hiç önemli değil. Geceden beri dua edip duruyorum, bu gün iyi satış yapayım diye.
Az sonra, burası çok kalabalık olur. Ama insanların parası yok bu dönemde. Onlarda olmayınca, bende kazanamıyorum. Herkes beni. Yazın çok rahatlayacağız. Hem yazın 18- 24 arası çalışacağım. Gündüz aşırı sıcakta durulmaz.
Çalışırken, insanları seyretmek, güzel ve eğlenceli. Alanya, sanki aşkın-sevginin kenti. Hemen hemen ve her yaştan çiftler hep elele, sarmaş dolaş. Dilerim, sonsuza dek öyle olurlar. Tüm dünyanın insanlarını görmek mümkün burada. Özellikle yazın. Boy boy çocuklar, minik bebekler.
Genç ve güzel kadınları izlerken, bazen içim çok acıyor. Ben de yürüyebilseydim, harika güzel bir kadın olacaktım. Bu yaşımda bile, çok güzelim,biraz kilom olmasına rağmen. Acaip bir cazibem var. Sürekli, üzerime yöneltilen bakışları yakalıyorum. Tutku, artık hiç çekinmeden ve gözlerimi kaçırmadan, yakışıklı erkeklere bakıyorum. İçim açılıyor. Hem bir satıcı olarak hem de içimden geldiği için gülümsüyorum. Ben insanları severim zaten.
..
Öyle yıllar öncesi sıradan bir gün. Bir pazar günü Ankara'nın Yenimahalle semt pazarına gitmişiz. Bir saat kadar pazarda alış verişimizi yaptık, daha sonra elimizde ki malzemeleri o zaman ki arabamızın bagajına yerleştirip arabayı hareket ettirdik. Tam ana yola çıkarken önümüzden yıldırım hızıyla bir motosikletli geçti ki az kalsın çarpışıyorduk. Ramak kalmıştı sizin anlayacağınız. Ben yola çıkınca o da az önümde, motorun arkasında da bir kişi yani iki kişiler. Neresinden çıkardıysa kocaman bir bıçak çıkardı ve gösterdi bıçağı. Hani cart curt edersen seni gıdım gıdım doğrarım mı demek istiyordu neydi? Ben oralı olmayınca gazlayıp gittiler. Yanımda hanım, çocuklar. Kafaya takmış da peşlerine takılmış olsam belki de bu gün hani ...ok yoluna gitti Niyazi durumları da olabilirdi...
Bir gün Eskişehir yolunda kırmızı ışıkta durmuşum. Yanıma gayet lüks bir araba yanaştı. İçinde gayet yakışıklı iki tane delikanlı. Direksiyonda oturan gayet sakin camı açtı. Bana bakıyor bir anda göz göze geldik. Döndü bana ''Amca gel istersen anahtarına kapışalım mı?'' Allah Allah bana mı diyor bu velet hem Amca hem de kapışalım lafını? Baktım kırmızı ışıkta da bizden başka kimse yok. Ne desem ki şimdi ben buna? Baktım adamın arabası son model BMV benim araba ise orta direk arabası da sayılır yani Opel Astra... Biraz dalga geçsem şunlarla. Yok, yok dalgada geçmemeliyim. Adamlar iki kişi şimdi arabadan iner bana saldırır maldırırlar. Neme lazım. Döndüm gence ''Sen bu anahtara benim ne kadar zor sahip olduğu mu biliyor musun?'' dedim. Adamlar yeşil ışık yanınca bir topukladılar ki onların egzoz dumanından neredeyse benim araba kaybolacaktı... Bunun ile küçük abdest yarıştırsam, yarıştırmaya girsem kesin hayattan kopmuş, ahretin yolunu tutmuştum...
Geçmiş zamanın birinde, Kızılay da bir pazar günü arabamı park edip dolaşacağım. Tam kapıları kilitledim hemen yanıma ağzı leş gibi kokan, kafa tamamen dünyadan kopmuş pejmürde kılıklı bir adam yaklaştı. ''Ağabey arabana biz bakarız sen hiç merak etme.'' Ne yapabilirsiniz böyle bir durumda? Ya defol git almayayım ayağımın altına seni deyip o adam ile çatışmakta var. Ya da eline üç beş kuruş sıkıştıracaksınız. Onu yapmazsanız, arabayı bırakıp gittiğinizde her tarafı çizilmiş de bulabilirsiniz arabanızı, beş yüz lirada sonra boyatmaya verirsiniz. Görünen köy kılavuz istemez, adam sarhoş, verdiğiniz parayla yine içecek belli ki... Bıçağı çekip niye bana para vermedin diye sizi yaralayabilir, öldürebilir de... ''Eyvallah ağabeyim al sana beş lira iyi bak arabaya.'' Sen bakmazsan zaten arabanın hali harap yani...
..
Pazar günleri insan ne yapar çocukları ile? Bahar ve yaz aylarında pikniğe gider, sonbahar ve kış olduğu zaman da bulunduğu şehrin tarihi ve turistik yerlerini ziyaret eder, değil mi? Biz de öyle yaptık kızımcım ile... Ooo o kadar çok tarihi ve turistik yer var ki başkentim Ankara'da, sayısını ve yerlerini söylesem şaşar kalırsınız. Hem de dört katlı, beş katlı, bazen altı yedi katlı bu tarihi ve turistik yerler, hem de oto parkları bile var. Bizim Ankara'mızın insanı çok tarih meraklısıdır. Hiç boş bırakmaz bu tarihi ve turistik yerleri hafta sonlarında. Giriş bedava olsa da, çıkışta dağıtır paraları, hamburgercisinden, sinemasına, ayakkabı mağazasından, konfeksiyon mağazasına kadar. Sonrada burayı yapan, yaptıran atalarına bolca dualar eder. Tabi mağazaların sahipleri de gelip alış veriş yapanlara dualar ederler, her şey karşılıklı değil mi ama?
İşte böyle bir pazar günü geldik semtimizde ki büyük, büyük ve dahi kocaman hem alışın hem de verişin olduğu yere. Arabamızı park edip katlara çıkınca, her tarafın ışıl ışıl olduğu bu renkli dünyanın cazibesine kapılmamak elde değil. Burada en çok da sevdiğim şeylerden birisi elektronik kapıdan geçerken alarmının çalması. Ya bir cep telefonuna ya da bir metal eşyaya zır zır öyüyor. Ben de onu öttürmesini çok seviyorum. Sanki bana önemli bir adammışım hissi yaşatıyor kısa bir zaman dilimi de olsa.
..