Serhat Çalışkan - Patronsuz Kalan Köpekl ...

Serhat Çalışkan
283

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

1995'in soğuk bir şubat akşamıydı.Bu mevsimde Çandarlı Kasabası buhranlı bir yalnızlığa bürünürdü.Yazın o sıcak günlerinde onbinlerin akınnına uğrayan bu şirin belde,kış gelince üvey evlat muamelesi görür,kucak açtığı insanlar onu yapayalnız bırakırdı.Sahil boyu poyrazın hoyratlığına teslim,deniz ağzından köpükler saçan bir canavarı andırıyordu.Sahil boyundaki sokak lambalarının bir çoğu yazın o hengamesinde bozulduğundan tek tük sağlam kalmış olanların alacalı aydınlatması ancak bir kaç metre ilersini gösteriyordu.Gecenin ürkütücü karanlığına,rüzgarın ilikleri titreten acımasızlığına ve kudurmuş denizin kıyıya kadar fırlattığı suların saçlarını ıslatmasına aldırmadan,sahil boyunda kendinden emin adımlarla fakat oldukça düşünceli ilerleyen biri vardı.Hilâl
Çantasından bir sigara çıkarıp yakmaya çalıştı,beceremedi,rüzgar çok kuvvetliydi.Kıyıdaki banklardan birine oturdu.Gündüz balıkçılardan gördüğü gibi,kibriti yarısı içerde,yarısı dışarda pozisyonuna getirip yaktı.Sigarasından bir nefes çekti,duman soğukta çıkan havayla birleşiyordu.Bir iki nefes ardarda çektikten sonra öksürüğe boğuldu,attı.Aslında çok sigara içmezdi ama bu gece içesi gelmişti.Eğildi yerden birkaç küçük çakıl taşı aldı,gerildi olanca gücüyle ileri fırlattı.Çakıl taşları birbiri ardına zorda olsa denize ulaşmışlar,saliselik kabarcıklar oluşturup suyun yüzünden,dibine inmişlerdi.
Düşünmeye başladı,acaba çakıltaşları denize atıldıklarına sevinmişmiydiler,yada nereye daha çok yakışıyorlardı,suyamı,kıyıdaki kumlaramı.Bilmiyordu,bildiği tekşey istemleri dışında bir şubat akşamı denize girdikleriydi.Sonra kendini düşündü,Oda bir çok şeyi kendi isteğiyle yapmıyordu.Doğumu annesiyle babasının bir kaç dakikalık ihtirasından sebeb olmuştu. Ve şimdi,mecburiyetler,kötünün iyisi seçimler,baskılar,tesadüfler sonucunda hırpalanmış,yirmialtı yıllık bir yaşanmışlık duruyordu,kudurmuş bir denizin ıslattığı sahilde.Neden hayat insanlar üzerinde bukadar baskı oluşturuyordu,yirmialtı yılı ne için yaşamıştı.İstanbulun bütün kenar mahallelerini gezerek,açlığı,sefaleti,yokluğu,karanlığı,susuzluğu ne için yaşamıştı.
Parttıme işlerde çalışarak,yarı aç yarı tok neredeyse sürünerek bitirdiği üniversiteden kendisine verilen diploma iki yıl sadece duvarda kalabalık yapmış,en sonunda devletten ümidi kesince özel bir dersanede üç kuruşa işe başlamıştı.Peki bunun içinmi ömrünün nerdeyse dörtte üçünü okul sıralarında heba etmişti.En az yirmi beş yıl gece gündüz çalışıp,dişinden tırnağından artırıp,eğer yaşarsa ve şansı yaver giderse,altmış yaşında derme çatma bir ev alabilecek parayı biriktirebilmek içinmi Tarih öğretmeni olmuştu.Düşünmesi bile insanı hayattan soğutuyordu.

Onyedi onsekiz yaşlarında genç kızlığa yeni adım attığı yıllarda mağazaların vitrinlerini seyreder,oradaki pahalı elbiseleri üzerinde hayal ederdi.Hayalindeiki kıza çok yakıştırıdı o pahalı elbiseleri,çizmeleri,gerdanlıklarıda acaba gerçekten şu an verseler taşıyabilirmiydi.Yokluğu özümsemiş bünyesi o zengin hayata uyum sağlayabilirmiydi.Zeytinden ve peynirden başaka kahvaltı çeşitlerini sofrasına getirecek biriyle evlense acaba sanki yıllardır kuş sütüyle besleniyormuş gibi hazmedebilirmiydi.Bilmiyordu,Açıkçası pekte bu tür hayaller kurmuyordu artık,Zenginliğin ucuz pahabiçilmezliklerden daha önemli birşey olduğunu ve zenginliğe pahabiçilmeyeceğini bilyordu artık.Çünki zenginliğin tarifini değiştirmeyi becermişti,zaman en güzel en büyük zenginliğin anahtarını vermişti ona.Oartık bir tarih öğretmeniydi,ve önce ailesine,sonra vatanına,sonrada bütün insanlığa hizmet etmeyi,kalıcı eserler bırakmayı hedef seçmişti.Ömrü yetmese bile yetiştirdiği öğrencileri,Büyük Türkiye Cumhuriyetinin birer neferi olacaklardı,Şanlı türk bayrağının Türk semalarında gururla dalgalanmasının sağlanması için Hilal öğretmenlere ihtiyaç vardı.Atatürkünde dediği gibi Cumhuriyet Hilal öğretmenlerden fikri hür vicdanı hür nesiller istiyordu,ve artık tek gayesi buydu.
Yarın ilk görev günüydü ve dersanedeki öğrencilerini merak ediyordu Hilal.

Tamamını Oku