Balkona astım gömleğimi,
rüzgar giyindi.
Plak kaydında eski bir cızırtıyım, anlıyor musun?
Masanın üstüne bıraktım ruhumu,
köşedeki radyonun parazitleri gelip üstüne kondu.
Benim bu köhne atölyemde,
makineler durmadan hüzün presliyor.
Bir bardak çayın deminde unutulmuş bir anıyım,
buğusunda eski fotoğraflar saklı, anlıyor musun?
Benim bu loş atölyemde,
ne hüzün preslenir ne de mutluluk dökülür kalıba,
burada sadece zaman tamir edilir,
ama bütün saatler inadına geçmişi gösterir.
Duvarlar kâğıt kesiği gibi sessiz,
her çekiç vuruşunda,
dün'ün kırık bir kemiği çatırdar sanki.
Raftaki buhurdanlıktan Pessoa'nın huzursuzluğu tütüyor,
sokaktaki tramvay gürültüsü,
Sartre'ın bulantısını taşıyor kaldırıma.
Bense, bu ikisinin arasında kalmış eski bir palto,
ne asılmaya değerim ne de giyilmeye.
Gel, bu gece fenerin ışığına sığınalım mı?
O denizi olmayan limanın bekçisine el sallayalım,
belki o da bizim gibi,
hiç gelmeyecek bir geminin iskeletini boyuyordur.
Ben her akşam eski bir sözlüğü karıştırıyorum,
"umut" kelimesinin
artık kullanılmayan anlamlarını arıyorum.
Vitrin camına vuran yağmur,
kendi alfabesinde bir ağıt yazıyor.
Ben, bu atölyenin tek çırağı, tek ustası,
bekliyorum.
Neyi beklediğimi bilmeden,
sanki paslı bir sarkaç durduğu an,
bütün evren duracakmış gibi.
Bir anahtar yapsak ya, hiçbir kilidi açmayan,
ya da bir kapı, hiçbir yere çıkmayan.
Atsak denize bu bozuk saatleri,
takvim yapraklarını yaksak tek tek,
bu tuhaf atölyenin paslı sarkacı dursa artık,
sadece rüzgârın sesi kalsa,
olmaz mı?
Hasan Belek
08 Kasım 2016 Akçay
Kayıt Tarihi : 8.11.2025 11:44:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Kutluyorum değerli hocam ??
Kıymetli yorumunuz için en derin teşekkürlerimi sunuyorum değerli hocam ??
TÜM YORUMLAR (1)