SAHNE 1
ÇAY BAHÇESİ
Hülya: Kıl oluyorum abi ya böyle entel takılan cahil insanlara… Hani her konuda her şeyi bilirler ya… bak sana ne anlatıcam, “yok böyle bir şey” diyeceksin. Dün akşam televizyon izliyorum abi, sunucu mankenlerden birine Türkiye’nin başkentini sordu.
Hakan: Yok böyle bir şey!
Hülya: Dur daha demeyeceksin. Mankenin biri, “Türkiye zaten başkent değil mi? ” demez mi?
Hakan: Yok böyle bir şey!
Hülya: Yok abi ya! Yuh dedim yani.
Hakan: Yuh yani! İstanbul’un başkent olduğunu herkes bilir oysa.
Hülya: Şaka yaptığını düşünüyorum Hakan?
Hakan: Düşünüyorsun… Tabi. Tabi-tabi… şaka yapıyorum ben zaten; şaka.
Hülya: Mesela garson Abuzittin… Uzun zamandır gelirim ben bu çay bahçesine, onun her konuda bir fikri mutlaka vardır. Asla bilmiyorum dediğini duymadım. Bak şimdi.
Abuzittin’e seslenir
Hülya: Abuzittiin, gelir misin canım?
Alçak sesle…
Abuzittin: Bana canım dedi…
Abuzittin: Buyur canım!
Hülya: Laubalilik istemez. Bak şimdi…
Abuzittin: Hı! Kim ne istemez?
Hülya: Boşver şimdi kimin ne istediğini. Bak, dün akşam haberlerde izledim; Mısır Piramitlerini Türkiye’den kaçırmışlar. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Abuzittin: Neyi kaçırmışlar?
Hülya: Mısır Piramitlerini.
Abuzittin: Vay şerefsizler!
Hakan’a dönerek,
Hülya: Al işte!
Abuzittin: Yok, o tek başına alamaz tahminimce, hep beraber gidelim. Nereye kaçırmışlar belli mi?
Hülya: Mısır’a canım!
Hakan: E tam yerine kaçırmışlar işte. Mısır Piramitlerinin Türkiye’de ne işi var, di mi ama? Hem belli ki önce biz kaçırmışız. Onlar da geri götürmüşler.
Hülya: Hakan! Espirinin hiç sırası değil canım, ciddi bir konudan bahsediyoruz burada.
Abuzittin: Mısır Piramitleri oğlum, boru mu?
Hülya: Tamam Abuzittin’cim, teşekkür ederiz yardımların için.
Abuzittin: Ne yaptım ki canım! İmanıma kutsal emanettir onlar… Peygamber efendimiz Veda Hutbesinin birkaç yerinde piramitlerden bahsediyor zaten…
Uzaklaşmaya başlar, aynı zamanda kendi kendine söylenmektedir.
Abuzittin: Vay şerefsizler… kaşla göz arasında ne zaman götürdünüz, hiç de haberimiz ol- madı halbuki…
Masada oturmakta olan Hakan ve Hülya’yı uzaktan gören Esra yanlarına yaklaşır.
Esra: Aaa… merhaba çocuklar, ne yapıyorsnuz?
Hülya: N’apalım canım, oturuyoruz işte. Ha bir de insanların cehaletinden dem vuruyoruz.
Hakan: Cehaletinden demesek?
Hülya: Yani, evet… tam olarak cehalet değil de, her konuda her şeyi bilen ya da bildiğini zanneden, daha doğrusu bilmediğini bilirken biliyormuş gibi davranan insanların...
Esra: Dur dur dur! Anlamadım, bir daha tekrarlasana.
Hülya: Şimdi her…
Hakan cümleyi ivedilikle keser.
Hakan: Abuzittin’den bahsediyoruz.
Hülya: Ve onun gibilerden…
Esra: Yine anlamadım; aman canıımmm…. Neyse, boşverin. Bakın size ne anlatıcam. Hani üçüncü sınıflardan bir çocuk var ya? Mahmut.
Hakan: Namı diğer mamut. (Güler)
Hülya: Eee n’olmuş Ona?
Heyecanla…
Esra: Bugün benden hoşlandığını öğrendim.
Hakan: Mamut senden hoşlandığını mı söyledi? Yok, devenin kırmızı pabuçu! Bakma mamut dediklerine, ineğin tekidir o ya. Değil hoşlandığını söylemek yolda görse selam vermeye utanır.
Esra: O söylemedi zaten canımcım.
Hülya: Eee! Kim söyledi?
Esra: Kartlar.
Hülya: Kartlar?
Esra: Tarot canıımm…
Hülya: Ha, bir de bir şey bilen, aslında bildiği şey tamamen saçmalık olduğu için aslında bilmiyor olan ama bilmediğinin farkında olmayan insanlar var, şimdi onlardan bahsedecektik…
Hülya’nın Telefonu çalar.
Hülya: Efendim anne?
Telefondaki ses: Kızım, halanlar geliyor hemen eve gel. Çok işimiz var çook!
Hülya: Ya anne ya… ne yapıcam ben evde? Sen halledersin işte.
Telefondaki ses: Kızım itiraz etme! Bahçedeydin değil mi sen? 10 Dakika içinde evde oluyorsun, o kadar!
Annesi telefonu kapatır.
Hülya: Ya kusura bakmayın çocuklar, halamlar geliyormuş, hemen gitmem gerekiyor. Aşkım, başka zaman devam ederiz, olur mu? Kızmadın, değil mi?
Hakan: Yok aşkım, tabi ki kızmadım,git sen işin varsa. Biz takılırız biraz daha…
Hülya: By By…
Hülya gider.
Hakan: Annesinin araması iyi oldu Hülya’yı. Misafirler de tam zamanında geldi vallaha. Kurtarıcı misafirlerim benim! (Gülüşlürler)
Hakan: Ya bazen nerden çıkma teklif ettim diyorum şu kıza… çok geriliyorum yanında ya..
Esra: Neden ya? İyi anlaşıyorsunuz gibi geldi bana.
Hakan: Anlaşıyoruz evet… ama genellikle ben konuşmadığım zamanlar. Ne zaman bir şey söyleyecek olsam Hakan! Hakan! Hakan! Benim kadar taş düşsün başına!
Esra’nın telefonuna mesaj gelir. Mesajı okur ve çığlık atar.
Esra: Aaa!
Hakan: N’oldu?
Esra: Mesaj geldi!
Hakan: Haa… bak iyi oldu söylediğin… yoksa mal mal anlamaya çalışacaktım ben de. Manyak mısın kızım?
Esra: Mamuttan, amaan Mahmut’tan geldi ama mesaj. Bak ne yazıyor!
Hakan mesajı sesli okur.
Hakan: “Zatıalinize mahçubiyetimden dolayı huzuru erkanınızda bulunamıyorum. Mahmut kulunuzun cüretini mazur göreceğinizi ve size olan meylimi hoş karşılayacağınızı ümit ediyorum…”
Hakan: Vay be! Dördüncü Mahmut mesaj göndermiş.
Esra: Ya dalga geçme. Kartlar doğruyu söylemiş.
Hakan: İyi de mesajı gönderen bir inek, neden bu kadar seviniyorsun ki?
Abuzittin: Size ne vereyim?
Hakan: Selam ver kafi.
Abuzittin: Ne içersiniz diyorum?
Hakan: İçtik ya!
Abuzittin: 1 Saat 45 dakika önceydi o. Onu da 38 dakika 13 saniye de içtiniz… evet, ne içer- siniz?
Hakan: Ziftin pekini… yoksa zıkkımın kökünü getir.
Esra: Uzatma canım ya… tamam bize şeftali getir.
Abuzittin: Elma, armut, kayısı da getireyim mi? Ne içersiniz diyorum, ne yersiniz değil.
Hakan: Neskafe…
Abuzittin: Tamam
Hakan: Gold olsun.
Abuzittin: Ne olsun?
Hakan: Gold!
Abuzittin: Ben bilmem gold mold! Neskafe işte.
Esra: Ben de kivi istiyorum.
Abuzittin: Ne vi?
Esra: Kivi canımcım, kivi…
Abuzittin: O ne ya? O dediğinden de yok, nane limon iç. (Gider)
Esra: Ne kadar enteresan!
Hakan: Nane limon mu?
Esra: Hayır.
Hakan: Abuzittin?
Esra: Hayır, kartlar…
Hakan: Kartlar?
Esra: Evet, kartlar… Kartlar bugün bana, “bir adamla karşılaşacaksınız, şaka gibi” dedi.
Hakan: Hıı… şaka gibi adam!
Peki bu şaka gibi adamı hangi kart ifade ediyor? Şaka gibi kadın da var mı mesela?
Yok yani, belki birgün lazım olursa diye soruyorum.
Esra: Geç sen dalganı, geç… teker teker çıkıyor kartların söyledikleri.
Hakan: Kızım, iyi sardın sen bu tarota ha… sıyırmayasın sakın?
Esra: Senin de falına bakayım mı?
Hakan: Ben diyorum Çanakkale boğazı, sen diyorsun …… Gelibolu ne tarafa düşüyor.
Sevecen bir ses tonuyla…
Esra: Hakan.
Sevecen bir ses tonuyla…
Hakan: Canım!
Esra: Senin burcun ne?
Sevecenlikten kızgınlığa dönüşen bir ses tonuyla…
Hakan: Kutup ayısı!
Esra: Biliyor musun? (Hakaret edercesine…) Yükselenin de Öküz!
Abuzittin elinde tepsiyle gelir. Servis yapmakta, aynı zamanda konuşmaktadır.
Abuzittin: Hep söylerim, çok bilmek iyi değiilll…
Hakan: Nereden çıktı?
Abuzittin: Zekeriya Hoca yine anlatıyor bir şeyler. O anlattıkça da kafamda soru işaretleri oluşuyor.
Esra: Zekeriya Hoca?
Abuzittin: Zekeriya Beyaz. Konuk olmuş bir programa biraz izledim.
Hakan: Haa…
Abuzittin: Şimdi diyor ki hoca; Adem günah işledi ve tanrı onu cennetten çıkarmakla tehdit etti. Adem ise; Muhammet’in yüzü suyu hürmetine beni affet dedi. Tanrı; “sen Muhammed’i nereden biliyorsun? ” diye sordu. Adem’de “cennetin kapısında yazıyor,” dedi.
Hakan ve Esra, Abuzittin’i şaşkınlıkla dinlemektedirler. Sandalyeye oturarak devam eder…
Abuzittin: Şimdi… Önce melekler vardı sonra insan yaratıldı. Şeytan cennetten zaten kovuldu, onu biliyoruz. Tanrı şimdi de yarattığı insanı cennetten kovmakla tehdit ediyor. Madem herkesi kovacaktın, cenneti niye yaptın? Bu biiir!
Hakan: Mantıklı
Abuzittin: Sonraaa… Tanrı Adem’e “Muhammed’i nereden tanıyorsun? ” diye sorunca, Adem, “cennetin kapısında yazıyor,” dedi. Adem cennetten dışarı çıktı da girerken mi kapının üzerindeki o yazıyı gördü? Bu ikiii… Ayrıca ne işi vardı Adem’in dışarıda?
Esra: Bak, ben hiç düşünmemiştim bunları.
Abuzittin: Kafa lazım tabi düşünmek için… Hem insan yeni icat oldu, konuşmayı bilmiyor. Adem o yazıyı nasıl okudu? Ayrıca Beyaz Hoca yazı Arapça diyor. Ulan daha Arap milleti yok ortada, Arapçayı kim buldu? Bu da üüç! Şimdi bu soruların cevaplarını kim verecek bana? Hı, söyleyin bakalım, kim?
Masadan kalkar, giderken söylenmektedir…
Abuzittin: Yok yok, değil… çok bilmek iyi değil…
SAHNE KARARIR
Aydın DemirkanKayıt Tarihi : 2.11.2009 18:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!