Pablo Neruda: Hakkında ziyaretçi görüşle ...

Pablo Neruda
12 Temmuz 1904 - 23 Eylül 1973
50

ŞİİR


393

TAKİPÇİ

  • Yüksel Sarı
    Yüksel Sarı 23.01.2024 - 02:39

    Çok beğendim

  • Doğa Fendi
    Doğa Fendi 05.01.2017 - 12:11

    Şili'li şair..

  • Metin Şaşmaz
    Metin Şaşmaz 13.08.2012 - 11:42

    yeryüzünün şair ziyaretçilerinden,,,şiirn ön saflarında yer edinen..güçlü ve nadir şairlerinden biri..
    şiire çok iyi hükmedebilen bir şair,,,yaşasaydı kaleminden daha çok dizeler okuyabilirdik,,,,,
    saygı ile

  • İsmail Haydar Aksoy
    İsmail Haydar Aksoy 13.11.2005 - 04:59

    ”YİRMİNCİ YÜZYILIN BÜTÜN DİLLERDEKİ EN BÜYÜK OZANI” PABLO NERUDA HAKKINDA

    Gabriel García Márquez’in tanımıyla „yirminci yüzyılın bütün dillerdeki en büyük ozanı” Pablo Neruda, doğum-adıyla Ricardo Eliecer Neftalí Reyes Basoalto, 12 Temmuz 1904 tarihinde Şili’nin güneyindeki taşra-kenti Parral’da doğar. Babası demir-yollarında lokomotif-sürücüsüdür. Neruda’nın doğumundan bir ay kadar sonra annesinin veremden ölümü üzerine, babasıyla birlikte Temuco kentine göç eder. Temuco kentinin büyük ormanları ve yalnızlığıyla, çorak ve yabanıl doğası içerisinde geçirir çocukluğunu ve ilk-gençliğini. Orada öğrenir Antartik yağmurunu, sonsuz ufukları ve hüznü. Temuco’da tanıdığı genç bir öğretmen, özellikle büyük Rus yazarlarının (Dostoyevski’nin, Turgenyev’in ve Tolstoy’un) romanlarını ödünç verir Neruda’ya ve böylelikle dilsel ve yazınsal gelişimine önemli bir katkıda bulunur Neruda’nın. (Daha sonra 1945 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacak, Şili’li bayan şair Mistral’dir bu öğretmen, Şili’nin ”Tanrısal Gabriela”sı) .

    Ricardo Eliecer Neftalí Reyes Basoalto, Santiago kentine taşındığında ve 17 yaşında ilk kitabını yayınladığında Pablo Neruda adını kullanmaya başlar. İlk kitabı ”Akşam Alacası” (”Crepusculario”) o dönemin şiir-biçimi olan „weltschmerz“ („dünya-acısı“) etkisiyle yazılmış, duygusal karamsarlık, hayatta olmaktan acı-çekme temasının işlendiği ve melankoli öğelerinin ağır bastığı başarısız bir kitaptır. Ama 1924 yılında yayınlanan ”Yirmi Sevda şiiri ve Umutsuz Bir Türkü” (”Veinte Poemas de Amor y Una Cancion Desesperada”) adlı kitapla, Neruda adı özgün bir yetenek olarak belleklere kazınır: ”Kadın bedeni, ak tepeler, ak baldırlar, \ bir dünyadır açık kasığın senin. \ Benim hoyrat çiftçi bedenim kazar seni \ ve fırlatır oğulunu toprağın derininden. \\ Bir tünel gibi yalnızdım. Kaçardı kuşlar benden,\ ve gece alırdı kudretli kucağına beni. \ Yaşayabilmek için bir silâh gibi biçimledim seni, \ yayımdaki ok gibi, bir taş gibi sapanımdaki.\\ Ne ki sonu vardır öç saatinin, ve severim seni. \ Tenden ve yosundan bedenin senin, uysal ve gürbüz sütten. \ Ah, göğüslerinin vazosu! Ah, gözlerin ne kadar da uzak! \ Ah, venüs-tepeciğinin gülleri! Ah, senin usul, üzgün sesin! \\ Sen, kadınımın bedeni, merhametli yolgösterici yıldızım. \ Arzum, sınırsız özlemim ve belirsiz yolum benim! \ Doğurur kasvetli sular sonsuz susuzluğu, \ ve kendini ele veren yorgunluğu ve sınırsız acıyı.” [”20 Sevda şiiri Ve Umutsuz Bir Türkü”den, ”Kadın Bedeni”]. Şaşırtıcı, çağdaş ve patetik imgelerle ilk sevdadaki bir gencin ruh durumu, yalnızlığı ve tutkuyu yetkin bir şekilde verir Neruda. Bu kitaptaki şiirler o denli yaygınlaştılar ki, sadece Latin Amerika’da 100’den fazla farklı baskıları yapılmıştır.

    Pablo Neruda’nın gençlik şiirlerinde göze çarpan en önemli özellik, şiirlerinde ”Ben”i ön-plana çıkarmasıdır. Ölümün ve ereksizliğin labirentlerinde yolunu yitirmiş bir gencin yolunu bulma çabalarıdır bunlar. Ne ki gözü-pek imgeler aracılığıyla kendi kendisine merhamet beslemeyi önler Neruda, ve böylece umutsuzluğa rağmen, canlı ve dirençli şiirler yaratmayı başarır. Bu ana-tema bir çok şiir-kitabında yinelenir durur, ta ki Neruda, 1933 ile 1935 yılları arasında ”Yeryüzünde Konaklama” (”Residencia en la Tierra”) adlı kitap ile ozanlığının ilk doruğuna erişene dek: ”Issız mezarlıklar var orada, \ sessiz kemiklerle dolu gömütler, \ yürek bir tünelden geçmek zorunda, \ karanlık, karanlık, karanlık, \ bir geminin batışı gibi ölüyoruz içimizden, \ boğuluyoruz sanki yüreğimizde, \ sanki sıyrılıyoruz derimizden ve düşüyoruz ruhumuza.\...” Bu şiirlerdeki deneyimler Neruda’nın diplomat olarak Hindistan, Burma, Sri Lanka, Singapur ve son olarak da İspanya’da bulunduğu sıralarda kazanılmıştır. “”Yeryüzünde Konaklama” adlı kitaplarındaki şiirler Neruda’nın çağdaş şairler arasında seçkin bir yer edinmesini sağlamıştır.

    Neruda’nın yetiştiği bölge olan Araukanya’nın yalnızlığı büyük bir yer kapladı şiirlerinde. Karşılaştığı acılar ve aşağılanmalar, boş ve acımasız demir-başları oldu ölümün evreninde. Duraksayışlar ve ilk-gençliğin hüzün dolu aşk-mektupları, tam anlamıyla bir ereksizliğe ve yıkım-isteğine dönüştü. Kişiliğin dünyadan tümden yalıtılması, aptal bir uygarlık karabasanıyla sürüp gider ki Neruda ”saf-olmayan şiir” teorisiyle bu durumu açıklığa kavuşturur. Bertolt Brecht’in epik-tiyatroda kullandığı, kitleye yeni bir bilinç vermek için başvurduğu yabancılaşma-buluşu, denebilir ki, Neruda’nın epik-şiirinde aynı yetkin teknik ile kullanılmıştır: bir çok baş-rol oyuncusu ve öykü anlatan seslerdeki ani değişimler...

    Fransa’daki gerçek-üstücülük akımıyla yakın ilişkisi olan iç-savaş öncesi İspanya, sanat-denemeleri için bir merkez durumuna gelir. Neruda, İspanya’daki şair arkadaşlarının (García Lorca, Miguel Hernández, Rafael Alberti ve Vicente Aleíxandre’nın) etkisinde kalır. 1933-1934 yıllarında İspanyol şair Federico García Lorca Buenos Aires’te tiyatro yönetmeni olarak çalışmaktadır. (Lorca, burada kendi yazdığı oyunlarını yönetmektedir.) . Buenos Aires’teki PEN-kulübünde Şili’li şair Pablo Neruda ile karşılaşır Lorca. Neruda ve Lorca arasında gerçekleşen buluşma çağdaş şiirin en bereketli buluşmalarından biri oldu. Lorca, Neruda’yı şu sözlerle selâmlar: ”Felsefeden çok ölüme, düşünce-gücünden çok acıya, mürekkepten çok kana daha yakın duran bir şair. Gizemli seslerle aranan bir şair, ki mutludur kendisi bu durumu üstü-kapalı olarak da olsa belirtmemekten. Gerçek bir insan süzülmek üzere ve bir serçe heykelin katı yanağından daha sonsuzdur”. Bu sıralar, Pablo Neruda, diplomat olarak çalışmak üzere Avrupa yolcusudur. Önce Madrid’te, sonra Paris’te Şili büyükelçiliklerinde görev alacaktır Neruda. İspanya’da Rafael Alberti ve Vicente Aleixandre ile, Paris’te de César Vallejo ile tanışır Neruda. Juan Ramón Jiménez’in söyledikleri daha az övünç vericiydi: ”Bir büyük, kötü şair.” Ama hem Lorca’nın hem Juan Ramón Jiménez’in söyledikleri Neruda’nın şiiri için anahtar işlevi niteliğindedir, sadece ”Yeryüzündeki Konaklama” adlı yapıta kadar olan şiirleri için değil, tersine büyük bir çoğunlukla, daha sonra yazdıkları için de.

    Bir şairin değeri kuşkusuz ki yazdığı en güzel dizelerle belirlenir; ne ki Neruda söz konusu olunca, şunu kabul etmeliyiz ki, sık sık çaresiz bir kurban durumuna düşmüştür Neruda o büyük ilhamı karşısında, ve bu yüzden de koca bir şiir kitabı bir şey söylemeyen ve yorucu bir söylev gibi görünür bazen. Jiménez’i rahatsız eden ve Lorca’nın hoşuna giden şey ise şiirlerdeki o saf-olmayan söylem ile bir büyük atmosfer, bir yaygın devinim, imgelem-gücü ve şiirlerdeki erek olsa gerek. ”Saf-olmayan” deyimi şairlerin bilinçle seçtiği bir sözcüktür ve bu sözcük zamanın hüküm süren estetik anlayışıyla yapılan bir hesaplaşma olarak değerlendirilmelidir: ”Yeni şiir ellerin çalışmasındaki asit gibi çürümeli, duman ve terden geçmeli, sidik-kokusu ve zambak kokmalı, yasanın sınırları içerisinde ve dışarısında gerçekleşen ne varsa onlarla lekelenmeli.”

    Neruda’nın şiir-estetiği, 1935 yılında İspanya’da oluşmaya başlamıştır. Bu estetiği kısaca ”saf-olmayan şiir” adı altında özetleyebiliriz, değil mi ki gerçekle kurulan iletişim sonucunda her şey gibi şiir de kirlenmektedir. (İspanya iç-savaşında faşistlerin insanlığın tüm değerlerine acımasızca saldırdığına tanık olur Neruda. Böylesi bir ortamda, ”sanat sanat içindir” adı altında özetlenebilecek bir bireysel kaçışa yönelmeyecek kadar duyarlıdır Neruda.)

    Bireysel deneyimlerini politikayla, tarihle, toplumla ve ulusla birleştirmesini bilen Neruda, aynı ilkelerle kaleme aldığı otobiyografisi Confieso que he vivido (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum) adlı kitabıyla, düzyazının ustalarından biri olduğunu da kanıtlayacaktır.

    Latin-Amerika halkları Neruda’nın şiirlerini 1924 yılından beri sever ve bir çoğunu da ezbere bilirdi. Neruda’nın tanınmasına yol açan ikinci şiir kitabı olan Viente poemas de amor y una canción desesperada („Yirmi Sevda Şiiri Ve Umutsuz Bir Türkü“) adlı kitaptır. Ne ki, Neruda’nın şairliği bir çok aşamalardan geçer üretken yaşamı boyunca. Neruda’nın kendisi de ilk şiir kitaplarındaki duygu-ağırlığının “yüreğin uysal ve hırçın çığlığı” için gerekli bir yanıt olduğunu kabul etmiştir. Fakat duyguların somuta kök salması da bir o kadar önemliydi ve 1933 yılında yayınlanan Residenca en la tierra (”Yeryüzünde Konaklama”) adlı yapıtıyla şiirinin köklerini yeryüzüne bağlar Neruda. ”Yeryüzünde Konaklama” adlı kitabındaki şiirler ölüm korkusunun dile getirildiği melankolik şiirlerdi. Fakat 1937 yılında yayınlanan Espanã en el corazón (”Yürekteki İspanya”) adlı yapıtındaki şiirler radikal bir değişikliği imliyordu. ”Yürekteki İspanya”daki şiirler o denli somuttur ki, okurken kendinizi iç-savaş İspanya’sında bulursunuz. 10 bin dizelik başyapıtı Canto General (”Evrensel Türkü”) adlı yapıtındaki şiirler içinde aynı somutluktan söz edilebilir. Neruda’nın 1950 yılında yayınlanan „Evrensel Türkü” adlı başyapıtı kıta tarihini, doğasını ve insanını anlatır. ”Evrensel Türkü” adlı yapıtındaki şiirler boyunca, Neruda’nın insan sevgisi ve komünizm inancı aynı denize dökülen iki paralel ırmak gibi akar gider.

    ”Yeryüzünde Konaklama”, fethettiği yeni şiirsel alan yüzünden çağdaş şiirin önemli bir kilometre-taşı ve aynı zamanda Neruda şiirinde ben-şiirinin sonu olmuştur. Ozanlığındaki bu değişimin nedenlerini zamanın siyasi koşullarında aramak gerekiyor. 1936 yazında Franco’nun faşitleri genç bir cumhuriyet olan İspanya’ya saldırır. Şili’nin Madrid’deki konsolosu olan Neruda, halka karşı düzenlenen katliamları kendi gözleriyle görür. Aynı yılın Ağustos ayında yakın arkadaşı García Lorca, Granada kentinde öldürülür, bütün bir ülke Franco’ya karşı baş-kaldırmaya başlar. İspanya’daki demokrasiyi savunmak için bütün dünyadan gönüllü olarak büyük bir insan-akımı başlar İspanya’ya doğru. Ve tarihte eşine az rastlanır uluslararası sosyalist bir dayanışma, kavga-meydanında olduğu kadar yazı-masasında da kendini gösterir. Madrid’in kahramanca savunulması, Jarama-ırmağındaki kavga ve Uluslararası Tugay’ın Madrid’e gelişi, şair Neruda için dönüm noktası niteliğindedir. Halk katliamları yüzünden sonsuz üzüntü duyan Neruda, Cumhuriyetçiler’e katılır, aktif politikacı ve partizan olarak görev alır - ve bu yüzden de konsolos olarak Şili’ye dönmesi istenir. Kin ve başkaldırı sevginin gölgeli yüzü kadar etkili bir rol oynamak için sızar Neruda’nın şiirine. Savaş-dehşetinin ve kahramanlığının tam ortasında, 1937 yılında yazılan ”Yürekteki İspanya” (”España en el Corazon”) ’da burjuva-şairin sosyalist-şaire dönüştüğü gözlemlenir. (İspanya iç-savaşının acımasızlıklarına da tanık olur Neruda ve tanık olduğu bu acımasızlıklar Neruda’ya siyasal bir bilinç kazandırır ve Neruda komünist olur) . Yabanıl ve hassas dizeler şiddetin, yıkımın ve umutsuzluğun kara görüntüsünü sergiler: ”Kırık ve kekre bir öğün yemek rahip için \ demir-artıklarından, külden, gözyaşlarından \ bir yeraltı öğünü, iç-çekişlerden ve yıkılan duvarlardan, \ bir öğün yemek rahip için, Almería’nın kanıyla pişirilmiş.”. Olanca sesiyle bağırır Neruda: ”Gel ve gör kanı caddelerde, \ gel ve gör \ kanı caddelerde, \ gel ve gör kanı \ caddelerde! ”. Ve bir çağrı akar gider dizeler arasından: ”Başlamak için, temiz ve \ kırgın güle, gökyüzünün \ ve havanın ve toprağın kaynağına - patlayan şarkı \ söyleme isteğine, kudretli bir şarkının \ dileğine, savaşı ve çıplak kanı \ toplayan bir metale. \ İspanya, süs değil, bir kadeh, \ ama ezilmiş taş ve karşı konulmuş \ buğdayın şefkati, ateşteki deri ve hayvan. \\ Yarın, bugün, adımlarında \ bir sessizlik, garip bir cazibe gibi \ umuttan bir şaşırtı: bir ışık, bir ay, \ harap edilmiş ay, elden ele bir ay, \ candan cana. \ Doğum anası, \ pekişmiş yulafın yumruğu, \ kahramanların kuru ve kanlı gezegeni.”. İnsancıllık ve sonsuz insan sevgisi Neruda’nın şiirinde kök salmak amacıyla gelip kurulmuştur.

    Şiirsel çalışmasının yanı sıra İspanya’lı politik mültecileri Fransa’ya geçirmek için seferber olmuştur Neruda, ve masraflarını Şili hükümetinin karşıladığı ”Winnipeg” adlı gemiyle 3000 mülteciyi Şili’ye getirmiştir. Şair arkadaşı Miguel Hernández’in 1938 yılında faşistler tarafından hapse konulması üzerine, geride kalan karısı ve çocuklarına ekonomik yardımda bulunmuştur. Dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenen büyük dayanışma-toplantılarına aktif olarak katılmıştır. Neruda, Paul Eluard, Louis Aragon’un da içlerinde bulunduğu şairlerin şiir okuduğu Paris’teki halk-toplantıları özellikle ünlüdür.

    Indegenismo-hareketi (yani özgün kızılderili kimliğine yeniden hayat verilmek istenmesi) , yakın zamanlarda özellikle And-dağı ülkelerinin politik ve kültürel hayatında önemli bir rol oynadı. Neruda’nın 2. Dünya Savaşı sıralarında yazdığı ve Latin Amerika’daki değişik dergilerde yayınladığı bir çok şiirde görülebilir bu hareket. İnkalardan kalan eski yıkıntı, Peru’daki And-dağlarının yükseklerinde kurulu bulunan Macchu Picchu’yu ziyaret etmek Neruda’nın şiirsel yorumlayışı için bir dönüm noktası olur. Amerika kıtasının her yanında gördüğü sefaleti ve politik barbarlığı, şimdilerde yıkıntıya dönüşmüş İnkaların geçmiş ve büyük uygarlığıyla aynı anda vererek gözler önüne serer Neruda. Bu yıllarda Latin Amerika’nın doğal ve tarihsel geleceği büyük bir şiir-yapıtı olarak büyümeye başlar.

    1945 yılında Komünist Parti’nin adayı olarak milletvekili seçilir Neruda. Ve yeniden dış etkenlerin oluşturduğu koşullar Neruda’nın şiiri üzerinde önemli bir rol oynamaya başlayacak: 1946 yılında Gonzáles Videla’nın komünist oylarla devlet-başkanı olması ve seçimden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen baskı sonucu Şili Komünist Partisi’ni yasaklaması ve ”memleketin kurtuluşu için” uygulamaya koyduğu yasalar, sosyalistlerin kovuşturmaya uğrayacağı yolunda işaretler vermeye başlar. Neruda’nın İsla Negra’daki evi ateşe verilir, ve hakkında tutuklanma kararı çıkarılır. Yoksul işçilerin ve köylülerin yardımıyla Videla’nın jandarma ve polisinden yakasını kurtarabilir Neruda. Ve at sırtında, And-dağları arasındaki zorlu bir yolculuktan sonra, Şili’den kaçmayı başarır. Bu yolculuk sırasında başyapıtını tamamlamak için çalışmaya başlar. Başlangıçta ”Şili’nin Büyük Türküsü” adını taşıyan yapıt, daha sonra uluslararası bir boyut kazanıp, büyüyerek ”Evrensel Türkü”yü oluşturdu: ”Tanrı’nın günü yedi sekiz saat çalışıyordum. Amerika tarihinin derinliklerine doğru indikçe bilgilerimin yetersizliğini gördüm. Kaçak yaşıyor, oradan oraya sığınıyordum; yanımda kitap falan yoktu. Ne güzel rastlantılardır ki nerede konuk edildiysem orada gereksinim duyduğum kitapları buluverdim. Bitirdiğim sayfaları hemen çoğaltıp saklasınlar diye bir yerlere ulaştırıyor, bir nüshasını da yanıma alıyordum. Polisin eline geçseydim bütün çalışmam yok olur giderdi çünkü. Yapıtımın iyice olgunlaştığına karar verince yurdumdan ayrıldım. Ne eşya vardı yanımda ne de çamaşır. Yalnız kitabımın müsvetteleri, iki şişe de şarap.”[”Yaşadığımı İtiraf Ediyorum” adlı anı kitabından]

    ”Canto General”, Türkçe adıyla ”Evrensel Türkü” (”Büyük Türkü” ya da ”Genel Türkü” olarak da çevrilebilir) ilk kez 1950 yılında Meksika’da toplu bir halde basıldı. Yapıtın ilk basımı Diego Rivera ve David Siqueiros’un resimleriyle süslenmiştir. ”Evrensel Türkü” ile çağdaş şiirin en büyük ve en etkili başyapıtlarıdan birini yaratır Neruda. Bu yapıtla insanlığa karşı beslediği sonsuz sevgisini bildirir Neruda: “Her şeyden önce sevginin şairiyim ben” der Neruda. Aynı yıl Şili Komünist Partisi, yapıt Şili’de yasak olduğu halde, Neruda’nın arkadaşı ressam José Venturelli’nin resimleriyle birlikte korsan bir baskısını yayınlar Evrensel Türkü’nün. Neruda’nın adı asıl şimdi yayılır bütün dünyaya. Edebiyat çevrelerinde, özellikle Neruda’nın politik çalışmaları ve alışılmadık dili ve imgeleri hakkında tartışmalar düzenlenir. Asıl önemli olan olgu ise, Neruda-şiirinin yoksul insanlar tarafından okunmaya başlanmasıdır, ki Neruda şiirleri özellikle yoksul insanları anlatır ve Onlar için yazılmıştır. Okul yüzü görmemiş, okuma-yazma bilmeyen yoksul insanlar Neruda’yı ve şiirini tanımaya başlamışlardır.

    Sonraki yıllarda Çin’de, Doğu Avrupa’da ve Lenin Barış Ödülü’ne değer bulunduğu Sovyetler Birliği’nde övülmüştür Neruda. Latin Amerika’da yaptığı gezilerde halkın şiirlerini ne ölçüde bağrına bastığını gözlemlemiştir. Çok önemli bir olay gerçekleşmiştir böylece: Lirik bir şair, kapalı edebiyat çemberini kırarak Halk’a ulaşmıştır. Yapıt bir çok insanın hayatında önemli bir rol oynamıştır: Sözgelimi, Ernesto ”Che” Guevara’nın ”Evrensel Türkü”yü çok sevdiği ve her zaman yanında bulundurduğu bilinmektir.

    Latin Amerika’dan, dünyadan insan manzaralarıdır 10 bin dizelik ”Evrensel Türkü”. Nâzım Hikmet’in ”Memleketimden İnsan Manzaraları”na benzetilebilir bir çok yönden. Çok büyük bir şiirin, bir ırmak gibi durmaksızın akması, adı anılan iki yapıtın da ortak özellikleri olarak söylenebilir.

    Toplamı 327 şiir olan 15 kitaptan oluşur Evrensel Türkü. Bu bölümler sırasıyla şöyledir:

    I.) Yeryüzündeki Lamba (La lámpara en la tierra)
    II.) Macchu Picchu’nun Dorukları (Alturas de Macchu Picchu)
    III.) Kaşifler (Los Conquistadores)
    IV.) Kurtarıcılar (Los Libertadores)
    V.) Aldatılmış Kum (La arena traicionada)
    VI.) Amerika, Anmam Adını Boş Yere (América, no invoco tu nombre en vano)
    VII.) Şili’nin Evrensel Türküsü (Canto general de Chile)
    VIII.) Dünyanın Adı Juan (La tierra se llama Juan)
    IX.) Ağaç-yarıcı, Uyan! (Que despierte el leñador)
    X.) Sığınmacı (El fugitivo)
    XI.) Punitaqui’nin Çiçekleri (Los flores de Punitaqui)
    XII.) Türkünün Irmakları (Los rios del canto)
    XIII.) Karanlıktaki Memleketime Yeni-yıl Armağanı (Coral de ano nuevo para la patria en tinieblas)
    XIV.) Büyük Okyanus (El gran océana)
    XV.) Ben (Yo soy)

    “Evrensel Türkü”de Neruda, ülkesi Şili’nin coğrafi ve sosyal topografyasını çıkarmasının yanı sıra, Şili’lilerin kültür kökenlerini araştırarak giderek evrenselleştirir yapıtını. „Evrensel Türkü“nün 15 bölümü Amerika kıtasının tarihini, kızılderililerin kültürel birikimini, kâşiflerin kıtayı işgal etmelerini, ABD’nin Güney-Amerika ülkeleriyle olan ilişkilerini, diktatörlükleri ve devrimleri, halkların çektiği acıları ve kahramanlıkları ele almakta ve son olarak da Neruda’nın bireysel öyküsünü anlatarak, Neruda’nın komünist ideolojiye ve savaşan insanlığa olan inancının tekrarlanmasıyla tamamlanır. Bir çok şiirde İnka-uygarlığının ta derinliklerinden seslenir Neruda, ve Macchu Picchu tepesindeki yıkıntılar boyunca, yıkıntıları günümüze kalmış kaleleri yapan adsız bir çok kadın ve erkeği düşünür Neruda. Böylelikle geçmiş zamanla şimdiki zamanı hem karşı karşıya hem de yan yana getirir Neruda ve tezatlar aracılığıyla anlatır insanlığın yüzyıllar boyunca çektiği acıları.

    “Evrensel Türkü” her şeyden önce oral şiir geleneğinin başarıyla kullanıldığı bir şiir-çemberidir. Bir çok şiirsel biçemin iç içe kullanıldığı yapıtın okunması zaman zaman bir takım zorlukları da beraberinde getirmektedir. Fakat gene de, Güney Amerika halkları ”Evrensel Türkü”den bir çok şiiri ezbere okuyabilirler. Üstelik, okuma yazma bilmeyen, yoksul köylülerdir Neruda’nın şiirlerini ezbere bilenler. Neruda’nın oral şiirin tekrarlarından yararlanması ve uzun dizelerden yararlanmış olması, „Evrensel Türkü”nün yüksek sesle okunmasını ve şiirlerinin koroya uyarlanmasını olanaklı kılmıştır. Nitekim, Yunanistan’lı müzisyen Mikis Theodorakis ”Evrensel Türkü”den şiirleri koro-şarkıları olarak besteleyerek, dünyanın bir çok ülkelerinde seslendirmiştir.

    Neruda’nın başyapıtı ”Evrensel Türkü”den sonraki yapıtları gündelik olguları ve kişisel anıları ele alan şiirlerden kurulur. Bu şiirler tümüyle bireyi ele alan şiirler değildir kuşkusuz, toplumsal boyutu da vardır bu şiirlerin: ))Her şeyi anlatmalıyım, / ver bana / her günkü kavgayı, / bu benim şarkımdır çünkü,ve gideceğiz o zaman birlikte, / yan yana, / bütün insanlar / birleşmiş benim şarkımda: / bütün insanların söylediği / göze görünmeyen insanın şarkısı(( (”Göze Görünmeyen İnsan” adlı şiirden, “Temel Ağıtlar”, 1954) . Neruda’nın bu tür şiirleri, Odas elementales (“Temel Ağıtlar”) ile Memorial de Isla Negra (“Kara Ada Anıları”) adlı kitaplarında toplanmıştır.

    1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Pablo Neruda, Şili’deki askeri darbeden 11 gün sonra, 23 Eylül 1973 tarihinde öldü. Ölümsüz şiirleriyle hâlâ yaşıyor Neruda.

    Not: Bu yazıda kullanılan şiirlerin hepsi İsmail Aksoy tarafından çevrilmiştir.