Hava birdenbire kararır,
dünyanın rengi solar,
aşılmaz bir sessizlik duvarı çevremizi kuşatır.
Maziyi ayakta tutan o tel mi kopmuştur,
kalbimizde özenle kuruttuğumuz yaprak mı çatırdamıştır,
uzaklarda bizim için dua eden kelebek
suya mı düşmüştür,
ayırt edemeyiz.
Bir sızı, bir kimsesizlik hissi gelip
göğsümüze oturur.
Her ne sebepten olursa olsun dünyada
yeni hasarlar aldığımızda
kalbimizde beliren çatlaklar
uç uca dizilir ve o en derin yaraya eklemlenir.
Nefes alıp verdikçe
içimizdeki acılı harita damar damar genişler
yeni topraklar kazanır.
Her canlıda kendini tekrar eden bir yazgıdır bu
hiçbir şey dışarıdan gelip kalbimize acı veremez,
içimizde o dışsal etkiyi bekleyen iş birlikçi yaralar olmadıkça…
Beklenti, iş birlikçi bir yaradır.
Hayal kırıklığı onun sayesinde kalbin kapısını açıp içeri girer.
Yaralar, insanın kendisiyle yüzleşmesinin sonucudur
ve kadim korkularımız, zaaflarımız
onların hikâyesi bizden eskiye dayanır.
bize şunu fısıldar
Yaralarım benden önce de vardı.
Ben onları bedenimde taşımak için dünyaya gelmişim.
Sırtımızda büyük sürgünün yükü.
Cennetten dünyaya sürgün edilişimiz
en büyük hikâye en büyük yara.
Bu yaradan payımıza düşeni alırız.
Korkular, acılar, yâd edişler bizi yuvamıza iter.
İçimizde genişleyip duran kadim ülkeye.
Kapılar çekilir,
pencereler örtülür.
Başka zaman da olsa
o haritanın üzerinde kuş cıvıltıları,
vadiler dolusu çiçek,
bütün dünyaya yetecek güneş bulabiliriz.
Lakin şimdi orada dipsiz bir kuyudan,
ansızın semiren kimsesizlikten,
boyunun ölçüsünü alan hevesten başka şey yok
Diğer insanların gülüp oynadığı,
sevinçle gündelik telaşların peşinden koştuğu sırada
kendimize saplanıp kalmışızdır.
Dışarı çıkmak zulüm,
içerde kalmak ölüm.
Varlığımızı
ve onlara karşılık gelen anlamlar sayesinde dönüp seyrederiz.
Acılarımızı, sevinçlerimizi, hayal kırıklıklarımızı,
korkularımızı, özlemlerimizi
ve o kadim yaramızı
duygularımız izin verdiği ölçüde duyumsarız.
o küçük bireysel hikâyede
âlemin hikâyesinden izler taşır
her şeye mührünü vuran zamanı mühürleriz
ve kaç kez istiyorsa o kadar kez
yaşayıp dururuz.
Hayat anlardan yapılmış bir mozaik,
sonsuzluğa karışmadan evvel yakalanıp durdurulan,
ruhun üzerindeki kabuklarını kırarak
dondurulan anların ve anıların güzelliğinden
başka bir şey değil
Özlemleri çiçeklere benzetirim ben
Sırası gelen tomurcuklanır, açar, gülümser
ve toprağa tohumlarını bırakarak
yeni gelenlere yer açıp gider.
Hayatta öğrendiğim her şey
ve hayatta sahip olduğum tüm güzel şeyler ki ,
eğer böyle bir şeye sahipsem,
hepsi ,annem sayesinde gerçekleşti.
Hepsi annemin şu an olduğum kişi olmam için
verdiği çaba sonucu gerçekleşti.
beni anlatıyor,
benden sonra da yaşayacakları anlatıyor
benden sonra yaşasa bile
yine ‘ben’ olacak insanı.
kendisi dünyanın
dünya da onun bir parçası olmuş insanı anlatıyor
insanın geçmişe ve geleceğe cevabının
kendi hayatı olduğunu anlatıyor
hayat
eksikliğini duyduğumuz,
hasretini çektiğimiz,
bize acı veren, bizi soluksuz bırakan
ya da içimizi ısıtan, ışıtan,
bizi kahreden ya da bize can veren her şeyi
bir aynada görür gibi
anlatıyor
fırtınasıyla,
kediyi dışarı at diye bağıran ninenin sesiyle,
karanlık odasıyla,
sönmüş gaz lambasıyla
ve bir çocuğun anne yolu gözlemekten kabarmış yüreğiyle
hepimizi anlatıyor
her şeyin insan zihninde tepetaklak olduğu,
Onların yüreğine dokunabilmek için de
yaşadığı acılardan,
ruhundaki fırtınalardan,
en aziz bildiği en değerli şeylerden
söz ediyor hayat
üzerimize ışık tutarak
Her şey ben yaşarken oldu
gök yarıldı, çamura can verildi
Her doğan için yeni baştan bir aydınlık kuşandı gökyüzü.
Karanlık, yepyeni bir pelerin çekti omuzlarına.
Kırlarda, patikalarda, kentlerde, merdivenlerde,
düşe kalka
o en büyük hikâyeyi tekrar ettik
Her yenide
Yeniden sınandık, yeniden kaybettik
yeniden Rabbimize sığındık.
Fânilik bizi mütemadiyen toprakla yüzleştirdi
Başımızı yerden kaldırdığımızda,
topraktan kaldırdığımızda…
Rabbim
Yaklaştığını hissediyorum,
başımın üzerindeki elini hissediyorum.
Çünkü ben senin dünyanı senin yarattığın gibi
ve senin insanlarını senin olmalarını istediğin gibi
görmek istiyorum.
Seni seviyorum Allah’ım
senden başka bir şey istemiyorum.
Bütün bunların senin olduğunu kabul ediyorum.
Beni senin değerli kulun olmaktan alıkoyan şey
benim kötülük ve günahlarımın ağırlığı
ve alçak karanlığı.
Affet beni
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 16.8.2025 15:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!