Ömrümün son günleri hissediyorum ve ölümüme doğru gidiyorum,
Karanlık ve pis bir yerdeyim heryerim çamur, heryer insan kalıntısı, mağaralardan geçiyorum, yağmur yağıyor.
Benim gibi bir kaç insan daha görüyorum, ama bir görevim var, Ölmek..
Dibi belli olmayan görünmeyen büyük bir suyun içindeyim nefesim yetmiyor ama içten içe biliyorum ki suyun üstüne çıkınca birşeyler değişecek, birden kendime geliyorum ve bir nefes suyun üstüne çıkmak için çırpınıyorum,ama nefesim yetmiyor, kendini akışa bırakıyorum bir süre sonra suyun üstünde kendimi yatar halde buluyorum, ama ben ben değilim.
Tipim değişik herşeyim değişik, anlıyorum ki yeniden doğmuş bir haldeyim, yada doğmak üzereyim,kendimi bununda rahatlığıyla bırakıyorum sağa sola gidiyorum, kendimi arıyorum, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
O an anlıyorum ki başka bir yere uyandım ağrı acı olmayan endişe olmayan bir yer, yanıma bir kişi geliyor hafiften yaşlı hatırlıyorum adamı uyumadan önce bu adamida görmüştüm, birşey hatırlıyor musun diye adama soruyorum ama hiç birşey hatırlamıyor ama ben hatırlıyorum seni arıyorum aklıma buluşmalarımız geliyor, seni arıyorum başka birşey varmı tanıyabilme eğim diye hafızamı zorluyorum ama hayal meyal hatırlıyorum birşeyleri.
Sensiz her gün bir azap, kalbimde yara derin,
Sanki ellerin yokmuş gibi, içim hep serin.
Geceler boyu hayalinle uyudum, bekledim,
Bilmem ki bu sevdaya hangi çareyi bulayım, sevdiceğim?
Gözlerin bir denizdi, ben dalgalara düştüm,
Özlem öyle bir duygudur ki, zamanla hafifleyip geçer derler, ama bazı özlemler insanın ruhunda kapanmayan bir yara gibi kalır. Senin yokluğunda yaşadığım özlem de böyle; bitmeyen, azalmayan, her geçen gün biraz daha büyüyen bir boşluk.
Her sabah gözlerimi açtığımda içimdeki boşluğu daha derin hissediyorum. Sanki seninle birlikte hayatımdan bir parça koparılıp alındı, ve o parça geri gelmeyecek. Evde, sokakta, hatta kalabalıkların içinde bile yalnızım. Her şey eskisi gibi devam ediyor gibi görünse de, aslında hiçbir şey aynı değil. Çünkü sen yoksun.
Zamanın ilerlemesi beklenildiği gibi acıyı hafifletmiyor. Tam aksine, her gün seni daha da çok özlüyorum. Seninle paylaştığımız anılar zihnimde sürekli tekrar ediyor, ama bu anılar teselli olmaktan çok, içimdeki yarayı daha da derinleştiriyor. Seni düşündüğümde, seni hatırladığımda, içimde bir umut kırıntısı arıyorum; belki bir gün geri dönersin diye. Ama sonra gerçeği hatırlıyorum. Senin gidişin, geri dönüşü olmayan bir yoldu.
Hayat bazen öyle bir hal alıyor ki, sanki her şey bir araya gelip üzerime çöküyor. Nefes almak bile zorlaşıyor, bir an durup kendimi dinlemek istiyorum ama o anı bulmak bile imkânsız geliyor. İçimde bir yorgunluk var; sadece fiziksel değil, ruhumda yankılanan bir yorgunluk. Tarif etmekte zorlanıyorum ama bazen hiçbir şey hissetmemenin bile bir his olduğunu düşünüyorum.
Her gün bir döngü içinde sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. Aynı yüzler, aynı konuşmalar, aynı dertler… Hepsi birbirine karışıyor ve bu monotonluk ruhumu daraltıyor. Yaptığım her şey bir görev gibi, hissetmeden, düşünmeden sadece yerine getirilen sorumluluklar… Bu, beni olduğum kişiden uzaklaştırıyor gibi geliyor. Sanki ben, benim dışımda bir yerde kalmışım. Kendimle arama bir mesafe koymuşum ve bu mesafeyi nasıl kapatacağımı bilmiyorum.
Yalnız kalmak istiyorum. İnsanların sesinden, sorularından, beklentilerinden uzakta… Hiçbir şeyi açıklamak zorunda olmadan, kimseye “iyiyim” demek zorunda kalmadan bir köşeye çekilmek. Sessizliği dinlemek, kendi içimde kaybolmak… Çünkü bazen hislerimi paylaşmak bile yorucu oluyor. Anlatmaya çalışırken bile anlaşılmamak, daha da ağır geliyor. Bu yüzden susuyorum. Susmak bazen en güvenli yer gibi…
O, ilk karşılaştığınız andan itibaren kalbinizde bir iz bırakan biriydi. Sessiz bir gülümsemesi vardı, ama bu gülümseme sanki dünyanın tüm seslerini bastırır, zamanın akışını durdurur gibi gelirdi. Saçları, yüzünü çevreleyen küt kıvırcık buklelerle çevriliydi, tıpkı denizde dalgaların dansı gibi. Gözlerinde ise, derinlerde saklanan bir ışık parıldardı; bu ışık, ne kadar uzağa bakarsa baksın her şeyi görmeyi başaran bir bakıştı.
Onunla geçirilen zaman, rüzgarın yumuşak dokunuşu gibiydi. Her anın tadı vardı, her saniye kıymetliydi. Konuştuğunuzda, sesindeki sıcaklık sizi sarardı. Kelimelerinin ardında bir bilgelik, bir anlayış gizliydi. Hayatın zorluklarından bahsederken bile, sanki her şeyin bir çözümü varmış gibi bir güven hissettirirdi. O, sadece sözleriyle değil, varlığıyla da huzur veren biriydi.
Edebiyatı severdi, her boş anını bir kitabın sayfaları arasında kaybolarak geçirirdi. Kendini sayfaların arasında bulur, kelimelerin derin anlamlarında yaşardı. Kitaplar onun için bir kaçış değildi, tam aksine, hayatın renklerini daha da parlatan birer prizmaydı. Her sayfa yeni bir hikaye, her satır yeni bir düşünce dünyasıydı. Evinin bir köşesinde, kendi küçük cennetini yaratmıştı; raflarında dizili kitaplar, düşüncelerine açılan kapılardı.
Sanma ki her sabah güneş, hep umutla doğar bize,
Geçmişin izleri saklı, kalbimizde gizlice.
Özlemler, hatıralar bir ışık vurur göğsümüze,
Gönülden geçen yollar hep, umuda varır sessizce.
Her düş, her yolculuk bazen bir fırtına getirir,
Bir zamanlar yollar serin,
Gönlümüzde düşler derin,
Eski özlemler hep bizim,
Umudu beslerdi her izin.
Gecelerde yıldız kaydı,
Gözlerinle yazılmış bir şiirdim gönlünde,
Her satırda adın var, unutmam bir cümle.
Ne kadar uzak olsan, kalbim hep seninle,
Vazgeçemem sevdandan, vazgeçemem senden.
Her gece yıldızlara seni sordum usanmadan,
Kalbimde senden kalan bir yangın var,
Ne rüzgar dindiriyor bu alevi, ne yağmur serinletiyor,
Zaman her şeyi siler dediler,
Ama senin adını taşıyan bu yara, her gün biraz daha kanıyor.
Sen gittin belki, ama bu aşk gitmedi,
Gölgeler büyüdükçe adımlarım kısalıyor,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!