Geçmiş, hatıraların içinde sararmış yapraklar gibi dururken, zaman zaman içimizde bir sızı bırakır. Her bir an, bir hikâyenin parçası, kimi zaman mutluluğun doruğunda, kimi zaman da acının en derininde saklanır. Gözlerimi kapattığımda, geriye dönüp baktığımda o anılara yeniden dokunmak isterim, ama ne zaman elim uzansa, bir hayal kırıklığının keskin soğuğu ile karşılar beni.
Bir zamanlar kalbimin ritmiyle atan şehirlerin sokaklarında, neşe dolu kahkahalar, umut dolu bakışlar vardı. Şimdi ise o sesler, yankısını kaybetmiş birer hüzün ezgisi gibi. Geçmişin buğusunda kaybolan hatıralar, bir avuç suya dönüşüyor; her hatırladıkça parmaklarımın arasından kayıp giden, bir daha tutamayacağım bir avuç su…
Hayal kırıklıkları ise, zamanın hiç iyileştiremediği yaralar gibi, içime işliyor. Beklediğim, umduğum, kendimi adadığım ne varsa, hepsi birer sisin ardında kayboldu. Bazen bir dostun sessizliği, bazen bir sevdanın bitişi, bazen de hayallerin gerçeklerle çarpıştığı o acımasız an... Her biri içime kazınmış izler bırakarak geçip gitti, ama ruhumda açtıkları yaralar hâlâ kanıyor.
Şimdi, zamanın pençesinde sıkışmış bir kalp gibi, içimde bir daralma, bir bunaltı… Hangi anıya tutunsam, hangisine koşsam, sonunda hep aynı çaresizliğe, aynı yalnızlığa varıyorum. Gözlerim hep aynı noktada takılı kalıyor; dönüp dolaşıp, o eski güzel günlere kaçıyorum, ama biliyorum, ne kadar koşsam da onlara asla yetişemeyeceğim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta