Yayılsın diye bütün dünyaya İslamiyet,
Gönderdi Resûl bütün hükümdarlara davet.
Dünyaya yayılsın istedi gerçek saadet,
O hazreti peygamber ki,âlemlere rahmet…
Rum,Habeş,Mısır,Yemame,Gassan ve İrana
Elçiler gönderdi; ne mutlu görev alana…
Mektuplar bismillehirrahmenirrahim diye
Mühürlendi Allah Resûlünün mührü ile.
Habeş sultanı kavuştu sonsuz saadete,
Diğer sultanlar kavuşamadı hidayete.
Bazıları kötüydü,bazıları mülayim,
Bütün elçiler döndü Medine’ye sağ salim.
Yahudi yerleşim merkezi olmuştu Hayber,
Tehdit altında idi Medine ve peygamber.
Sihir yapmış idi peygamberimize Lebîd,
Hastalığa tutuldu peygamberimiz,şedîd…
Acı çekiyor Nebî dalamıyor uykuya,
Atmıştı kefere Şedîd sihri bir kuyuya.
Haber verdi bunu Mikail ile Cebrail,
Çıkarılınca sihir,hastalık oldu zail…
Münafıklar ki, dost görünüp öteden beri,
Ortadan kaldırmak istiyordu peygamberi.
Kendi aralarında kesiyorlardı ahkam,
Almak istiyorlardı peygamberden intikam.
Birlik oldular Yahudiler ile Hayber’de,
Haberdar oldu bundan hazreti peygamber de.
Ünlü bir yerdi Hayber bağ ve bahçeleriyle,
Oldukça güçlü ve müstahkem kaleleriyle…
Ordumuz iki yüz atlı bin dört yüz piyade,
Cihat için peygaberin emrine âmade…
Düşman ordusu güçlü, on binin üzerinde,
Kılıç, kalkan ve okları hazır ellerinde…
Peygamber,bütün hazırlıklarını bitirdi,
Sabah erken orduyu harekete geçirdi.
Yahudi askeri ki, on binden ziyade,çok,
O gün akşama dek attı mücahitlere ok.
Kuşatma sürüyor; savaş,yedinci gününde,
Çok şiddetli çarpışmalar… Hayberin önünde…
O gün Allah’ın aslanına verildi sancak,
İri Merkab’ı o haklayabilirdi ancak
İri cüsseli çift kılıçlı bir devdi Merkab,
Ali;onu ancak sonsuzluk eder istiab
Öyle bir indi ki devin başına Zülfikâr,
İkiye böldü devin çelik başını Haydar.
Bir Yahudi vurdu kalkanına,düştü kalkan,
Kalkansız mı kalır Ali gibi koca aslan?
Tuttuğu gibi söktü kapısını kalenin,
Elinde kaldı koca kapı yiğit Ali’nin…
Tek eliyle kalkan olarak kullandı onu,
Geldi bu kalkan ile tek tek düşmanın sonu.
Ali İslam’ın sancağını dikti kaleye,
Ve öptü peygamber, iltifat etti Ali’ye…
Sonra düşünce tek tek bütün muhkem kaleler,
Sulh istedi düşmanlar,kabul etti peygamber.
Yahudiler toptan olmasa bile Müslüman,
Savaşılmayacak,artık dökülmeyecek kan.
Bütün şartları kabul etti Yahudi heyet,
Kaldı Müslümanlara bol miktarda ganimet:
Bağ,bahçe;deve,at,keçi,koyun;altın silah…
Çok az şey bıraktı yahudiye Resûlullah.
Bir yıl geçmişti ki “Hudeybiye “üzerinden,
“Hazırlanın umreye” dedi peygamber hemen.
Bu konuda Resûlullah’ın kararı kesin,
Yetmiş deve alındı kurban edilmek için.
Giriyordu sahabe Mekke’ye bölük bölük,
Dillerde hep”Lebbeyk!Allahümme lebbeyk!Lebbeyk!..”
Sadâlarıyla Mekke,yer ve gök inliyordu,
Müşrikler, içleri eriyerek dinliyordu.
Kusva’nın üzerinde ilerliyordu Nebî,
Parlıyordı yıldızları örten güneş gibi.
Sağnak sağnak yağıyordu berekat yağmuru,
Aydınlatıyor bütün dünyayı onun nûru.
Abdullah bin Revaha okurken içten şiir,
Başına iniyor her sözcük küffarın bir bir:
“Allahü teâlâdan başka yoktur bir ilah!
Yoktur onun şerîki Le ilehe illallah!
Odur müslümanların askerine güç veren,
Ve odur kâfirleri dağıtan,mağlûp eden.”
Umre için gelmişlerdi muazzam Kâbe’ye,
Üç günden sonra döndüler nurlu Medine’ye.
Umre için Mekke’de iken peygamberimiz:
“Müslüman olsaydı üstün tutardık onu biz.”
Diyerek kardeşine sordu” nerede Halit?
Hidayetten ayrı kalamaz öyle bir yiğit!”
İslam’ın nûru ıstıyordu içini ılık,
Halit “Artık bitsin” istiyordu bu ayrılık.
Ve varıp Medine’ye ulaştı mutlu sona,
Dua etti sevgili peygamberimiz ona.
Mute, Şam Belka bölgesinde küçük bir belde,
Haris İbni Umeyre elçi olduğu halde,
Hristiyanlar tarafından tutuklandı Umeyr.
Öldürdü onu Şam valisi Şurahbil Bin Amr.
Peygamberimiz bu duruma pek çok üzüldü.
Güzel gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
Derhal topladı kahraman İslam ordusunu,
Meşveret yaptı,sordu herkese sorusunu…
Peygamberin kararı… Sınıf farkı yerle bir…
Komutan azatlı köle Zeyd bin Harise’dir.
Zeyd ve Cafer şehit olursa Revaha geçsin,
Şehitse o da mücahitler birini seçsin!
Ağladı orada Revaha oğlu Abdullah,
Niye ağlıyorsun diye sordu Resûlullah.
Ve cevap verdi şair Abdullah bin Revaha:
“Yâ Resûlallah yemin ederim ki Allaha,
Ağlamamın sebebi,değil dünya sevgisi,
Ve değildir vallahi,özleyeceğim sizi.
Asıl sebep şudur ki,Kur’an-ı Keriminde,
Şöyle buyurmaktadır Rabbimiz bir âyette:
“Muhakkak biliniz ki,sizlerin içinizden,
Hiçbir kimse yoktur ki,geçmesin cehennemden…”
“İşittim ki bu âyeti,Resûlullah okurken,
Cehenneme uğrarsam,nasıl sabrederim ben!..”
“Ey Abdullah! Onları sen İslam’a davet et,
Olmazsa cizye iste, o da olmazsa harp et!”
İslam ordusuna nasihat etti peygamber,
Ve yola çıktı üç bin kişi,Allahu ekber!
Mute’ye varmamışlar idi ki henüz daha,
Şu beyitleri söylüyordu şair Revaha:
“Ey devem!Kumluktaki kuyuya eğer beni,
Oradan da dört konak götürürsen ileri;
Çıkarmam artık seni bundan başka sefere,
Sahipsiz kalacaksın;az sonra,ona göre.
Ben herhalde evime geri dönmeyeceğim,
Umarım ki bu harpte ben şehit düşeceğim.
Son konakta mü’minler geçti beni hız ile,
Ey Revaha’nın oğlu!En yakınların bile.
Kardeşlik bağlarını kopararak geçtiler,
Seni Hak teâlâya bırakıp da gittiler.
Artık düşünmüyorum geride ne malım var?
Hiç umurumda değil,ağaçlarla hurmalar!
Bu gün inşâallah şehitlik nasip olacak,
Ve bütün mal varlığım Beyt-ül- male kalacak…”
İslam ordusu üç,Rum ordusu yüz bin kişi,
Zor idi bundan sonra mücahitlerin işi…
Vardılar Şam toprağı Muân denilen yere,
Mola verdi burada Zeyd üç bin yiğit ere.
Konaklar iken burada o kahraman ordu,
Hazreti Zeyd tek tek herkese fikrini sordu.
Haber verelim peygambere mektup yazarak,
Şunları dedi Revaha söze karışarak:
“Ey kavmim ne sebepten tereddüt edersiniz?
Şehit olmak kasdiyle cenge gelmedik mi biz?
Silahça,süvarice çokluk olduğumuzdan,
Dolayı savaşmadık kâfirlerle hiçbir an.
Allahu teâlânın bize ihsân ettiği,
Şu din kuvveti ile savaştık aslan gibi.
Gidiniz,çarpışınız,muhakkak iyilik var!
Bu işin neticesi,ya şehadet ya zafer.
Bedir günü vallahi vardı iki atımız,
Uhut’ta tek at ile,pek azdı silahımız.
Bu cenkte galip gelmek varsa eğer kaderde,
Zaten böyle vadetti Allah ve peygamber de.
Hak teâlâ vâdinden dönmez asla geriye,
Ey mü’minler öyleyse yürüyün ileriye.
Şehitlik varsa eğer bizim kaderimizde,
Kavuşuruz cennette şehit kardeşimize.”
Ve hücum emri verdi Zeyd, hem komutan hem er,
Şimşek gibi fırladı yerinden üç bin asker…
En önde başkomutan yiğit Zeyd bin Harise,
Yaşanıyordu şu an tarihî bir hadise.
Mimberde nakletti bu savaşı Resûlullah,
Şehit oldu Zeyd,Cafer ve hazreti Abdullah.
Kaptı sancağı büyük komutan Halit b. Velid,
Çarpışmalar son derece kanlıydı ve şedîd.
Halit bir askerî deha,bir büyük komutan,
Sevk etti öne kahraman askeri arkadan.
Gönderdi öndeki askerleri de arkaya,
Yepyeni bir güç çıktı sandı düşman, ortaya.
O gün tam dokuz kılıç parçaladı seyfullah,
Mimberden çok dua etti ona Resûlullah.
Ordunun gelmekte olduğunu bildirdiler,
Halit komutasında Medine’ye girdiler.
Hudeybiye’de on yıllık barış sağlanmıştı,
Peygamber ve mekkelilerce imzalanmıştı.
Huza ve Benî Bekr arasında kavga çıktı,
Kureyş’in Benî Bekr’e yardımı çok açıktı.
Böylece Kureyş barışnameyi bozuyordu,
Kendi kuyusunu yine kendi kazıyordu.
Huza kabilesinden gelen Amr Bin Salimdi,
Bu kişi hem bir büyük şair,hem bir alimdi.
Amr Bin Salim’in heyetinde kırk süvari er,
Şikayetini dinliyordu Amr’ın peygamber.
Alnında damar kabarıp belirleniyordu,
Çünkü hazreti Peygamber celalleniyordu.
En yüksek perdeden okudu şiiri şair
Yardım istedi Nebi’den haksızlığa dair.
Hazreti Resûlullah Kureyş’e çok kızarak,
Sulhe uymasını istedi mektup yazarak.
Ya uyup imzaladığımız o sulhnameye
Getirirsiniz bütün maddeleri yerine
Ya ödeyin öldürdükleriniz için diyet,
Ordum ile gelirim ödemezseniz şayet.
Peygamber efendimizin sözünü duydular,
Ne diyet ödediler ne de sullha uydular,
Ebu Süfyan’ı gönderdiler çokça korkup,
Konuşamadı bile Ebu Süfyan oturup
Karar verdi Efendimiz Mekke’yi almaya,
Fakat mahkûmdu bu bir sır olarak kalmaya.
Ali ve birkaç kişi mazhar oldu bu sırra,
Kan dökmeden almak istiyordu şehri zira.
Sefer yönünü gizli tutuyordu peygamber,
Dedi” hazırlansın sefere, iman edenler.”
Mekke’ye giden yolları kesip tutu Ömer,
Çevrildi nöbetçilerce Mekke’ye gidenler.
“ Biz ansızın gelene dek casuslarını tut,
Gözlerini görmez eyle ve onları uyut”
Diyerek duada bulundu hazreti Resûl,
Ve hazırlıklar da sürüyordu usul usul.
Mekke…Hazreti Peygambere en güzel vatan
Ey Kureyş, kovmuş idin onu oradan,utan!
Buluşmak üzere çok sevdiği yurdu ile,
Geliyor on iki bin kişilik ordu ile.
Hamza,Cafer ve Mus’ablar Gelemiyor ama,
Peygamber geliyor,Ali geliyor baksana!
Ey Mekke bundan sonra üzülmek yoktur sana!
Terk etsin o müşrikler Mekke’yi yana yana.
Resûl geliyor,başında sarık alnında nur,
Kusva’nın başı havada,gözlerinde gurur.
Ne kadar çok gururlansan yeridir ey Kusva!
Çünkü senin üstündeki Muhammed Mustafa…
Bak ey Mekke gül!Sevgili peygamber geliyor!
Ve arkasından dağ dağ süvariler geliyor.
Mekke’deki tüm putları yıkmaya geliyor,
Ve nûr olup gönüllere akmaya geliyor.
Bayraktarlar Ali, Zübyr, Saad Bin Ebî Vakkas…
Resûl’ün yanında amcası hazreti Abbas…
Ensar’ın on iki tane bayraktarı vardı,
Hepsinin kalbini fetih heyecanı sardı.
Her kabilede bayraktar var birer ikişer,
Hepsi de tek tek ve ayrı ayrı birer değer.
Yaktı her mücahit Mekke yakınında ateş.
Doğuyordu sanki Mekke üstüne bir güneş.
Görünce bunları müşrikler döndü şaşkına,
Geldi Ebû Süfyan yalvardı Allah aşkına…
Nebî:”yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan!
Hâlâ etmeyecek misin Allah’a iman?
Ebû Süfyan inananarak müslüman oldu,
Kalbi yumuşadı, İslam nûru ile doldu.
Kim Mescid-i Harama girip dilerse aman,
Herkes bilsin ki verilmiştir onlara eman.
Kim de kapıyı kapayıp evde oturursa,
Korku yok;onlar da erer mutlak kurtuluşa.
Harp düzeni aldı kahraman, mücahit ordu,
Her grup açmış sancağı tekbir getiriyordu.
Hazreti Nebî Kusva’nın üstünde göründü
Ah,aman Allah’ım bu ne müthiş bir görüntü!
Ebû Süfyan şaşkın,Bunlar da kim,merak eder,
Bunlar ki,Şanı yüce Ensar ve Muhacirler…
Her biri zırhlı ve kılıç kuşanmışlar hindî,
Bunlar Süleymoğulları’nın zırhlı birliği,
Görüyoruz başlarında Halid Bin Velid’i.
Bunlar ise Kâboğulları ve diğerleri…
Deyip tek tek anlattı onları amca Abbas,
Resûl geçerken anlattı kendi diline has:
Bugün Hakk’ın Kâbe’yi yücelteceği gündür,
Ve Beytullah’a örtü örtüleceği gündür.
Süfyan bunu görmüş ve duyacağını duymuş,
Bu, şimdiye kadar görmediği bir orduymuş…
Müşriklere:” bu hiç görülmedik bir ordudur.”
Bundan böyle artık Mekke, Müslüman yurdudur.”
Deyip müşrikleri açık bir dille uyardı,
Her bir şey ortada, inat edecek ne vardı?
Peygamber orduyu dört gruba ayırdı: ve siz
Saldırmadıkça hiç kimseyi öldürmeyiniz!
Hariçti bundan müşriklerden tam on beş kişi,
Nerede olursa bitecekti bunların işi.
“on üç Ramazan,hak geldi batıl zail oldu,
Resül , bunun dışındakilere kefil oldu.
Harekete geçti en önce Halit Bin Velîd,
Halid’in askerleri çok heybetli ve şedîd.
Azgın müşrikler yağdırdı üzerlerine ok,
Öldürülen Kâfirin sayısı yetmişten çok…
Mekke’ye diğer yönlerden giren sahabiler,
Direnişle karşılaşmadı;Allahü ekber!
On beş kişiden beşini öldürdüler hemen,
Diğerleri kaçtı Mekke-i Mükerreme’den.
Nebi halka hitaben: Fethettik Mekke’yi biz,
Allah size mağfiret buyursun,serbestsiniz!
Mekke’lilerden tek tek biat aldı peygamber,
Ezan … Bilal:Allahü ekber!Allahü ekber!..
Kayıt Tarihi : 6.8.2017 13:10:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Cıngır](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/08/06/ozet-3-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!