Birinci sahne
Bakakalmıştık birbirimize
Zaman durmuş
Deniz ölmüştü -Ya biz yaşıyor muyduk? –
Bir çerçeveymişçesine kapının kasasına yaslanmıştı
Sağ eli sol göğsünün üzerinde
Mozart’ın Türk marşı eşliğinde
Asimile olmaya doğru
Bir ses kulağımın dibinde
“haydiyin sınıflara”
İkinci sahne
Tarih öğretmemimiz
Mesleğinin gereğince
Müzikala akepella devam ediyor
Ezilen halkların kardeşliğine
Elli-yıldız dağından
Urfalı yanık sesiyle
Bir uzun maval okuyordu
Canımı sıkıyor
Dişimi sıkıyor
Yumruğumu sıkıyor
Kanımdan beynime
Karnımdan dudaklarıma
-yosmanlılar-
Mozartın Türk marşı eşliğinde
Yarın kaldığımız yerden –genetik kardeş ve coğrafi kardeş kanı dökmekten- devam edeceğimizi bildiren
Bir çift göz burnumun ucunda
Kapıyı işaret ediyor
“haydiyin dışarı”
Üçüncü sahne
Doğru tuvalete
Lavabo bulana aşk olsun
Sabunlarsa kolektif çalıştırılıyor
Ortakların zulasında
Ne yaparsın –çeke çeke alışıyor-
-Peeping Tom- Şabalak Turgut
Merdivenin başında
Göz atıyor ne var ne yok
Yükselen eteklerin altında
Ve yoğun istek üzerine
Yine yine evet yine –nasıl da bildiniz-
Mozart’ın Türk marşı
Bir ses yankılanıyor
Kırık fayanslarda
Sanırsın o –ses- kırmış
“Haydiyin boşaltın tuvaletleri”
-Boşaltıyooooorlaaaaar-
Dördüncü sahne
Sözde Edebiyat dersi
“boş sayfalar açılsın
İçimizi dökeceğiz”
Yeni hamileyim sanki
Sayfayı midemi şişiren
Borçla ve harçla
İçime doldurduğum su’ya boğacağım
“damlaya damlaya göl olurmuş”
Aklımda gördüğüm bütün evlerin benzerliği –sızdıran çeşmeler-
Ve ilk ve son cümlemi konduruyorum boş sayfaya
“damlaya damlaya borcumuz kol –gibi- olur”
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum...
Tam imzamı çakıcam altına
Semadan bir ses emrediyor
“Dolu sayfalar yırtılsın
İçinizi sökeceğiz”
Sayfalar toplanıyor
Aklıma –kütükhaneler için- kitapların toplatıldığı geliyor
Öğretmemde sıkılmış sanırım
Saatine göz atıyor
-Casio-
Hayranı/Mozart’ın Türk marşı...
Utanmasalar siktir yiyeceğiz/Açım doyurur mu acaba?
Beşinci sahne
Merdivenlerde sallanıyorum
Turgut yine yerinde
-Okula bir gün kilotsuz ve etekli gelmek düşüncesi haşarı haşarı peyda oluyor beynimin rahminde uzatıp cımbızla çekiyorum onu gülümsüyoruuuuuuuuuuuuuum-
“Olmaz” diyor dudaklarım
“Ebemi bellerler alimallah”
Kapıya doğru yürürken
Önünde sendeliyorum
Donuyorum/Subzero
-Öğretmemin casio’su durmuş mudur acaba-
Karşımda duruyor
Sağ elinde simit
Sol elinde ayran
Boynu 90 derece bana dönük
Gözleri beni tam 12’den vuruyor
Kapının kasasına yaslanıyorum
Sağ elim sol mememin üzerine gidiyor
Bakakalıyorum bön bön
Zamanın Taffarel’i
Şimdinin Avarel’i
Yanımdan geçiyor
Cesaretimi toplayıp adını soracağım
Aaa diyorum
Mozart’ın Türk marşı eşliğinde
Asimile olmaya doğru
Bir ses kulağımın dibinde
“Haydiyin sınıflara”
İçimde tamamlıyorum cümlemi
“Ananın fanilası”
Altıncı sahne
Dalmışım!
-Meğer öğretmem çoktan girmiş sınıfa-
Hiç kimseyi görmüyorum
Kapıyı açıp -bugün alışkanlık olmuştu -sallana sallana- sırama oturdum-
Öğretmem gırtlağını temizledi beni uyarmak için –ağzına balgam gelmiş olacak ki büyükçe yutkundu-
Dalmışım!
Bakakalmışım –hay allah kahretsin edindiğim bir başka alışkanlıkta buydu-
“Özür dilemiyecek misin 836? ”
-Kim bu 836 hangi ana baba yada piskopat bir tanıdık bir çocuğa isim diye numara verebilirdi kesin matematikle kafayı boz...-
Beni mi gösteriyordu?
Sana diyorum, sana
Evet beni gösteriyordu
Dizlerim dikeldi ayaktaydım
“Kusuruma bakmayın dalmışım”
-Bir şeyi geçiştirmek veya içinden çıkmak istiyorsanız klişe bir safsata yeter de artar...-
“Bir daha olmayacak”
“Tamam tamam otur arkadaşların senin yüzünden onların geleceği için ne kadar kıymetli bir zamandan oldular biliyor musun? ...”
-Eğer değer göstergesi olsaydı şu durumda hala indiriyordu imgesini-
“... bir daha geç kalırsan seni iki ders yok yazarım anlaşıldı mı? ”
Kafamla onayladım
Yetinmedi “Anlaşıldı mı”?
Ellerimi sıranın üzerine koyarak ayağa kalktım tekrar
“Evet” dedim
Bir bakış yedim/Açlığımı gidermedi
Yüzünü tahtaya sırtını bize döndü
Bir tebeşir seçti
Bir de silgici “sol üst köşeden silmeye başla oğlum”
Onun sildiği köşeden başlayarak yazmaya başladı:
Damlaya damlaya
Bize döndü gözleriyle muayene etti
Borcumuz
Tekrar
Kol
Yine
-Gibi-
Ama bu.
Ve bir kere daha
Olur
Benim yaz..
“Birisi geçen ders kompozisyon olarak bunu yazmış. Şimdi hepiniz gelecek ve kendi yazdığınızı masanın üzerindeki kağıt destesinden seçeceksiniz ve bu derin şahsiyetin kim olduğunu öğreneceğiz”
Dığım...
Sıramdan kalkamadım dalmışım
Masa yöresinde ki kağıt cenderesi sona erdikten sonra bir el kulağımı kavradığı gibi beni kaldırıp savaş mahaline götürdü
Kağıdı gösterdi “söyle sen mi yazdın bunu? ”
Yere bakıyordum “yere bakma”
Pencereden dışarıya bakıyordum “dışarı bakma”
Tavana diktim gözlerimi “bana bak bana”
Öğretmem’e bakakaldım...
Dersin geri kalanını köşede tek ayak üzerinde ve ihtiyacı olanların kalemlerini tıraş etmekle geçirdim
-Zaman geçmek bilmiyordu/fakat son ders olması beni birazda olsa motive ediyordu-
Mozart’ın Türk marşı bozuk çaldı bu kez başlangıcı eski yalın zili anımsattı-Hele şükür mozartın piyanoya bastığı ele şükür-
Öğretmeme baktım kafasını sırama doğru soldan sağa salladı
Üstüne şiirler düzülmüş klasörümü kaptığım gibi dört nala çıkış kapısına...
Yedinci sahne
Okul kapısından dışarı çıktığımda amacım bir an önce eve gitmekti
Gelgelelim
Evime neredeyse onbeş dakika uzaklıkta bir yerdeydim
Nasıl mı geldim buraya
Şöyle:
Çıkış kapısına geldiğimde “onu” gördüm yine
Yokuştan aşağı iniyordu
Gayet normaldir ki onun adımları birbirini izliyordu
Benimkilerde takip etti...
Güzergah ayarlanmış yanında ki arkadaşları birer birer azalıyordu
“Görüşürüz kızlar” dört
“Hoşça kalın” üç
“Biz bugün beraber biraz ders çalışacağız sende gel istersen”
“Eve bir gideyim düşünürüm” ve tek...
Oyuna getirildim, faka bastım, tuzağa düştüm, çalım yedim
Bir evin kenarında kaybetmiştim onu
“Hay anasının aaaa”
Arkamdan bir ses
“aaamcası”
“Ne istiyorsun”
Döndüm bakakaldım...
Tekrarladı “ne istiyorsun”
Ardını döndü
“Adını”
“ne? ”
“Adını soracaktım”
Söyledi
Bir kaç dakika daha hedefini hiç şaşırmadan beni göz kafesinde tuttuktan sonra –söyleyecek bir şeyim olmadığını anlamış olacak ki- döndü ve evinin yolunu tuttu
Neydi o atasözü evli evine köylü köyüne
Ne köyüme ne evime peşi sıra nevine- takıldım-
Eve girmeden önce beni uğurlar gibi bir bakış attı (belki de deli mi ne diye düşünüyordu)
Aldığım gibi soluğu evdeydim
Annem kapıyı açtı
“aç mısın oğlum”
“Yok şimdi yemiycem bir kaç saat’e belki” –Doymuştum nedense-
Annemi öpüp odama yöneldim
Uzandığım gibi döşeğime yarıda bıraktığım kitabımı kaptım
İlk diyalog şöyle başlıyordu:
Susacağız o gün Çünkü verilen her sözün tutulamadığını öğrenmek ağır gelecek dudaklarımıza...
Devam edecek...
Burak ÖzkanlıKayıt Tarihi : 11.5.2012 03:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!