Hayatımıza giren her insan ya kahramanı olur öykümüzün ya da figüranı… Çok kez geçmiştir içimizden figüranla kahramanın yer değiştirmesi ama olmaz roller öyle yazılmış ve sahneye çıkma sırası önceden belirlenmiştir….Kanıksasak da gider geliriz gerçekle duygu dünyası arasında.
Geceyle uyum içindeydi saatin tıkırtıları. Lambanın dimeri en aza ayarlanmış loş odada oturuyordu kadın. Kucağında, yaşanan zaman bir tutammışcasına sarı bir kurdeleyle bağlanmış birkaç not, belki de birkaç mektup, yanında yılların yorgunluğu yüzüne düşmüş bir insan gibi yüzü çatlaklarla dolmuş birkaç siyah beyaz resim olan kutuyu tutuyordu. Yaşlanmış ellerinin kutuyu bir bebek gibi okşadığının ayrımında olmadan gözleri
dalıp gitmişti gecenin sinsi karanlığına.
Ne düşlediğini bilmiyor gibi kımıldadı. Belli ki saatlerdir oturuyordu aynı koltukta. Belki de birkaç dakika olmuştu zamanın farkında bile değildi, tek hissettiği her yanının tutulmuş gibi sızlamasıydı. Ne de olsa yaşlanmıştı. Kalkıp yatağına gitmek istedi. Ama kucağındaki anıların ağırlaştırdığı kutu onu çarmıha gerilmiş bir mahkum gibi mıhlamıştı olduğu yere, kalkamadı.
Yavaş yavaş açtı kapağını kutunun, korkuyordu içindekilerin kafesinin kapısı açılmış bir kuş gibi uçup gidivereceğinden. Yine de açtı. Önce birkaç resme baktı odanın loş ışığında. Bir gülümsemeyle seyridi dudağının kenarı, sonra hüzne bıraktı yerini gözleri doldu. Alelacele sildi gözündeki iki damla yaşı. Toparladı dağılmış duygularını. Tam kapağını kapatacakken kutunun içinden bir tomar kağıt düştü, rengi bağlı olduğu kurdelenin rengine uyum sağlamaya yüz tutmuş,
sararmıştı. Yeniden bir gülümseme kapladı yüzünü yaşlı kadının. Naif dokunuşlarla açmaya çalıştı kurdeleyi, bir anda vazgeçti, açarsa geçmişin büyüsü yok olup gidecek gibi geldi, duraksadı.
Kararsızlığı ne kadar sürdü bilinmez. Hızla kalktı oturduğu koltuktan, dimeri sonuna kadar ayarladı artık oda daha aydınlıktı. Masanın üstünde duran gözlüğünü aldı yeniden oturdu koltuğuna. Bir yerlere geç kalmanın telaşı vardı ellerinde, sararmış kurdeleyi çözerken gözlerindeyse geçmişin canlılığı. Anıların tazelenişi yüzünün pembeleştirdi, bakışlarını gençleştirdi. İlk cümleyi okuyunca ne kadar özlemle dolu olduğunun ayrımına vardı. Birbiri ardına günlerce tek bir damla su içmemiş bir insan susuzluğuyla içti sanki yazılanları.
Nerde ve ne zaman tanımıştı yazıların sahibini hatırlamıyordu bile ama üzerinden çok yıllar geçmiş olduğunu anlatır gibiydi yazılar. Siyah beyaz film karelerinde donup kalmış bir aşkın belirtileri vardı yazılanlarda. Bir oyunun figüranıydı belki yazan ama yine de bu gecenin kahramanı olarak tamamladı zamanı.
Odanın aydınlığına pencereden gelen günün aydınlığı karıştı.
Gülseren OnayKayıt Tarihi : 15.10.2006 10:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir öyküsü var mı bilmiyorum yada gerçek mi değil mi onuda çözemedim yazmak geçti içimden yazdım.
TÜM YORUMLAR (9)