Öyle Aniden Geldin Girdin içeri hiç izin ...

Erdal Öztürk
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Öyle Aniden Geldin Girdin içeri hiç izin almadan...

Baharı karşıladım bu sabah deniz kıyısında,
Geceden almışım üstüme sevdanı hiç mi hiç üşümedim.
Nasıl oldu farkında değilim,

Öyle aniden geldin girdin içeri
Bir sabah vakti hiç izin almadan.
Doyasıya özgürlüğünü seyrettim
Gözlerinin.
Yüzünün tüm kıvrımlarını ezbere çizdim denize.

Bir balıkçı oltası yardı suyu.
Deniz oldum dalgalandım yürüdüm üzerine.
En az üç beş balık bir arada.
Sonra baktım oltasındayız yaşamın
hepimiz.

Çırpındı durdu birimiz, ha gayret, düştü denize.
Diğerleri kovayla buluştu istifini bozmadan.
Ben oltanın ucundayım, misinada balık.
Hiç aldırış etmeden, tutulmayı öğreniyorum hayata.

Öyle aniden geldin girdin içeri bir öğle vakti hiç izin almadan.
Sayacılar saya keser,
Boyacılar boya yaparken Gedikpaşa’da.
Rugan oldum ayaklarına
Üzerime yeni yapılmış yaz temizliği.
Nasırlı eller, bir şişe bira
ve tükenmeyen sigara izmaritleri.
Vurdum yokuşuna kendimi
Çık Allah çık.

Ne garip şu Arnavutlar,
çizgilere basmamaya imkan var mı?
Bir çırpıda atladım üzerlerinden.

Düştüm Çınaraltı’na tek şekerli.
Neyzen Ferit ağabeye ney oldum,
Üflendim durdum.
Bir başka notada.
Öyle içlendim ki,
kendimi ulu çınarlara vurdum,
dağ, taş yankılandım.
Göçmen oldum uçtum gittim
Uzaklara, güz olmadan.

Bir tüfek sesi,
vurulmuşum Fatih Ormanları’nda.
Küt! diye düştüm toprağa kanatsız misali.
Bir avuç gökyüzü örttü üstümü
Mışıl mışıl uyudum.

Öyle aniden geldin girdin içeri
bir kuşluk vakti hiç izin almadan.
Kapılar kapandı arkamdan
Çıktım gittim ardıma bakmadan.
Döviz oldum ellere, taşındım.
İlahilerle konuldum musalla taşına, gözyaşlarına şehit.

Yol oldum ezdi geçti üzerimden Ramazan.
Başında miğfer belinde kasatura asılı kemer.
Boya oldum kaldırımlara bir seçimlik rengarenk politika.
Kürsülerde söz oldum, aksırıncaya kadar kustum olanca gücümle
Üzerlerine kalabalığın.

Alkış oldum
Parmaklarda can havli.
Elinde değnek,
Kısacık saçlı, tıknaz koro şefi.
Öyle aniden geldin girdin içeri,
Bir akşam vakti hiç izin almadan.

Bir anda, bahçesinde İsmail’in
Buruk çay oldum ince belli bardaklara
Durmadan yudumladılar beni.
İri kıyım bir tanesi, içmedi, öylece seyrettik birbirimizi.
Sonra çıkarttı bir demir beşlik bıraktı tabağıma.
Hayatın tüm demi çöktü üzerime,
servis edildim tüm masalara tavşan kanı.

Gülüşmeler, bağırışmalar kaçtım oradan,
Koştun, koştum ışık oldum
Neon oldum çatılarda
Pencerede bir kız çocuğu
Şimdi benimle konuştu
Duymadım.

Yürüdüm kilometrelere düşman.
Her dinde namaz kıldım.
Kıble oldum sonra,
Klarnet, keman, darbuka
Tabaklarda meze, tadından yenmeyen
Kadehlerde rakı oldum, içildim.
Buz gibi.
İki dilim kavunla arkadaşlık kurdum
Çevreme üşüştü insanlar

Ama ne muhabbet.
Göbek oldum atıldım
Kalabalığa aldırmadım, hiç utanmadım.
İki kürdan, bir adisyon, kolonyalı mendil oldum
Hesabım çokmuş hayata
Ödeyemedim.
Bıraktılar önüne kapının hırpalayarak,
Öylece, Gözüm kör olsun.

Öyle aniden geldin girdin içeri
Bir gece vakti hiç izin almadan.
Ayda bir kere on dakika,
Sarılsam mı, sevişsem mi
Bilemiyorum.

Çok sustuk, konuşurken.
Sevişirken, hep konuştuk.
Hep sustuk, seviştik, konuştuk.

Ne de çabuk geçiyor
Yanında zaman,
Hiç bir şeye aldırmadan.
Öyle ansızın İstedim ki
Sabah hiç olmasın.
Uyandım birden
” Günaydın şeker” kıtlama.

Öyle aniden geldin girdin içeri
Zamansız, hiç izin almadan.
Sağım, solum, önüm, arkam
Duvar...

Aradan geçti zaman sevdama aldırmadan.
Öyle aniden çıkıp gittin odamdan
Bir gündüz vakti hiç izin almadan son ayda
Bir daha dönmedin geri.
Kulağımda nefesin
Sıraladın durdun hünerlerini
Gün kırılmaya gebeydi vitrayında
Renklerinin alı al moru mor.
Sandalyenin bir bacağı yok,
Sekerek yüzüyor denizde balık,
Yüreğini satın almış bir denizci,
Yok pahasına satıyor akşam vakti mezatta.

Bir kuruş veren çıkmıyor.
Son ayda umut yok.
Canı çıkıyor gecelerin
Saatler beş onbeş
Sabah olmuyor.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan
Bir gündüz vakti hiç izin almadan son ayda.
Bir daha dönmedin geri.
Pencerede iri gözlü çocuklar,
Biri kız biri oğlan.
Birinin gözü düşüyor,
Gözden düşüyor diğeri.
İkisini de küfesine atıyor yaşlı oduncu,
Ağzında sarı dişler
Boynunda işli mendil ve ispinoz kokusu,
Aldırış etmeden ilerliyor kalabalığa.
Biri kayıp gidiyor kevgirinden yaşamın,
Diğeri iki çeki gelmiyor kantarında hayatın.
Arşesi düşüp kemancının
Bir teli kopuyor,
eksik bir beste kulaklarını tırmalıyor konukların,
Mum ışığında şamata yapıyor aydınlar
Oda karanlığa boğuluyor.
Gölgenin izini takip ediyorum,
Nefesine tutunarak
Soluksuz kalıyorum bir anda
Ayaklarım çıplak.
Kanın akıyor toprağa,
Kokusundan mahalleden geçilmiyor.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan
Bir gündüz vakti hiç izin almadan son ayda
Bir daha dönmedin geri
Sigaramın dumanında bir mani,
Kollarımda tütüyor
Yollarının kokusu burnumda,
Yürüdükçe aşınıyor özgürlük.
Her karesinde ayrı bir hüznü sevdanın,
Gözümün önünde yok oluyor.

Yabanıl bir yaz çiçeği yağmurunu bekliyor,
Yamacında kardelen durmadan acıyor gün batımına yaşamın.
Apansız özlüyorum
Gözyaşlarını.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan
Bir son ay vakti hiç izin almadan,
Aylardan Haziran, mevsimlerden yaz
Ben hep içerdeyim
Odamda kalmadan.

Erdal Öztürk
Kayıt Tarihi : 21.4.2006 01:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Havva Rakıcı
    Havva Rakıcı

    diğer şiirlerini de görmek isterim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Erdal Öztürk