Şubat yüzünü marta dönerken. Kapımızdaki zemheri'ye rağmen güneş dağların duldasındaki köyümün üzerinden eksik olmuyor.
Gün doğumu ile doğada başlayan kuşlarım senfonisini. Saatler ilerledikce yerini köyde derin bir sessizliğe bırakmıştı.
Güneş Kocadağ dan hayli yükselmiş balkonun camına dikleştikçe içimizi daha çok ısıtıyordu
Güneş sıcaklığı yazdan kalma günler gizlenmiş gibiydi zemherinin içinde.
Fındık dallarında yapraklar donurcuklanmaya başlamıştı. Üç beş gün güneşi görünce dallar şımarmış bahçelerde menkşeler ve sarı çicekler
Sanki doğada kendi hallerince yarışa girmiş gibiydi.
Eşim sabah kahvaltısın hazırlamış bir tepşi üzerinde balkondaki masanın üzerine koydu.
Bardaklara çayları doldururken çayın buharı öyle güzel bir koku bırakmıştı ki havada mis gibi kokuyordu. Nasıl da unutmuşuz huzurlu bir çay yudumlamayı çayın buğusunda o anı yaşamayı ne kadar özlemişim......
Yıllardır el kapılarında iş'li, veya iş'siz; yarı aç yarı ağlamaklı, gülümsemelerle kendimiz için yaşamayı düşlerken bile işverenin malını sahiplenmekten geri durmamıştık, evimize evimiz köyümüze köyümüz demeyi uyutup,
selin önüne kattığı kütük misali hayatın kör duvarlarına başımızı çarpa çarpa yol aldık yaşamın içinde..
Rüzgar ne yandan eser'ise essin sonbaharda yaprak döküm zamanıydı, bedenlerimiz rüzgarda savrulan yapraklar gibi, hepimiz farklı bir yöne savurup durduk bir ömür, yaşadıklarımdan geriye suyu sıkılmış bedenimin bir tek Posası kalmıştı.....
Elimi yüzümü yıkamak için kalktığımda içimdeki yangın ayak tırnaklarımdan ellerimde parmaklarıma kadar uzanan derin bir sızı salıyordu içimde, yaşadıklarımı asla hissettirmiyordım sevdiklerime, hızla lavobaya koştum önce idrarı boşalttım, rahatladım derin bir nefes alarak, sonra elimi yüzümü yıkayıp, yeniden balkonda kahvaltı masasına oturdum.
Az önce mis gibi kokan çayın buharı hala asılı duruyordu balkonun havasında, bardağımı alıp çayımı yudumlamaya başladım..
Az sonra köyün bir alt sokağında çalıştırılan pat patın sesi hakim olmuştu havaya, daha sonra köyün içinden hızla geçerek çıkışına doğru yol alıyordu
Adem uysalın oğlu salih patpatı götüren.
Adem boyundan dolayı köyde kısa bacak lakabı takılmış olsada,
köyde herkesin işine koşardı, çocukları ise filinta gibi uzun boyluydu.
Kim yardıma çağırsa çocuklar'da hemen koşarlar kimseyi kırmazlar, tertemiz çocuklar, kısa bacak gurbet yollarına düşmek yerine köyde kalmayı tercih etmişti çocukları ünyede okuyorlar okul tatillerinde köye geliyorlar köyde yetişmişlerdi her işi yapıyorlardı...
Her yıl fındık ayında topladığımız mahsülü koyacak harman sorunu yaşıyordum
Fındık ürümümüz vardı ama fındığı kurutmak için bir harmanımız yoktu.
Bu yüzden Eşim ile yukarı havlü dediğimiz bahçede fındık ocaklarını keserek harman yeri yapmıştık.
Mayıs' ayına kadar da köyde kalacaktık otuz beş yıl sonra ilk kez köyümde bu kadar uzun kalıyordum bir şeyler yapacak kadar zamanımız vardı
Şimdi o harmanın yanına bir oda olsun yapalım diye konuşuyorduk fındıkda harmanda kalıp eve gelip gitmek zor oluyordu. Kayınçım Erol'da köyde idi, kısa bacak ile birlikte çalışıyorlardı, Adem ile konuşma kararı aldık yani namı diğer kısa bacak ..
Bir oda diyerek yevmiye usulu çalışması için anlaştık ertesi gün İnşaat başladı önce tabana atılacak beton için zeminin kazma işlemi başladı bir oda yapıp bir köşesi mutfak bir köşeden de dısarı bir tuvalet kapısı koyacaktık Dört metreye altı metre boyunda beton dökülecek iki metre ye dört metre ön balkon olacak 4/4 oda yapılacak bir metresi mutfak ve tuvalet olarak yapılacak Üç metreye dört metre kullanım alanı kalıyordu. Hesabınız buydu.
Ordu büyükşehir olunca köyde bir metre kare yer yapsan bili belediyeden izin alma zorunluluğu dayatılınca. Artık köylerde dağlarda muhtar ve aza izni kalkmış
köyde bile olsa belediye gelip yaptığın evin ruhsatını çıkarmak zorunlu hale geşmiş habrrsiz yspılan her şeyi belediye gelip yıkıyormuş...
Kayınçım Erol ve kısabacak beraber çalışıyorlar. Alt zemin betonu dökeceğimi yeri 7x 7 metre olarak hazırladılar beton geniş olsun daha iyi olur nasılsa pompa gelecek iki metre beton fazla gider, diye beni ikna ettiler..
Ordu büyükşehir olunca köye hiç bir faydası olmazken; hiç gelişmemiş en ücra yerde bile yapı yasağı geçerliydi.
Bir oda da olsa inşaat izini almak Yedi bin tl para gerekiyordu yoksa elektirik bile verilmiyordu. Büyükşehir büyük bir külfet olmuştu milletin sırtında......
Önce güneş enerjisiyle elektirik ihtiyacımı gideririm diye düşünürken.
Madem izin için para vermek zorundayım o zaman elektirikden yararlanırım güneş enerjisi daha masraflı olacaktı..
Mart kapıda, Mayıs'a inşaatı bitirmeliyiz diye başladık işe. Ben inşaatta çalışanlara 10 çayı götürüyorum. Orada fazla duramıyorum. Ben eve dönünce çalışanlarda kendi işlerine gidiyor.
Tam gün vevmiye yazılıyor, sosyal iş ahlakı çöküntüsü her yere bulaşmış olduğuna tanık oluyordum virüs gibi. köyümde ki insan insanları da toplumsal çürümeden payını almış belli.
Kendi işini kendin yapamıyorsan. Mutlaka götürü olarak vermek gerekiyormuş; yada çalıştırdığın işçinin başında durmak lazımmış yaşadıkça öğreniyorum; oysa yıllardır verdiğim o sınıf mücadelesine bakıyorum da, insani ahlak çöküntüsü her yere virüs gibi bulaşmış olduğunu öğremiyorum, para her kesin duygularını teslim almış.....
Mayıs gelmeden covid19 virüs yasağı geldi..
Artık Ankara'ya dönmek hayal olmuştu, ki zaten hastenenin'de hasta kabulu yasaklanmıştı.
İnşaat Bir oda derken bir mutfalk banyo vc ve bir oda ön tarafta koca bir balkon çıkmıştı ortaya.
En son çatı çakılana kadar devsm etti işçiler çatı çakıldıkdan sonra. İşçleri bıraktım İnşaatın öylece kalacağını söyledim.
İşçiler artık gelmeyecekler çatıya yağmur yalıtım yaptırdıktan sonra böyle bırakacaktık..
Evin çatısı fındık dallarının boyun kadar yüksekti dallarda pürçekler patlamış doğa yeşil elbisesini giydirmişti dallara yerden çiçekler patlamış evin çevresinde harika bir güzellik cennet bahçesi gibi olmuştu..
İnternetten çatı yapıştırma işi yapanları aradım 5 bin 500 tl üstünde çıkacağı söylerken usta. Ben çatıyı 4 bin tl ye daha kaliteli malzeme kullanılarak yapacak bir firma buldum ve yaptırdım.
Prostat ameliyatın üzerinden 70 gün geçmiş ama mesanedeki kanserin sızıları belime ve kalçalarıma vuruyor bu yüzden ayaklarımı neredeyse sürükleyerek yürüyordum. Ama inatla ayaklarımo sürüsem bile kendimi işe verdim
Önce ustaların eksik bıraktığı duvarların tuğlasını ördüm sonra karşı köyde bir sıva ustası biri ile anlaştım evin içini sıvattım. Sonra diğer yerleri her gün bir saat giderek kendim tamamladım.
Talvim yaprakları tükeniyor artık Nisanın sonlarına doğru geliyoruz ki son havavalar birden soğudu, yatakda bile üşümüştük o gece
Sabah uyandığımda kırağı yağmış olduğunu gördüm.
Erken uyanan doğaya evren içten bir darbe yapılmıştı sanki fındık daşlaronda yer yer yapraklar yanmış yerde çiçekler boyunlarını büşmüş çaresizce yıkılı vermişlerdi dizlerinin üzerlerine...
Mayıs ayı içinde yaptığım evin elektrik su işlerini. Yavaş yavaş kenfim yaptım çatının altına izocam döşedim. Kendi halimce gücüm yettiğince eksikleri tamamlamaya çalışıyorum mesanedeki kanserin verdiği sancı çekilmez olsa da kendimi işe vererek duymamaya çalışıyordum. bes dakikada bile İdrar geldiğinde artık sorun olmuyordu, çünkü doğayla baş başaydım. çalışarak bitirdim Mayısı.
Korona virüsü ile gelen yasak köyde pek sorun olmuyordu çünkü kimse birbirine yakşaşmıyor köyde de covid19 hastası hiç yoktu.
Ağrılı sancılı geçen dört aydan sonra.
Ankaradan kızım aradı 12 haziran'da yasaklar kalkıyormuş 14 hazirana muayyene için yeniden gün almıştı. Ankara üniversitesi hastanesinden gün almıştı....
Oğlum sinan çalıştığı iş yerinin aracı ile köye gelerek eşim ve beni ankaraya götürdü..
Hastanede Covit19 tedbiri devam ediyor her odaya bir kişi alındığı için. 26 haziranda hataneye yattım.
Mesane içindeki kanser tümörleri temizlenmiş ama doktorlar sonuçdan pek hoşnut değildi
Kanser çok kötü huylu olduğunu. Ameliyat sonucuna patoloji raporundan sonra nasıl bir tedavi uygulayacağına karar vereceklerini söylediler.
Ameliyat ın iki gün sonra doktorum bizi taburcu edeceğini ve 3 gün sonra hastaneye gelerek sontanın çekileceğini söyleyerek çıkış işlemlerini yaptırabileceğimizi söyleyip odadan çıktı..
Eşim çıkış, işlemlerini yaptırıp geldi hastaneden eve oğlum Sinan'ın iş arkadaşı alıp getirdi. Eve gelmeden eczaneye uğrayıp, ilaçlarımızı almıştık...
*****
İlk prostad ameliyatında 22 saat yoğun bakımda kalmıştım. Şimdi yoğun bakımda kalmadan kurtulmuştum. Benide en çok yoğun bakım korkutuyordu, hiç kıpraşmadan sağa sola dönemeden 22 saat duvarda asılı saatin yelkovanı ile birlikte dönüp durmuştum.
Hani hep duva'cı olun derlerya hastanedekilere, ben ameliyata girmeden bana şans dileyin diye paylaşım yapmıştım çünki şans bana gülmemeye yeminli gibiydi..
Hastanede 12 yoğum bakım odadı varmış jer odadatv var ama bir odada tv yok o da nana denk gelmişti. Şanssızlık işte bu kadar olur o yüzden duva değil şansa ihtiyacım vardı....
Abdullah Oral...
Sevdal PolatKayıt Tarihi : 15.11.2020 15:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İnsan Posası Yarına Geç Kalmak Şubat yüzünü marta dönerken. Kapımızdaki zemheri'ye rağmen güneş dağların duldasındaki köyümün üzerinden eksik olmuyor. Gün doğumu ile doğada başlayan kuşlarım senfonisini. Saatler ilerledikce yerini köyde derin bir sessizliğe bırakmıştı. Güneş Kocadağ dan hayli yükselmiş balkonun camına dikleştikçe içimizi daha çok ısıtıyordu Güneş sıcaklığı yazdan kalma günler gizlenmiş gibiydi zemherinin içinde. Fındık dallarında yapraklar donurcuklanmaya başlamıştı. Üç beş gün güneşi görünce dallar şımarmış bahçelerde menkşeler ve sarı çicekler Sanki doğada kendi hallerince yarışa girmiş gibiydi. Eşim sabah kahvaltısın hazırlamış bir tepşi üzerinde balkondaki masanın üzerine koydu. Bardaklara çayları doldururken çayın buharı öyle güzel bir koku bırakmıştı ki havada mis gibi kokuyordu. Nasıl da unutmuşuz huzurlu bir çay yudumlamayı çayın buğusunda o anı yaşamayı ne kadar özlemişim...... Yıllardır el kapılarında iş'li, veya iş'siz; yarı aç yarı ağlamaklı, gülümsemelerle kendimiz için yaşamayı düşlerken bile işverenin malını sahiplenmekten geri durmamıştık, evimize evimiz köyümüze köyümüz demeyi uyutup, selin önüne kattığı kütük misali hayatın kör duvarlarına başımızı çarpa çarpa yol aldık yaşamın içinde.. Rüzgar ne yandan eser'ise essin sonbaharda yaprak döküm zamanıydı, bedenlerimiz rüzgarda savrulan yapraklar gibi, hepimiz farklı bir yöne savurup durduk bir ömür, yaşadıklarımdan geriye suyu sıkılmış bedenimin bir tek Posası kalmıştı..... Elimi yüzümü yıkamak için kalktığımda içimdeki yangın ayak tırnaklarımdan ellerimde parmaklarıma kadar uzanan derin bir sızı salıyordu içimde, yaşadıklarımı asla hissettirmiyordım sevdiklerime, hızla lavobaya koştum önce idrarı boşalttım, rahatladım derin bir nefes alarak, sonra elimi yüzümü yıkayıp, yeniden balkonda kahvaltı masasına oturdum. Az önce mis gibi kokan çayın buharı hala asılı duruyordu balkonun havasında, bardağımı alıp çayımı yudumlamaya başladım.. Az sonra köyün bir alt sokağında çalıştırılan pat patın sesi hakim olmuştu havaya, daha sonra köyün içinden hızla geçerek çıkışına doğru yol alıyordu Adem uysalın oğlu salih patpatı götüren. Adem boyundan dolayı köyde kısa bacak lakabı takılmış olsada, köyde herkesin işine koşardı, çocukları ise filinta gibi uzun boyluydu. Kim yardıma çağırsa çocuklar'da hemen koşarlar kimseyi kırmazlar, tertemiz çocuklar, kısa bacak gurbet yollarına düşmek yerine köyde kalmayı tercih etmişti çocukları ünyede okuyorlar okul tatillerinde köye geliyorlar köyde yetişmişlerdi her işi yapıyorlardı... Her yıl fındık ayında topladığımız mahsülü koyacak harman sorunu yaşıyordum Fındık ürümümüz vardı ama fındığı kurutmak için bir harmanımız yoktu. Bu yüzden Eşim ile yukarı havlü dediğimiz bahçede fındık ocaklarını keserek harman yeri yapmıştık. Mayıs' ayına kadar da köyde kalacaktık otuz beş yıl sonra ilk kez köyümde bu kadar uzun kalıyordum bir şeyler yapacak kadar zamanımız vardı Şimdi o harmanın yanına bir oda olsun yapalım diye konuşuyorduk fındıkda harmanda kalıp eve gelip gitmek zor oluyordu. Kayınçım Erol'da köyde idi, kısa bacak ile birlikte çalışıyorlardı, Adem ile konuşma kararı aldık yani namı diğer kısa bacak .. Bir oda diyerek yevmiye usulu çalışması için anlaştık ertesi gün İnşaat başladı önce tabana atılacak beton için zeminin kazma işlemi başladı bir oda yapıp bir köşesi mutfak bir köşeden de dısarı bir tuvalet kapısı koyacaktık Dört metreye altı metre boyunda beton dökülecek iki metre ye dört metre ön balkon olacak 4/4 oda yapılacak bir metresi mutfak ve tuvalet olarak yapılacak Üç metreye dört metre kullanım alanı kalıyordu. Hesabınız buydu. Ordu büyükşehir olunca köyde bir metre kare yer yapsan bili belediyeden izin alma zorunluluğu dayatılınca. Artık köylerde dağlarda muhtar ve aza izni kalkmış köyde bile olsa belediye gelip yaptığın evin ruhsatını çıkarmak zorunlu hale geşmiş habrrsiz yspılan her şeyi belediye gelip yıkıyormuş... Kayınçım Erol ve kısabacak beraber çalışıyorlar. Alt zemin betonu dökeceğimi yeri 7x 7 metre olarak hazırladılar beton geniş olsun daha iyi olur nasılsa pompa gelecek iki metre beton fazla gider, diye beni ikna ettiler.. Ordu büyükşehir olunca köye hiç bir faydası olmazken; hiç gelişmemiş en ücra yerde bile yapı yasağı geçerliydi. Bir oda da olsa inşaat izini almak Yedi bin tl para gerekiyordu yoksa elektirik bile verilmiyordu. Büyükşehir büyük bir külfet olmuştu milletin sırtında...... Önce güneş enerjisiyle elektirik ihtiyacımı gideririm diye düşünürken. Madem izin için para vermek zorundayım o zaman elektirikden yararlanırım güneş enerjisi daha masraflı olacaktı.. Mart kapıda, Mayıs'a inşaatı bitirmeliyiz diye başladık işe. Ben inşaatta çalışanlara 10 çayı götürüyorum. Orada fazla duramıyorum. Ben eve dönünce çalışanlarda kendi işlerine gidiyor. Tam gün vevmiye yazılıyor, sosyal iş ahlakı çöküntüsü her yere bulaşmış olduğuna tanık oluyordum virüs gibi. köyümde ki insan insanları da toplumsal çürümeden payını almış belli. Kendi işini kendin yapamıyorsan. Mutlaka götürü olarak vermek gerekiyormuş; yada çalıştırdığın işçinin başında durmak lazımmış yaşadıkça öğreniyorum; oysa yıllardır verdiğim o sınıf mücadelesine bakıyorum da, insani ahlak çöküntüsü her yere virüs gibi bulaşmış olduğunu öğremiyorum, para her kesin duygularını teslim almış..... Mayıs gelmeden covid19 virüs yasağı geldi.. Artık Ankara'ya dönmek hayal olmuştu, ki zaten hastenenin'de hasta kabulu yasaklanmıştı. İnşaat Bir oda derken bir mutfalk banyo vc ve bir oda ön tarafta koca bir balkon çıkmıştı ortaya. En son çatı çakılana kadar devsm etti işçiler çatı çakıldıkdan sonra. İşçleri bıraktım İnşaatın öylece kalacağını söyledim. İşçiler artık gelmeyecekler çatıya yağmur yalıtım yaptırdıktan sonra böyle bırakacaktık.. Evin çatısı fındık dallarının boyun kadar yüksekti dallarda pürçekler patlamış doğa yeşil elbisesini giydirmişti dallara yerden çiçekler patlamış evin çevresinde harika bir güzellik cennet bahçesi gibi olmuştu.. İnternetten çatı yapıştırma işi yapanları aradım 5 bin 500 tl üstünde çıkacağı söylerken usta. Ben çatıyı 4 bin tl ye daha kaliteli malzeme kullanılarak yapacak bir firma buldum ve yaptırdım. Prostat ameliyatın üzerinden 70 gün geçmiş ama mesanedeki kanserin sızıları belime ve kalçalarıma vuruyor bu yüzden ayaklarımı neredeyse sürükleyerek yürüyordum. Ama inatla ayaklarımo sürüsem bile kendimi işe verdim Önce ustaların eksik bıraktığı duvarların tuğlasını ördüm sonra karşı köyde bir sıva ustası biri ile anlaştım evin içini sıvattım. Sonra diğer yerleri her gün bir saat giderek kendim tamamladım. Talvim yaprakları tükeniyor artık Nisanın sonlarına doğru geliyoruz ki son havavalar birden soğudu, yatakda bile üşümüştük o gece Sabah uyandığımda kırağı yağmış olduğunu gördüm. Erken uyanan doğaya evren içten bir darbe yapılmıştı sanki fındık daşlaronda yer yer yapraklar yanmış yerde çiçekler boyunlarını büşmüş çaresizce yıkılı vermişlerdi dizlerinin üzerlerine... Mayıs ayı içinde yaptığım evin elektrik su işlerini. Yavaş yavaş kenfim yaptım çatının altına izocam döşedim. Kendi halimce gücüm yettiğince eksikleri tamamlamaya çalışıyorum mesanedeki kanserin verdiği sancı çekilmez olsa da kendimi işe vererek duymamaya çalışıyordum. bes dakikada bile İdrar geldiğinde artık sorun olmuyordu, çünkü doğayla baş başaydım. çalışarak bitirdim Mayısı. Korona virüsü ile gelen yasak köyde pek sorun olmuyordu çünkü kimse birbirine yakşaşmıyor köyde de covid19 hastası hiç yoktu. Ağrılı sancılı geçen dört aydan sonra. Ankaradan kızım aradı 12 haziran'da yasaklar kalkıyormuş 14 hazirana muayyene için yeniden gün almıştı. Ankara üniversitesi hastanesinden gün almıştı.... Oğlum sinan çalıştığı iş yerinin aracı ile köye gelerek eşim ve beni ankaraya götürdü.. Hastanede Covit19 tedbiri devam ediyor her odaya bir kişi alındığı için. 26 haziranda hataneye yattım. Mesane içindeki kanser tümörleri temizlenmiş ama doktorlar sonuçdan pek hoşnut değildi Kanser çok kötü huylu olduğunu. Ameliyat sonucuna patoloji raporundan sonra nasıl bir tedavi uygulayacağına karar vereceklerini söylediler. Ameliyat ın iki gün sonra doktorum bizi taburcu edeceğini ve 3 gün sonra hastaneye gelerek sontanın çekileceğini söyleyerek çıkış işlemlerini yaptırabileceğimizi söyleyip odadan çıktı.. Eşim çıkış, işlemlerini yaptırıp geldi hastaneden eve oğlum Sinan'ın iş arkadaşı alıp getirdi. Eve gelmeden eczaneye uğrayıp, ilaçlarımızı almıştık... ***** İlk prostad ameliyatında 22 saat yoğun bakımda kalmıştım. Şimdi yoğun bakımda kalmadan kurtulmuştum. Benide en çok yoğun bakım korkutuyordu, hiç kıpraşmadan sağa sola dönemeden 22 saat duvarda asılı saatin yelkovanı ile birlikte dönüp durmuştum. Hani hep duva'cı olun derlerya hastanedekilere, ben ameliyata girmeden bana şans dileyin diye paylaşım yapmıştım çünki şans bana gülmemeye yeminli gibiydi.. Hastanede 12 yoğum bakım odadı varmış jer odadatv var ama bir odada tv yok o da nana denk gelmişti. Şanssızlık işte bu kadar olur o yüzden duva değil şansa ihtiyacım vardı.... Abdullah Oral...
![Sevdal Polat](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/11/15/oyku-yarina-gec-kalmak-insanposasi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!