TREN GELİR HOŞ GELİR
O gün köyümüzün bir km batısından geçen tren yolu istasyonunda toplanmış, başkentten gelecek treni bekliyorduk. Kimler yoktu ki; Muhtar, köy ihtiyar heyeti, imam, öğretmen, ben
köy eşrafından bakkal, berber, davulcu ibram, zurnacı ökkeş, aktar ve meraklı otuza yakın köylü. Hatta bayrak açılıp, açılmayacağı muhtar ve öğretmen arasında uzun münakaşalara sebep olmuş ve sonunda öğretmenin dediği gibi, gereksiz olduğuna karar verilmişti. Güneşin
tepemizi yaktığı, yaz ortasından bir gündü. Başkentten gelenlere ciddi görünelim diye; muhtar hepimize ceket giydirmişti. Bu kurala öğretmen hariç hepimiz uyduğundan buram, buram terliyor, sanki güneşin altında eriyorduk. Muhtar terini silmek üzere kasketini çıkarıp, mendiliyle başını ovalarken istasyon şefi bize doğru seslendi:
- Muhtar efendi sizin tren on beş dakikalık yolda, makasçıyı makas değiştirmeye gönderdim.
- Sağ ol müdürüm bizde hazırız onları bekliyoruz
Aramızda fısıldaşmalar başlamıştı. Gelen ekipte ana ve çocuk sağlığı uzmanları, doğum kontrol uzman ebeleri olduğu, muhtara gelen telgrafta bildirilmişti ama niçin geldiklerine dair kimsenin en ufak bir fikri yoktu. Bir tek öğretmen bu konuda fikir sahibiydi.
-İki senede yüz haneli köyde yüz seksen yedi bebe doğar, doksan iki düşük olursa bakanlık sebebini araştırır.
Diyordu. trenin düdüğü duyulmaya başladığına göre iki dakika içinde dumanı da görünürdü.
Lokomotif istasyona yavaşlayarak ve yanlarından istim buharlarını salarak girdi. Biz hep birden pencerelere bakarak vagonlara koştururken, davul zurna da “ceddin deden, neslin baban” marşını çalarak arkamızdan geliyordu. Beyaz şapkalarında kırmızı hilal bulunan
iki bayan ve arkalarında, ellerine çanta taşıyan üç erkekle bize doğru yürüyorlardı. Muhtar önde biz arkada hemen yanlarına seğirttik. Kadınlar bizim gurubu görünce, adamların yanlarına geçtiler. Bir yandan da davul zurna yüksek perdeden marş çalmaya devam ediyordu. Gelen ekibin yüzündeki şaşkınlık ifadesi yavaş, yavaş yerini tebessüme bırakırken, muhtar bir el hareketiyle marşa son verdi.
Teker, teker hepimiz gelenlere hoş geldin dedikten sonra başta misafirler olmak üzere
hep beraber köyün otobüsüne doluştuk. Yolda muhtar başkentteki büyüklerimizin hatırını sorarken gelmelerinin sebebini de merak ettiğimizi iletiyordu. Köy meydanın geldiğimizde
kadınlar ve çocuklar otobüsün etrafını çevirdi. Hemen hepsinin ya da büyükçe kızların kucağında birer bebe vardı. Ekip otobüsten inerken bir alkıştır koptu. Muhtar ne kadar el hareketleri yapsa da alkışlar kesilmedi. Köylü başkentten gelenleri, parti büyükleri gibi alkışlamak gerektiğini sanmıştı. Köyün kahvesine geçildi. Beş kişinin önüne masalardan kürsü yapıldı. Biz köylülerde karşılarına sandalyelere oturarak kahveyi doldurduk. Kadın ve çocuklar da dışarı pencerelerin etrafını doldurdular. Önce kır saçlı, ellili yaşlarda gösteren,
diğerlerinin hitabından da şef olduğu belli olan bey, önündeki kağıtlara bakarak konuşmaya başladı.
- Sayın köy ahalisi lütfen beni dikkatlice dinleyin. Biliyorsunuz nüfus planlaması diye
bir şey var. Milletlerin kalkınması buna bağlı. Milli servetin artış yüzdesinden nüfus artış hızı düşülerek kalkınma yüzdesi bulunmaktadır. Önümüzdeki beş yıllık kalkınma planında bu oran yüzde iki buçuğu çekilmiştir. Batıda bu oran yüzde birlerin altına çekilmektedir. Ne yazık ki köyünüzde bu oran son iki yılda maalesef diyorum, yüzde yirmilere doğru tırmanmıştır. Bakanlığımız bu olayın nedenlerini araştırmak ve önlem almak için bizleri görevlendirmiştir.
Şimdi soruyorum sizlere bu köy zengin bir köymüdür?
Biz hep bir ağızdan
- Hayır
- Peki elli dönüm toprağı olan kaç kişi var?
Yine bir ağızdan cevap verdik
- Bir
- Topraktan yılda kaç ürün alıyorsunuz?
- Bir
- Madem anca geçiniyorsunuz bu kadar çocuk yapmanızın sebebi ne?
Biz yine hep bir ağızdan
- Gece üçte geçen trenin düdüğü
- Muhtar ne demek şimdi bu? Trenle nüfus artışının ilgisi ne?
Muhtar şapkasını eline alıp ayağa kalktı ve söylesem mi, söylemesem mi gibisinden hemşirelere doğru baktı. Sonra ekledi.
- Valla beyim trenin makinisti bizim köyden evli. Geçtikçe uzun, uzun düdük çalar. Köylü de gece o saatte uyanır. Kalkmak için çok erken, yatmak için de çok geç. Başka ne yapsın garibim.
Kayıt Tarihi : 20.2.2010 14:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yarışmaya girip derece alamadığım öyküm. görüşlerinize sunulur.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!