Gecenin son demlerinde, kırmızı perdelerini ve kırmızı abajürünü kapatıp usulca kırmızı yatağına uzandı. Aklı hâla o kırmızı dudaklardaydı ve tüm gece onları düşünmüştü. Nereye baksa, kırmızı dudaklar aşağı yukarı hareket ediyordu. Değildi ya, sanki yanındaymış gibi, öylesine ürkek ve çekingen vaziyetteydi ki, sanki kırmızı kırmızı canavarlar üzerine hareket ediyor ve kırmızı dişleriyle onu parçalıyorlardı.
Olamazdı, olmaması gerekirdi. Kırmızı duvarlar arasında, açık kırmızı bir sayfa üstüne koyu kırmızı kalemle “Artık buraya kadar! ” yazmaması gerekirdi. Oysa her şey ne kadar güzel başlamıştı. Tek hayalleri, kırmızı bir evdi; Kırmızı kapı, kırmızı duvarlar, kırmızı masa, kırmızı halılar, kırmızı yatak örtüsü, kırmızı vazolar, kırmızı güller.. Gün gelip hepsine ulaşmışlardı, ulaşmışlardı da, neydi ansızın onu ondan koparan sebepler, anlamıyordu... Aklı bir türlü bunu almıyordu.. Uyuyamadı. Yatağından kalktı, kütüphaneye yürümeye başladı, kırmızı merdivenlerden geçti, kırmızı kitaplığa yaklaştı ve kırmızı ciltli bir kitaba elini uzattı. Kitabın üstünde “Aşk Dediğin Laftır” yazılıydı. Yaklaşık bir ay evvel, Beyoğlu’nun kırmızı kaldırımlarında yürürken ismi Kırmızı olan bir kitapçının raflarında rast gelmişti. İsmi ilginç geldiğinden olsa gerek satın alıp kırmızı ciltlerle dolu kütüphanesine kazandırmıştı. Ama, bir hayli yoğun olduğundan, okuyamamıştı.Konusu neydi,ne anlatırdı, ne düşündürürdü bilmiyordu. Gözbebeklerinin içinde kırmızılar gittikçe artmaktaydı. Esiri olduğu uykusuzluğun içinde uyuyamazdı. Yavaşça kırmızı koltuğuna oturdu ve kırmızı abajürün ışıltısını hafiften açarak okumaya başladı: Bir şehir, evli bir kadın, üniversiteli aşığı ve “kırmızı yatağı”.. Şafak çöktü, güneş kırmızı alevlerini yeryüzüne sundu… Akşam oldu,güneş dünyaya kısa sürelik ayrılışını duyurdu.. Ama, o hâla eline aldığı kitabı okumaya devam ediyordu ve kitabın sürükleyici anlatımı içinde kırmızı düşüncelerde gidip geliyordu.. Kitabı bitirdiğinde, kitabın konusundan esinlenerek yüreğine bıçak gibi bir saplantı düştü; “Acaba aldatılıyor muydu? ..”
Yok, yok olamaz, yapamazdı bunu ona.. Küçük de olsa ihtimal vermiyordu buna. Ama olabilirdi de..Ya öyleyse? .. Koltuğundan bir hışımla fırladığı gibi yatak odasına koşar adımlarla koşar adımlarla ilerledi. Kırmızı dolabı açtı, içinde bir şey bulamadı. Kırmızı kazaklarını, kırmızı gömleklerini, kırmızı paltosunu, kırmızı çoraplarını, kırmızı jartiyerlerini, dolabında ne varsa silip süpürüp gitmişti. Mutfağa gitti, birşeyler bulabilirim umuduyla kırmızı buzdolabının üstüne baktı, bulamadı..Kırmızı tabakların altlarına baktı, bulamadı. Kırmızı masanın gizli bölgesini aradı,yine bulamadı.. Son çare olarak banyoya gitti. Geçen haftasonu, beraber gittikleri tatilde yanlarına aldıkları kırmızı bavulu gördü. Bavulu açtı, açmasıyla gözlerini biraz daha açması bir oldu. Bavulun içinde küçük bölmede bir resim saklıydı, senelerdir beraber kırmızı bir dünya kurmak istediği aşkını, sevdiğini, birtanesini, sarışın, sarılar içinde bir başkasıyla görüyordu. Daha fazla dayanamadı ve resmi, kırmızı alevler arasına gömdü.
Çaresizlik içinde bir o yana,bir bu yana yürümeye başladı.Çareyi evden dışarıya adımını atmakta buldu.Kırmızı dış kapıdan kırmızı ayakkabılarını giyerek çıktı. Kırmızı çiçeklerle dolu bahçesinden ilerleyerek geçti ve kırmızı arabasının kapısını açtı. Arabayla güneye doğru hareket etmeye başladı. Yol üzerinde gördüğü kırmızı kiremitler, kırmızı tabelalar, kırmızı giysili insanlar, kısaca kırmızıya dair ne varsa her şey, onu ona hatırlatıyordu.Onu çok seviyordu, onun onu sevmemesine veya böylesi aldatmasına imkan vermiyordu. Ve bu durumu kabullenemiyordu. Tüm bu düşünceler arasında karşıdan gelen kırmızı kamyonu fark edemedi..
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
her taraf kırmızı oldu yav...)))
esen kalın saygılar
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta