Emercesine derin derin, son bir nefes çektikten sonra, izmariti kaldırımda ayağıyla kayboluncaya kadar ezdi. Gökyüzünde insanı rahatsız eden temmuz güneşi; yaptığı işten zevk alıp, sırıtıyor gibi geliyordu adama. Sağ elinin tersiyle alnında tomurcuklanan terini sildi. Soğuk bir bira olsa; nasıl da içilir diye geçirdi içinden. Dış görünüşü traşlı yüzü, hafif kırlaşmış, gür kara saçları ile yaşının kırktan fazla olmadığını gösteriyordu. Elbiseleri yıpran-mış ama temiz ve ütülüydü. Masa işi yaptığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Elleri pantolonunun cebinde vitrinlere bakarak; salına salına yürümeye başladı. İçinden bazı hesaplar yapan, dalgın insanlar gibi sağa-sola çarpmaya başlayınca, kendini toparladı. Bir kahveden içeri girip, köşelerde sakin bir yerde bir masaya çöktü ve garsona bir çay getirmesini söylerken (nalet) sigarasından,ölüme bir adım daha yaklaştıran birini yaktı. Gelen çayı karıştırırken dumanı da burnundan üflüyor diğer yandan düşünüyordu.
.Biyopsi sonuçları hiç iç açıcı değil aksine karartıcıydı. Ciğerinden alınan parça, urun habis olduğunu söylüyordu. Raporu ceketin iç cebinden çıkartıp; zarfı itinayla açıp; raporu belki yüzüncü defa dikkatle okudu. Her seferinde içinden daha önce yanlış okumuş olmak için dua ediyordu. Ama maalesef yüz birinci de; diğer yüz okumanın aynısıydı. Temmuz ayında; kapalı bir mekan da; soğuk soğuk terlediğini fark etti. Artık yol ayrımına geldiğini hissediyordu. Ya kendini, bu pis hastalığın pençelerine teslim edip; ölümü bekleyecek ya da hayata daha sıkı tutunup, içinde pozitif duygular büyütecekti. “Allahtan geride yalnız bırakacak kimsem yok” diye geçirdi aklından. Onların mesuliyeti daha ağır basardı, benim sonumdan. Doktorun dediğini yaptı, önce sigara paketini çöpe atarken bir daha içmeyeceğine kesin emindi. Şimdiye kadar, kendi egosunu tatmin etmek için yaşamıştı; artık her kese faydalı olmak için yaşamaya kesin kararlıydı. Bunun da kendini sevmek, kendinle barışık olmaktan geçtiğinin bilincine varmış olarak; yaşama yeniden başlayacaktı sıfırdan.
Ölüm hiçte korkulacak bir olgu değildi. Zaten doğarken ölümle beraber gelmiyor muyduk Dünyaya? Bir yerlerde okumuştu; eski yunanda bir filozof şöyle demişti: “ Ölümden korkmaya hiç neden yok çünkü; biz yaşarken o yok. O geldiğinde de biz yokuz.”
Sivil toplum kuruluşlarından çalışması uygun olanları düşündü. Sağlık kuruluşlarında görev alması daha uygun olurdu; hem de onlara örnek bile olurdu. Mesaiden artan zamanlarını topluma, faydalı olmaya adamayı düşündü. İyi şeyler düşündükçe içi içine sığmaz olmuş, bir tür sevinç dalgasına yakalanmıştı. Çayın parasını garsona öderken; bir eliyle de raporu iç cebine yerleştirip kahveden caddeye çıktı. Eve yürüyerek gitmeye karar verdi; yorulursa bir dolmuşa binerdi. Belki on beş yıldır bu kadar yol yürümeyi düşünmemişti. İnsanların arasında olmak, yaşam duygusunu ateşliyordu Daire de Muhasebe memuru Hasibe hanım geldi, aniden gözlerinin önüne; dar eteği ve dolgun göğüsleriyle. İri ve kara gözleriyle manalı manalı bakışı ve maaş alırken ki imalı sırıtışı ile karşısındaydı. Iskaladığı bir konu, şimdi bu hasta zamanın da; niye kendini ısrarla hatırlatmaya çalışıyordu? Bilinçaltının derinliklerine atılmış, bastırılmış bir konu kendi egosu tarafından mı hortlatılıyordu. Yoksa benim evliliği düşünme zamanım geldi mi? Hastalığımı saklamam dürüslük olmaz diye düşünmeye devam etti. Hem yürüyor hem düşünüyordu ki; kolunda bir çiçek sepetiyle bir Çingene, yolunu kesti ve çiçek satmak için laf kalabalığına başladı. Adam elini cebine attı ve bir demet karanfil aldı. Hasibe hanımı düşünürken; çiçek hayalindeki manzaranın tamamla-
yıcısı olmuştu. İçgüdüsel olarak aldığı karanfilleri derin derin koklarken; aklından Hasibe hanımı geçiriyordu. Evin, bir sürü eşyası yenilenmek isterdi; evlilik düşünülürse. Kız isteyecek kimsem de yok, bana kız vermezler. Acaba daire müdürüne söylesem kabul eder mi? Beni takdir etmişti; işe erken geldiğim için. Ama bir kere de kızmıştı; sarhoş geldiğim için. Ben niye kendi kendime gelin güvey oluyorum ki; daha ortada fol yok, yumurta yok.
Diye mırıldandı. Hayata iyi bir başlangıç yaptığını düşündü.
Aslında; her şeyi o lanet sigaraya borçluydu. Ölümcül bir hastalığa yakalanmasa sigarayı bırakmayacak, sağlık derneklerinde çalışmayacak, Hasibe hanımı hatırlamayacaktı bile. Hayatını karartan sigaranın, böyle faydaları da olmuştu Elinde çiçek, kafasında mutluluk hayalleri, farkında olmadan bir taksi çevirdi ve bekar evinin adresini verdi. Taksi hızla, hayallerini soğutmadan evine taşıdı.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Konu ilginç. Akıcı, sıkılmadan okudum. Tebrik ediyorum. Selamlarımla...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta