Kız yurdunun önü panayır yerine dönmüştü. Herkes oraya toplanmış, şaşkınlık içinde beyaz bir atın üzerindeki avaz avaz bağıran genç adama bakıyorlardı. Merak edip yaklaştığımda atın üzerindeki adamın bizim sınıftan Halis olduğunu anladım. Ben de şaşırmıştım Halis’in haline. Halis deli gibi:“Sibel, sana aşkımı ispat etmek için işte beyaz at üzerine kapına geldim ve sana bir daha aşkımı ilan ediyorum. Beni kabul ediyor musun? ” diye bağırıyordu. Derken yurdun ikinci katındaki bir pencereden öfke dolu ve ağlamaklı bir kız sesi duyuldu. Başımı kaldırdığımda yine bizim sınıftan Sibel olduğunu anladım. Sibel perişan bir halde: “Aptal, beni rezil ettin. Ben sana bir daha beni rahatsız etme demedi mi? Senin gibi bir delinin nesini kabul edecekmişim? Defol şuradan! ” diye haykırıyordu.
Birden bir kahkaha tufanı başladı ki kızcağız utancından ağlayarak pencereyi kapatıp içeri girdi.
Atın üzerindeki Halis ise düştüğü gülünç durum karşısında etrafına bön bön bakmaktaydı. Nefesi daralmış, adeta boğulur gibi olmuştu. Kalbi hırsından küt küt atıyordu. Bu duruma gülenlerin başında bizim arkadaşlardan iki üç kişi vardı. Halis onlara yönelerek “Allah belanızı versin şerefsizler” diye bağırarak atını hızla şehre doğru sürdü. Çıldırmış gibiydi sanki…
Kahkahayla gülenlerden Hayri atıyla yurdun dışına dörtnala çıkan Halis’in peşinden koşarak:
“Nereye gidiyorsun Halis, gel buraya. Şaka yaptık şunun şurasında. Arabacı burada seni bekliyor” diye bağırıyordu. İşte o an arabacı olduğu anlaşılan adam Hayri’yi yakasından yakaladı ve:
“Şerefsiz herif, insan arkadaşının sevgisi ile alay eder mi? Adam kafayı yedi. Sizin yaptığınız bu eşek şakası” Diye bağırarak adamın suratına yumruğu geçirdi.
Bir anda ortalık karışmıştı. Arabacı ile bu kez Halis’i tanıyanlar beraber olmuş en önde gülen Hayri ve diğer üç arkadaşını kovalıyorlar, peşlerinden küfürler yağdırıyorlardı.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,