Oxford vardı da biz okumadık mı? Aforizma tanısal sözü, genel bir toplumsal politikaları eleştirme olaraktan, toplumların kadersi ve özgürlüksü yapısını belirlemesi açısından; olabildiğince gerçekçi ve tesbiti, bir yaklaşımdır. Neki, kişi bazlı eksiklik ve davranışlarınızı olumlamaya bir açıklama da yaparsınız. İşte o zaman durumunuzu açıklama ve halinizi mazeretli kılma bağlamında kendimize, dayanak temel söz yapmayı düşünürüz.
Oxford vardı da biz okumadık mı! Bu söz, toplumdaki yapısallığı açıklamada gösterdiği yansıma belirmesi kadar, kişisel eksiklerimizi haklı kılışın da savunmasını, aynı doğrulukta sürdürür değildir.
Özgürlük ve kader, birbirine bağlı, birbirini açıklar sözcüklerdir. Özgürlük toplumsal gücün bir var ediş belirmesidir. Toplumun bu belirmesi; okul, hastahane, laboratuvar ortamı, yol olarak sizden önce sizin çevrenizde gerektirilmişse; okumak, tedavi olmak, laborant olmak sizin zorunlu kaderinizdir. Özgürleşmeniz, kader olarak gerçekleşir. Kaderiniz de sizden önceki gerektirilmiş bir olanağın, yani özgürlüğün şimdi kazaen kullanımı olur çıkar
Böylece özgürlük ve kader nüans farklarının orjinden bütünler açı yansıması nisbetinde ayrılarak, kendi açısal tarama alanını; birbirini aynı orjinin açı yapan ışınları gibi destekler, yol aldıkça genişletirler. Şimdi özgürlük olarak var edilen, zaman geçince sizden sonraya olanak, kader olarak doğmaktadır.
Bir kere hem özgürlük hem kader; ikiside doğuştan gelen yeteneklerinizle kullanımlıdırlar.
İkiside toplumsal emekle var edilen bir olanağın, halka yansıtılan kullanım tezahürüdür.
Yine ikisininde kullanım etkinliği sizin iç dış şartlarla uygun oluşunuzla, toplumsal emeğin sizi bunlarla karşılaştırması dış şartı ile, belirlenen bir sonuçlanmadır.
Özgürlük ve kader bütünler açının bir ortak kenarının, birbirinin açı alanına değinmesi ile alan ilişkilenme değiş tokuşuna girişip geçişirler, iki alanıda denetlerler.
Toplumun politik siyasası, toplumun üreten, kişi ve halkı özgürleştiren, bunları kullandırtma olanağı halinde (kaderle) halkı karşılaştırtarak halkın kullanım kaderini belirlemede etkindir Toplumun politik siyasası, bilinçli sorumlu ve sorunludur. Yine politika, toplumsal yararın aciliyet ve proğramlamasını tutturamamaktan dolayı da sorunludur. Toplumsal kaderimiz olumlu Ya da olumsuz olarak belirmektedir.
Şimdi bu ortaya konan tez savunmaları, bir örnek üzerinde yürütelim. Örneğin okul gibi fiziki aracı, eğitim gibi toplumsal soyut emeği ve bunun öğretimini toplumlar var ederler. Eğitim özgürlüğünü ve eğitimin alt yapısını ve eğitimin üst yapısının gerçeklenmesindeki üslenmeyi yine toplumlarımız yapar. Bu toplumun sürdürdürdüğü bir sorum yükümlülüktür.
Toplumumuzun sorum yüküm görev, işdeşleşmesini siyasi politikaların farklı anlayışlarıyla, ama temel ilkeler etrafında sistemleşen, eklem ve çıkarmalarıyla sağlanır. Bu politikalar, eğitim öğretimin fiziki şartlarını ve üst kadro şartlarını, ülke geneline yaygın olarak dağıtıp dağıtamamakla; toplumun sorunsalını da oluştururlar. Yani “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” sorunlu şartını, kötü politikalar sağlarlar.
Toplumumuzun ürettiği ürünler, bizim bir özgürlük kullanım seçenek alanımızı belirler. Yani toplum bizim eğitim öğretim fiziki ve altyapı metaryal koşullarımızı üretip olanaklı kılmışsa sizin seçenekli bir eğitim öğretim talap etme ve gerçekleştirme özgürlüğünüz vardır. Yani toplumsal var kılış olan özgürlük, sizin iç ve dış şart uygunluğunuzla seçenekleşip, yararcı kullanımınızla gerçekleşen özgürleşen kaderdir.
Mozart gibi bir iç şart yeteneğiniz, doğduğunuz çevrenin müzik şartlarının davulcu olması ile Mozart değilde iyi bir davulcu olmak kaderiniz ve özgürlüğünüz olacaktır. Mozart olmak için Viyana gibi bir çevrede doğmanız gerekecektir. Yaşam sizi kadere doğdurmaz, yaşam sadece sizin doğmanızı hazırlar, siz de sadece doğarsınız. Çünkü yaşam sizin Mozart Ya da başak bir şey olmanızı hedeflemez. Yani buğday illa un olmak için doğmaz.
Siyasi politikaların akameti, eğitim öğretim olanağını, toplumun belli yerlerine götürememiş olmasıdır. Sizin eğitim özgürlüğünü kullanma Ya da kullanamama kaderinizi belirler. Okulu olmayan, zor çevre şartlarının sürdüğü bir yerde doğmak, zorunlu olarak sizin okuyamama kader ortamına doğmanız olmaktadır.
Yani okuyamamak sizin zorunlu, hatta bilinçli bir kaderinizdir. Bu bağlamda halkın doğal çevresinde “”Oxford'un”” varlığı, ideolojik olarak zorunlu tutulmalıdır. Oxford'u var etmek bir toplumsal şart ve gerekliliktir.
Bu açıdan bakınca, “”Oxford'un olmadığını söylemek”” kişisel olarak sizin haklılık ve kabule şayan bir masuniyet durumunuzu da zorunlu eder.
İçine doğdurulduğunuz toplumsal olanakların, eşitsiz dağtılması Ya da hiç dağılmaması keyfiyeti kadar da belirleyici olan şudur: bir özgürlük ve kaderin kullanılmasında sizin iç ve dış koşullarınızın denk gelmesi şartı da vardır. Örneğin oxford olan her yerdeki, insanlar da Oxford'lu değildir, yani Oxford'lu da, Oxford'da okumamıştır.
Bunun nedeni akıl ve ruhsağlığı gibi iç yeteneklerinizin bu eğitimi almanıza engel teşkil etmesidir. Yine ha keza parasızlıkta bu kabildendir. Parasızlık sizin iç şartınız toplumun da size dış şartıdır. Bölgenizdeki okulun olup olmaması da, yani sizin içine doğduğunuz ortamda, okulla karşılaşmanız, veya karşılaşamamanız da dış şarttır.Yani dış belirlenimdir.
İç ve dış şartlar uygunca karşılaştığı zaman bu özgürlüğü kullanmak, sizin eğitimli olmak kaderinizi belirler. Bu ilke boyunca bakılınca Oxford sizin dışınızda bir belirlemedir. Mesele toplumundur. İçşartların biyolojik yanı sizin elinizde değildir. Ekonomik yanı, toplumun gelir bölüşüm ve refah dağıtım sorunsalıdır.
Kişiler doğdukları ortamdan ayrılıp, iç koşulların uygunluğunu taşıdığı halde, çok iyide ekonomik koşullara sahip olurlar. Bu durumda “”Oxford'un”” varlığı yokluğu onlar için söz konusu değildir. İlerlemiş yaşta dahi olsalar Oxford'lu olmayı sürdürür olması gerekirdi. Böyle bir olanaklı kişi için artık; Oxford vardı da, biz mi okumadık? söylemi bir haklılık olmayıp, demogoji olmanın zaman zemin düzlemine kayar. Bu hal, zaafını mazeret yerine bahanaye sığınarak saklamaktır!
Örneğin Kemal Sunal hayli ilerlemiş yaşına rağmen, ölümünden Birkaç yıl önce Oxford eğitimini (üniversiteyi) uzun bir süreç içinde tamamlamıştı. Çünkü kendi iç koşul belirlenim uygunluğu, eğer diğer dış koşul burada yoksada, bir başka yerdeki eğitim olanaklılığını kendisine reva görüp buldurtmuştu. “”Oxford vardı da biz okumadık mı? ”” deyip durumu kanıksamanın vaz geçmesi içine düşmemiştir.
Bu tür mantıklar bir tuvalet makyaj malzemesini kullanmak istediğinde, bu malzemelerin ülkemizde bulunmamasına rağmen, o kişiler bunları Dünya'nın her yerinde; yasal Ya da illeğal yollarla sağlayabilmekteler. iş eğitim yükümüne geldiğinde, pas geçebilmektedirler.
Bu açıdanda bakınca: “”Oxford vardı da, biz okumadık mı? ”” söylemi sürdürülebilir bir kişi mazereti olmaktan çıkıp, bahanesel, kişisel zayıflık politikasına dönüşmektedir.
Toplumun özgürleştiren üretken emeği, sizin halk yaşam alanınıza yayıldıkça özgürleşmek kaderiniz olmaktadır. Kaderiniz gerçekleştikçe de özgürleşirsiniz. Bunlar, kimi durumlarda toplum ve halk olarak birbirinin alanını kulalanmaktır. Bu iki alanın kullanılışında iç ve dış şartlarının sınırlanıp, belirlenir olduğu da, asla gözden kaçırılıp, unutulmamalıdır.
Kendi iç koşullarınız, dış şartlarla, zamanında karşılaşmayabilir. Bu durum sizin kusurunuz değildir. Ne var ki, kendinize özgü, iç şartınız tam olduğu halde, hele eğitim gibi zamana bağlı olmayan bir olguyu, şartlarınız olgunlaştığında, iç dış koşulları buluşturup, kaderinizi (okumanızı) hala gerçekleştirmiyorsanız, yerine getirmiyor iseniz, bu da sizin bahanenizdir. Yani bunu içsinip özümsememişsinizdir.
Bu vakitte; Oxford vardı da, biz okumadık mı? Demesi bir toplum sorunsalını ifade eder olmaktan çok, kişisel üşenmelerinizle durumu ve günü kurtartan bir kurnazca bahane ve yüzeysellik olmaktadır. İlerlemiş yaşlarda, bu tür özümseme ve içine sindirmede, bireysel azimin de önemli rolünün olduğu unutulmamalıdır. Bu da söylenen sözün doğruluğundan çok, söyleyenin kendisinin bu sözle zamanca uyuşur olmaması ve söyleyenin aydın oluşunun düşünmeyi ketletir oluşu doğrultusunda, sözü ifade eder oluşu çok önemlidir.
Sonuç: Yukarıdaki söz toplumsal gerçekçiliğin çarpık yanını anlatan çok iyi bir belirlemedir. Ancak, bu söz kişisel belirleme bağlamında kullanılırsa çoğu zaman bahane olmaya giden bir pranga olabilmektedir. Bu, çok etkili olarak, aydın gruplarca, kişisel bazda kullanılan bir söz olan yanılsatmacadır.
Eğitimli olma, bir hak temini ve bir toplumsal olanaklılığın özgürleşme gerçeklenmesidir. Özgürlüğü gerçekleştirirken, kaderinizle karşılaşırsınız. Kaderiniz iyi işlemeyen toplumların politikasızlığıdır. Bu tamamen sizin dışınızda, biyolojik ve toplumsal belirleniştir. Yani sizin toplumca ailece iç dış özgürleştirme olanak şartlarıyla buluşturulamamanızdır.
Kişi zamanla kaderine muktedir olmayı bilir ve bulur. Kader, özgürlük, hak gibi kavramlar birbirine bağlı, birbirini gerektiren, toplumsal üretiş ve paylaşımın zorunlu sonuçsal yansıma belirmesidir. İnsanın öznel ve nesnel eğitim etkinliği, politik siyasetlerle, belirlenir. Özgürlük ve kader toplumsal ittifaklarla değiştirilir ideolojik yazgılardır.
04.03.2009
Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 16.3.2009 13:58:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/03/16/oxford-vardi-da.jpg)
''Artık gardınızı alsanız iyi olur,dedi kalbim/Yeni bir başlangıç için...''
Değerli Dostum KAYA'nın özenle kaleme aldığı bu kroniğini dikkatlice okudum.
Yaşama değgin başat sırada gelen iki koşut konuyu; yazgı ve özgürlüğü karşılaştırmalı değerlendiriyor.
Yaşamsal olguları 'plastik düşler dünyasının eşiğinde' ama ayrık coğrafyalarda gezinen ruhlara göre görecelendirmek gerekiyor gibime geliyor.
Örnekçe,toplumsal kalkınmışlığın yükseklerde olduğu Avrupa köylüsüyle,kara sabana koşllanmış yazgısı değişmeyen insanlarımızı eşleştirmek ve aynı özgürlüklerden yararlanıyor olmasını sağlamak olanaklı değildir.
Bence ,sistem sorunudur bu olgular..Üretim ilişkilerinin niteliğine ve niceliğine göre de değişiklik gösterir.
Mozart'ın yaşadığı yüzyılda,Viyana kenti insanları ve İtalya halkı,Sanatçı'nın özgürlüğüne ,üretimlerine ,seçimlerine itibar etmiyordu.Yokluk ve yoksulluk içinde bir yazgıyı tamamladı Mozart.
Şimdi Viyana sokaklarında klavsen sesleri kesilmiyor.
Bir yazgıyı sürünerek tamamlamaya zorunlu kılınan Mozart'ın ülkesine truzm getirisi olağanüstü büyüktür.
Oxford'lar olabilseydi bu ülkede keşke..Bilimden herkes nasiplenebilseydi.Özgür üretim,eşti gelir dağılımı olabilseydi...
Nice ters giden yazgıların değiştiğini kanıksardık şimdi.
Metindeki ana saptamalara katılıyor ve bu ksa saptamalarımı düşüncelerin akışına eklenti olarak sunuyorum.
Sayın KAYA Dostumu İnsan,yaşam,us,bilgi,eylemlerimiz... gibi seçici ve gerçekten yük taşıyıcı konularda öznel / nesnel çıkışlar yapmasından dolayı kutluyorum.
TÜM YORUMLAR (1)