Otuz İki
bu şehre sabahı çöpçüler getiriyor
dayanılmaz gümbürtülerle bırakıp gidiyorlar
ben tren raylarının bittiği yere dayıyorum ayak bileklerimi
boyumca yolum
haybeden son
fuzuli bir kaç durak
bir cikletten bile çıkabilir acı
eşantiyon
arabesk bir şarkının nakaratında kuşlara kanat takıyor hayat
susuyorum
arsız bir devin ayak ucuyla oynadığı çakıl taşı kıvamında
üç kere sektiğim denize haydeee diye batıyorum
bir gece yüreğimi ateşe veriyorlar, ellerimi suya
haydaaa
hesabın sığmadığı defterlere dışımın içime kaçışını geçiyorum o ara
bir hücre duvarı gibi sarmalıyor hayat etimi
aklımı içeride tutayım derken
bir panayır
bir kervan
bir kalabalık pazar yeri
'mumlara fitil olmak için yaratılmış bütün iplerimi sıkı tut denge'
der gibi bakakalıyorum kendime
gülüyorum
sonra nasırıma dadanıyor bir sivrisinek
beni taş sanıyor haliyle
ölüme en müsait yanlarımla dokunuyorum hayata
en yumuşak yerlerimden soyunuyorum
en çıplak hallerimden yakalanıyorum güçsüzlüğüme
öldüm demeye utanıyorum aynalara
bu yüzden ne kadar failim varsa meçhul
ne kadar meçhulum varsa fail
sonra diyorum
küçük bir ihtimalim nasıl olsa
ve bütün ihtimal hesaplarında aynı cepte durur
hoşça kal ve merhaba
mış sonra
mışım
mışlar sonra
resepsiyonistle tek ortak noktamız bir numara
Kalemimin EşkâliKayıt Tarihi : 30.4.2010 22:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!