Herkesin hayatı kadar benim hayatımda.
Güneşin karanlıkları hapsettiği bir yolculuk bu.
Aşk dediğin katıksız içki.
Zembereği kırılmış zamanın zehri bu damarlarında gezinen.
Havalandırmanın voltasında kaybedilen adımların, esir düşüncelerinde; ayyuka çıkmış bir pişmanlıktır Aşk...
Ya san-dığın-dır.
Ben bu gün bir maviyi esir aldım bulutlarımı çaldı diye. Ve sırf bu sebepten dolayıda esaretini gölgede bıraktım. Kendi alacaklarıma mahsuben; hayatın gün görmemiş saatlerini alıkoydum aklımın hücrelerinde. Ve neyi esir aldıysam; inan ki onun esiri oldum.
Gün görmemiş günahların mabedinde yas oldum aktım, duman olup tüt-tüm soluksuz bacalarında çatısı olmayan evlerin.
Ya yardan geç, ya serden derler ya hani; ben her şeyden vazgeçtim. Ben daha kendi günahlarımın hesabını veremezken, senin azaplarının bedelini ödedim.
Serserisiyim gönlümün.
Bir sır küpü kadar sadık ve masumane aslında duygularım. Bir kitabın satırları kadar edep,
Bir şiirin dizeleri kadar da; yalnızlık yüklüyüm.
Şişelerini biriktirdiğim berduşluğumun; beşinci yıl dönümü bugün.
Adını bile koymaktan çekindiğim, dip dibe uykuların açık adresindeyim. Gözlerim hala şiş, boğazım hala düğüm. Yakası bağrı sökülmüş cümlelerin azılı katiliyim.
İşte o vakit bir şeyi anımsarsın! Secde eden ağaçlar gelir aklına. Rükusu olmak istersin de belin bükülmez hani. El açıp af dilersin de, dilin dönmez. Dillere pelesenk olmuş bir mucizedir "Son Nefes"....
Sen, her sözünde yetim bıraktığın bir sırdan söz ediyorsun ya !
O sırrı, sahibine verme zamanı gelmedi mi ?
Neyin var neyin yok değil ! Bir tek canın var şimdi.....
Çok mutsuz olabilirsin. Çok acı çekebilirsin. Mahvolabilirsin. Her şeyini kaybetmiş olabilirsin. Hüngür hüngür ağlıyor olabilirsin. Ölmek istiyor olabilirsin sen ne yaşarsan yaşa; Ne kar yağmaktan vazgeçer ne de yağmur diner.
Hayat kendine gelmeni beklemeden akar gider ve zaman seni asla durup da beklemez. Sen ne kadar gözyaşı dökersen dök bir yerde insanlar kıskanılacasına mutlu olmaya gülmeye hatta kahkaha atmaya devam eder.
Yani; Çektiğin acıları en derin sen hissedersin. Ve onların verdiği zarar yetmiyormuşçasına kendini öldüresiye hırpalarsın.
Ben suskundum. Sen la-li. Arz'a kucak açıyorsun şimdi. Kurtuluş sanıyorsun ya; ümidi! Tuttuğun her el, attığın her imza benim. Sen ayrılık dersin, ben kader. Asr-ı Saadet zincirinde kopan fırtına benim...
Ay güneşe aşkını itiraf edeceği zaman, gecenin en zifiri anını seçermiş gerçek yüzüm görülmesin diye. Ama ihaneti de o gecenin sabahına saklarmış hep. Ay gitti diye; güneş doğmaktan asla vazgeçmezmiş.
Siz siz olun!
Her ne yaşarsanız yaşayın; yeni güne, yeni umutlarla doğmaktan vazgeçmeyin. Kendi kendinize gebe kalıp; Mahreminize ebe olun.
Asla ay ışığına aldanmayın...
Bugün; hiç yaprak dökülmemiş sanki hüzün ağacının dalından, düşmemiş toprağın bağrına. Henüz akıl edilmemiş, daha önce hiç söylenmemiş bir söz olur kurudukça dalında.
Ne mağrifet ol, ne mahir derler ya hani;
Sen arif ol, gerisi zaten kafi.
İçimde kopan şeyin adı fırtına değil; adaleti adamlık sanan çeyrek asırlık bir aptalın, ayakkabısının ipine bile yürürken basamayan tek düze sarhoşluğun; kan donduran bir çift göze aldandığı; sükutu esbap bilen bir yaratığım. Can havliyle yaratılmış gibiyim. Bir şeylerim, bir yerlerim eksik gibi hep...
Gökyüzüne atılan her taş mahkumdur elbet toprakla kavuşmaya.
Mutluluk; bir kuşun kanatlarına ümit bağlamak değil. O taşın yere düşeceğini bilerek savurmaktır...
Mutluluğun kıymetini, mutsuz olursan bilirsin ancak. Demem o ki; o taşı atmadan sen bir kere daha düşün. Düşün-ki; taşınacak vaktin olsun...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!