sıralanmış meşaleler daha çok karanlık
engizisyon kokulu mahzenler.
ben zaten hükmüme uzatmışım boynumu
kıldan ince
ama tuğla, harç ve çelik dokulu .
belki bir yıldırım düşer şimdi gökyüzüne.
aydınlık olur saklanır bulutlar
ağlar, yürek kokulu.
üç şövalyelik bir düello işte bu.
sensin biri, en güzel renklerde açılan saçları
diğeri ben,
ortada perçinli zamanın ağır çanları
ve herkes ne kadar işte
vahşi ve kanatsız,
sevmiyor bile hiçbirisi kuşları
biz saltanattan yana olduk, gönlümüzce
ama yalınayaktık,
ama uzak birbirinden
ama her şeye rağmen dürüstçe.
boşa örüyordu ötekiler
hiç kimsenin asla ısınamayacağı kazakları
kendilerinin bile.
tanıyamadıkları bir sevdaydı
boğazını kestikleri
işte duvarlar yıkılıyordu
ne yazık, giyotin keskin ve kan rengiydi
ucundan; bize ait, başkalarına hep yabancı
karanlık acılar damlıyordu.
Kayıt Tarihi : 25.2.2007 02:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
fransız ihtilalinin hemen sonrasında hanedan üyelerinin kafaları giyotin sehpalarında kesilirken ihtilal yanlısı kimi kadınlar idam sehpasının yanında oturup kazak örerlermiş ve bunlara o dönem “tricoteuse” denirmiş. bu kelime sonradan fransızca da tricotage, türkçe ve tüm dünya ticaret dillerinde de trikotaj diye karşılık bulmuş. yani bildiğimiz örme ürünlerin, şık ve koruyucu kazakların, masum hırkaların marka isminin karşılığında yukarıdaki kısa fakat dehşetli öykünün isim babalığı var. geride o hepimizin düşleyebileceği fransız İhtilali kompozisyonları, barut kokusu, duman, çığlıklar, Yıkıldı yıkılacak bastille, 1789 ve her şey. sonra giyotin sehpaları, bir düğümün en ince noktasına ucu en keskin bıçakla indirilen darbeler, kopan kelleler, akan kanlar ve bu manzarayı umursamaz ve belli ki gizli bir hazzın tebessümüyle oturdukları yerden izlerken kazak ören kadınlar. her ne kadar şiirin aşk kokan teması ile doğrudan ilintili olmasa belki üç şövalyelik düellonun taraflarından birisidirler kimbilir
TÜM YORUMLAR (1)