Senin durakların benim yolumun üzerindeydi
otobüslerin benim güzergahımdan geçerdi
seneler seneler öncesiydi
günlerden Cumartesi
izlediğimiz savaş filmiydi siyah beyaz
bütün ışıklar sönüktü
gecenin bi vakti
kör karanlıkta
sana doğru yola çıktım
bu şehirden de kendimden de sana göç ettim
çıktım yola sana geliyordum
ücra bir kasabanın ücra istasyonundan kalktı trenim
düdük sesi geceyi baştan sona yırttı
oysa ben
gizlenerek sessiz sedasız bu şehirden ve
ve kendimden kaçmak istiyordum
her bir köşesinde ne çok şey vardı
senden
konakladığım kasabaların köylerin
sana kendim diyorum
yapışık yaralı yüreklerimizle ben sendim
sense ben
kendimden göç ettim
kelimelere haber saldım göçmeden önce
dedim ki
hece hece
her gece
kulaklarına fısıldayın onu sevdiğimi
orta şekerli kahvem
her ruh halinde
göz rengi değişenim
kulağına fısıldanırsa belki unutmazsın
seni ne çok sevdiğimi
artık cümlelerden de uzağım şimdi
kısaca iki kelime yetiyor seni seviyorum demeye
seni seviyorum
benim orta şekerli kahvem
uykuyu da kendime yasakladım haram ettim
haram olsun uyku bana
seninle birlikteliğin saatlerini çalıyorum diye
suçlu ilan ettim beni
kendime kahrettim vazgeçtim benden
ah kendim dedim
bir daha asla
asla olmaz
beni benden vazgeçirdim demek istedim
senden vazgeçer miyim hiç
çünkü senin adın
bundan böyle kendim
caanım efendim
inan inan ki seni hafsalanın almayacağı kadar
dünya kadar seviyorum
yollarda telgrafın telleri vardı
kuşlar konmuştu
buz gibiydi hava
belki de kuşlar donmuştu
evlerin bacalarında da duman
bu iyiydi herkes ölmemişti
bu dumanlar hayat belirtisiydi
akşam güneşiyle şehir yanıyordu
hala savaş devam ediyormuş gibi korku içindeydim
her evin ocak başına
ya da kor kor ateşleriyle külleriyle
içimi ısıtan bir mangal başına
seni oturtuyordum
ve orta şekerli kahve pişiriyordun bana
ani bir kararla tutup elini
hadi dedim taşadursun kahve
hadi gidelim
kavrayıp belinden göç ettik birlikte yeniden
göç ettik birlikte kendimle kendim
süzülüverdik gök yüzüne
kuşlar konmuştu telgrafın tellerine
bir göğe baktım
bir gözlerine
en maviydi senin gözlerin
hülyalardan ayrıldığımda
sinemanın en arka sıralarının birinde elin ellerimdeydi
izlediğimiz siyah beyaz bir savaş filmiydi
göç üstüne
güç ve güçler üstüne
29/Ekim/2011/Cumartesi/Bodrum
Yüksel Nimet ApelKayıt Tarihi : 29.10.2011 12:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Cumhuriyet bayramımız nicelerine dileklerimle herkese kutlu olsun Yaşasın cumhuriyet... Piyanist filmini izleyenler vardır, ne kadar etkileyici unutulmayan bir filmdir. Er rain'i kurtarmak, bir çok amerikan savaş filmi. Meryl Streep'in 'Meri'nin seçimi' gibi insanı allak bullak eden hayatın acılı yanını sergileyen filmlerin konusu maalesef zaman zaman gerçek hayatlardan da alınıyor. Bizdeki kurtuluş savaşıyla birinci dünya savaşıyla ilgili birçok siyah beyaz film izlemişizdir bir çoğumuz. Bunlar unutulucak filmler midir? Hepsi gerçek hayatı yansıtan unutulmaz filmlerdi ve izleri kolay kolay unutulmaz ben de unutamıyorum. Bu sahneler gözümün önünden kolay kolay gitmiyor. Bu şiir nasıl doğdu bir tv kanalında Yazar Ayla Kutlu ve yine yazar Nazlı Eray'la bir söyleşi vardı. Konu; Yurt dışına özellikle Almanyaya çalışmaya giden işçi vatandaşlarımızın ilk gittikleri yıldan bu yana elli yıl geçmişti. Değerli yazarlar sunucu genç görevliyle sohbet edip konuşurlarken konu ağırlıkla göç üzerineydi. Ben de aldığım ilhamla; belki sadece göç kelimesinden aldığım ilhamla, arşivimde biriktirdiğim, hasretlik özlem, yosulluk seven sevilen insanlar savaşların ayırdığı, kavuşamayan biribirine hasret gidenlerle ilgili gözlemlerim, daha bir çok şey bu şiirimin doğmasına vesile oldu. Kendimden de az çok bir şeyler katmış olabilirim ama çevremizde olup bitenler olumsuz kötü olayların ki, depremin yıktıkları. Deprem demek, yıkım bir nevi savaş demek; aziz şehitlerimize akıttığım gözyaşlarım barışın katledildiği gerçeğiyle oluşan hayal kırıklığım, umudum hüznüm belki de bana bu satırları yazdıran faktörlerdi... Aşure gibi bir malzemesi var bu şiirin; ama, tatlıyla yapılan bir aşure değil karmaşık hislerimle amatör bir çalışmam. Kendi kendime düşündümdüğümde, bu şiiri nasıl kurgulamıştım? Şiirimi genç; savaşçı, ölümüne aşık bir erkeğin ağzından senaryolaştırdım diyebilirim... Sizlere bir şiirsel roman özeti sunmaya mı çalışmıştım acamice ve de şiire olan aşkımla bilemiyorum. Herkese güzel görüşlerinden beni yüreklendirmelerinden doğan şükran borcumu ödemek için şiirimin hikâyesini eklemek gereği duydum tekrar teşekkürler iyi pazarlar
kuşlar konmuştu
buz gibiydi hava
belki de kuşlar donmuştu
( çok güzel kaleminize sağlık..)
TÜM YORUMLAR (8)