Duvarda, vitray süsleme sanatı örneklerinden bir gece lambası asılı. Kapı pencere, doğrama üzerine ince kavak dalların¬dan alınan kapaklarla kapatılmış, verniğin altında yeşil renk, derinleşip, durulanmış, insanın gözü doyuyor izledikçe.
Uzunlu, kısalı, eni boyu bir birine uymayan tahta¬lardan yapılmış bir masa. Ayakları yuvarlak kızılçam dalından, üzeri verniklenmiş, tahta çivilerle tutturulmuş birbirine. Testerenin, törpünün izlerini görüyorsunuz. Kaba saba ama özgün gereçlerle donanmış oda.
Yere boydan boya duvarda asılı halının bir eşi serili. Odanın üç duvarına aynı öz renk ve desenli halı yastıklar dayalı. Bulunduğunuz odaya girmeden önce burnunuza dar, taş duvarlar arasında oluşan ince salonda, nefis bir yemek kokusu geliyor. Odada yerdeki renkli, çiçekli kumaşlardan yapılmış minderlerin üzerine oturur oturmaz, orta yaşlı, her hareketinde kendine has güzellik ve olgunluk yansıtan, esmer, uzun boylu, bakımlı güzel, bir hanım karşılıyor. Çevresine yaydığı erinci size uzatır gibi elini uza¬tıyor ve hoş geldiniz sözüyle odanın içine düşüyorsunuz.
Az sonra evin beyi içeri giriyor. Elini beline bastırmış dört parmağı arkadan beline destek verirken başparmağı ile oma kemiğinden destek aldığını duyum¬suyorsunuz. Elini size uzatırken yüzündeki çizgilerden. ince bir sancıyı elmacık kemikleri ve gözünü çevreleyen bir yay gibi açılıp kapanan kırışıklıklarda görüyorsunuz.
Yüzünde ki renklerin yer değişimi ile doğrulurken içindeki sancının da gittiğini görü¬yorsunuz. O yavaş hareketlerden sonra yün minderlerin birinin üstüne kendini bir çuval gibi bırakıyor. Hoş beşini tamamlar tamamlamaz elini minderin üzerinde gezdirip bir şey arandığını ve bulamadığından ötürü yüzünde esen fırtınayı çizgilerde görüyorsunuz. Karısı ulaşıyor imdadına. “İşte Yusufçuk işte, aranma boşuna, çocuklar kaldırmışlar ayakaltından”. Karısı televizyonun üzerinden aldığı uzaktan kumanda aletini yetiştirdi eline, çıkıp gitti.
Televizyonu açtı. Bir kaç kanal gezip, bunun da tiryakisi olduk bey bu Türkiye' de. Yabanda hiç zaman bulamıyorduk böyle şeylere. Bulduğum her boş zamanda uyudum. Ah! Şimdi o da yok ya son beş altı aydır.
Öğretmen:
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.