Doğanın kucağında
Çocuk yaşınla
Yakın bir büyüğünden yoksa desteğin
Kavrul kendi yağınla
Kes kesebilirsen göbeğini
Anlatsam hayal gelir mi bilmem
Neyin neye bedel
Neyin neye diyet
Olduğunu düşünebilir misin?
O koşullarda
Hayal da olsa o günlerin yükünü yüklen
Ve düşün
Çık
çıkabilirsen işin içinden
Bütün alanlarda
Savaşmaktı yaşamak
Çocuk bacaklarınla adımlarken yirmi kilometreyi
Yapışkan yolun çamuru
Çekip aldı mı delinmiş lastik ayakkabılarını ayaklarından
Yukardan yağış
Alttan su birikintilerinde zorunlu yolculukta
Sırılsıklam ıslandığında
Kurudu mu giysilerin sırtında
Esen rüzgârda
Yağmur dursun
Sel kesilsin diye bekledin mi
Köprüsüz dereleri
Yolculuk yaptın mı
Kış gecelerinin donduruculuğunda
Sabahın ayazında soluklanışın
bıyıklardan buz olup sarktığını hiç izledin mi
Çatladı mı ellerin dudakların
Parmakların tutmaz oldu mu
Eldivenin lüks sayıldığı bir zamanlar
El koyacak cebinin bile olmadığı günler
Yorulmuştu
Sert esintiye karşı yürürken
Güneş karlı tepelerden
Günün son umutlarını
Birlikte götürürken
Yol kenarındaki kuytu
Son derece konfordu
Rüzgârdan korunmaya
Çömeldi bir kayanın önüne diz çökerek
Baktı batan güneşe
doğmakta olan ayın geceyi anımsattığı
daralan yüreğinde
Dayayınca buz gibi taşa yorgun sırtını
Sanki yatakta sandı oh çekerek kendini
Donmakta olanlara ölüm nasıl gelirdi
Başına mı gelmişti bunu nerden bilirdi
Ne gelirse gelsin başa artık aldırmıyordu
Kendini serdiği taştan başını kaldırmıyordu
Cansız bir varlık gibi soğumakta bedeni
Bilebilse bu soğuk mutlak donma nedeni
Uykunun rehaveti çökerken gözlerine
Rüzgar örtmüş yorganı taşlar döşek yerine
Kımıldamadan yatan tam dondu donacakken
Kurt kuzgun akbabalar üstüne konacakken
Bir sarsıntı duyunca gözleri aralandı
Gördüğüne üzülen komşu Cemil Amca’nın
Yumuşacık yüreği derinden yaralandı
Atla ata gidelim bak daha günün varmış
Eğer ben gelmeseydim ölüm yanına almış
Elindeki torbanın içi kitap doluydu
ipi ise bileğe sıkıca sarılıydı
Diğer eli boş değil
Üst-başı,kap kacaktı nesi varsa yanında
evini sırtlanmıştı böyle bir zor anında
Atlı bindi atına
Al eşyanı yanına atla dedi terkiye
Arkadaşın yok muydu yalnız geç kaldın niye
Oturunca yakınca dokundu bedenleri
Isınmaya başladı temas eden yerleri
Kulakları donuyor rüzgar yedikçe atta
Kaderine dil suskun yürek dertte feryatta
Sırtındaki giysisi korumuyor belli ki
Yine de üşümek yok diren diyor illa ki
Adamsa sıkı giymiş ceket palto kat katken
Gözlerden akan yaşa belli soğuktu etken
Ormanlar beyaz giymiş tipi kuduruyordu
Tepeler kardan adam devleşmiş duruyordu
Bir zehir ki dökülen akşamın ayazıyla
Uzaklar seçiliyor karların beyazıyla
İki burun deliği sanki bacaydı atın
Yangın gibi tütüyor soluklanan heybetin
Kararan akşamların örtündüğü perdede
Ne bir ışık ne nefes sızmıyor hiçbir yerde
Birkaç ev bacasından tüten ince dumanlar
Isıtıyor geceyi onu yaşayan anlar
Akşamın ışıkları camlardan sayılırken
İnsan, hayvan sesleri
Karma yankılanırken
Acıkmış iştahları yemek arzuluyordu
Her evde ne pişmişse sofrada duruyordu
Yemekleri kokudan tahmin ediyorlardı
Bakalım evimizde neler var diyorlardı
Nal sesine çıkanlar kimdir gelen dediler
Komşu Cemil birini getirdi anladılar
Attan düşen torbadan kitapları yayıldı
Baba ancak o zaman gafletinden ayıldı
Bir Cemil’e bir ona bir de ata baktılar
Tam tekmil görmek için kocaaaa çıra yaktılar
Ev eve benzer değil ona ulaşılmıştı
Her günü bundan farksız zora alışılmıştı
Tatlı söz güler yüze hasretle yanıyordu
Üvey ana yoksulluk çileyi tanıyordu
Sönmüş soba yakılsa bile ısıtmıyor ki
Titreme
el ayakta sızılar bitmiyor ki
Açlığına yetecek yemek bulacak mıydı
Karnı doyacak mıydı yüzü gülecek miydi
Soğuğun kamçısıyla kırbaçtan yorulmuştu
Böyle çileli yaşam nerede görülmüştü
Birkaç lokma yer iken yavan yahşi demeden
Gözleri kapanıyor
yatak yorgan sermeden
Gece nasıl bitecek sabahlar ne verecekti
Yarınlar dün gibi mi yaşayıp görecekti…
Kayıt Tarihi : 28.8.2006 13:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yaşıyor sandığın nasıl yaşıyor Dününü yarına nasıl taşıyor...!

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!