Ömrü Hallerim Şiiri - Ercan Yavuzer

Ercan Yavuzer
55

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Ömrü Hallerim

O zamanların bu zamanlar olabileceği Kesen kes tahmin edilelemeyen En direkt hallere delinmiş kalbiyle gidilen Ve sahibine ancak bu kadar kiracı görülen Bir hiçlik zamanıydı Eylül… Yaralı kalbimin ark’a belenmiş sessizliğinde Cüceliğimize nazaran bayağı derin olan bir kanal geçiyordu. Kanalın sularından yoksunluğumuza Karpuz ve bazen şansımız yaver giderse kavun kabukları… Kanal köprüsünde -Hani o mahallenin en güzel kızlarının Bazen hallerini yıkamak için geldiği yere- Korkudan olsa gerek, az köprülenip Çok kabuk tutma yarışıydı ömr-ü hallerimiz… Ve elbette ki; “Yerseniz çocuk yoksunluğunuzun en el değmiş kabuklarını, Adamlığınızda dökülecektir hayatınızdan saçlarınız” yalanının Bir yoksunluğu perdelemek için En fazla dillendirildiği yalanlardı ömr-ü sükutumuz… Çok daha sonra tabii, toparladık Bir-iki öküz ve birkaç inekle yoksulluğumuzu. Gütmeye başladık aklımızı, dere-tepe, yeşil tabiattan tabi yeşilliklere Ama genelde hep başkasınkilerle… Sonra çok dayak yediğimiz oldu hanemize komşu Hemen başaklarımızın dibinde, bir parça ottan dolayı sınırımıza yabancı Komşu tarlalanın sahiplerinden, Yani öküzlerimizin yoksunluktan yaptıkları öküzlükten Ve aslında onların açlık sebeplerinin yokluk olduğunu Babalarımıza izah edememekten… O sularda başladı bende, kırsal enstrümantal aşklar Islık çalmayı o zamanlar öğrendim Ve karşılıksız sevmeyi ve endamlı endamlı susmayı… Alev diye otuyordum, bütün köşe başlarında Okula, o gidiyor diye gidiyordum, Ve o çalışkan diye seviyordum tüm dersleri. Ahh ulan Alev! Ne güzeldi beni okul saatinde kendimden alman Ve ne güzeldi seni sevmek, ellerinle, gözlerinle Hani beni hiç sevmeyen hallerinle… Dünyanın en kalabalık yalnızıydım o zamanlar Yağmurlar, mazeretsiz yağıyordu kimsesizliğime Ebru, alnında emeklemeden kalma bir yara taşıyordu Ve utanıyordu sıra arkadaşı ondan… Yasaktı bana dokunmak, benimle oynamak oynu zora gütme Kim cüret etse böyle bir sızmaya, Hep hüsran oluyordu sonuç, Ve sonuç; böylesi düşüncesiz bir firar etme. Kalbimi yanında oyunlara sokmak herkesin harcı değildi işte Herkes isteyerek almazdı kalbimi oyunlara dilimin her serzenişinde. Neyse yine de güzeldi Gülşen’in o tavşan dişlerinde Üçüncü sınıf bir aşkı yaşamak, Ve mahallede misket oynarken bir türlü çok misketi olmayan çocuklarla Gülşen, Ankara gibi geçerdi bir türlü benim olmayan oyunlarla… Sonra; Her yıldız kaymasında, birinin gittiği manasını dert bilendim Ve kendimin gitmeyi umduğum zamanına kadar, Her gidene üzülmeyi öğrendim. Çok hırsızlık yapmadım başkasının hakkından Cenaze merasimlerini hiç sevmedim Hiç dua okumadım mesela gidenlere… İlk traş bıçağı ilk sevgiliyle indi yüzüme İlk dua, işte o zaman şaha kalktı dilimde Bende bir türlü sevgili olamayan tanrının hüznüne… Büyüdüm, geciktim Kalmayı öğrendim gidenlerin ardından Parmak izleri acıklı bir hikâyedir hatıraların teninde Kimsenin terli coğrafyasına mazhar etmedim düşlerimi Kimsenin diş izi kalmadı dudaklarımın zonklayan ağrısında… Büyüdüm ve âşık oldum hem de kendim gibi birisine Ulan nasıl bir diz bağı çözümüdür aşk? Bu ne yaradır böyle, kalbimin çocukluğundan daha beter? Kavun kokmuyorken artık düşlerim, Kör yaramazlıklar döneminden geçmişken Adam olmaya böyle zengin usulü bir sarhoşlukla Ulan bu da neyin nesi? Yok, çocuk yok Korkutma beni, sancıtma yüreğimi Takma bir çare aklıma topal fikirler Bak yeri geldi diye ağlıyorum Yoksa ne bilir gözlerim aklıma yağmurlar vermeyi Sus çocuk sus Şiir; aşık olanların işidir. Gidenlerde kalmış ya aklımın saflığı Ondandır işte böyle her gece yalnızlığıma uğramaları… Git, kalbinin o dipsiz sancılarının ağladığı duvar diplerine Bekle sevgiliyi, Belki gelir bir yol bir nefes Nefesini darboğaz eden kasvetten miğferine… Ercan YAVUZER DAĞÖREN/MURADİYE 16-17/02/2012

Ercan Yavuzer
Kayıt Tarihi : 26.3.2012 18:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ercan Yavuzer