Su katılmamış bir Türkçü.
Son mektuplarını yazarak yağan yağmura,
Boyunlarını uzattılar cellatlarına,
İşte böyle yürüdüler o darağacına.
Adları kaldı Anadolu'nun toprağında.
Gözlerimiz yağan savruk, ince yağmurlarda,
Bir yığının gölgesi düştü harflerin üstüne,
Söz söyleyen sustu, susan susturdu da sustu.
Bir taş gibi durdum zamanın önünde,
Her geçen yıl döküldü, yüzümde dondu da sustu.
Bir perde var gözümle hakikat arasında,
Kendi gölgeme soruyorum:
“Burada mısın hâlâ,
yoksa çoktan toprağın altında mı yürüyorsun?”
Gözlerimden değil,
kemiklerimden ağlıyorum artık.
Kader bu;
Sessizce uzat cellâdına boynunu,
Karanlık öpsün alnını, saklasın karanlık oyunu.
Bir dua yanıyor içimde, tutamam tonunu,
Bir gül susar toprağa, anlar o da oyunu.
Ben bu milleti haritada değil,
mezar taşlarında tanıdım.
bir çocuğun üstüne kapanan babasında
ve şehit cenazelerinde devleşen bir suskunlukta gördüm vatanı.
Gökyüzü kadar eski bir yaranın içindeyim:
Dağlar eğilir geceye,
gölgem düşer heceye,
yankı siner gizliye,
sır sorulur sessizliğe
Yenisey sürükler ayı,
Üç gece oldu,
Rüzgâr sağ yanımdan uğuldamaz artık.
Bir kulağımı aldı hayat,
Beni dertli koydu bu koca göğe,
Ama yüreğim hâlâ noksansız işitir,
Atların nal sesini, pusatların şıkırtısını, tesbihimin sesini.
Sarı Zeybek dağdan iner de geceyi deler,
Ufukta güneş doğar, milletin gözü parlar,
Omzunda tarih, yüreğinde ateşler yanar,
Sönmeyecek hiç izi, devirecek devirler
Akıl onun kalkanı, ilim onun kılıcı,
Biz çay soğuyunca geceye sığınırız,
Kalemden dökülür içimize kırgınız,
Tesbihin ucunda sabırla dağılırız,
Sustuğum yerden sustum sessizce
Kapandım odama gölgemi ağırladım,
Uyandım, cama vuran damlaların sesine,
Sonbahar yine gizlice sinmiş odama,
Rüzgârın ürkek adımlarında
İnce bir serinlik dolaşıyor kalbimde.
Toprak kokusu dolmuş ciğerlerime,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!