Su katılmamış bir Türkçü.
Bir yığının gölgesi düştü harflerin üstüne,
Söz söyleyen sustu, susan susturdu da sustu.
Bir taş gibi durdum zamanın önünde,
Her geçen yıl döküldü, yüzümde dondu da sustu.
Bir perde var gözümle hakikat arasında,
Kendi gölgeme soruyorum:
“Burada mısın hâlâ,
yoksa çoktan toprağın altında mı yürüyorsun?”
Gözlerimden değil,
kemiklerimden ağlıyorum artık.
Ben bu milleti haritada değil,
mezar taşlarında tanıdım.
bir çocuğun üstüne kapanan babasında
ve şehit cenazelerinde devleşen bir suskunlukta gördüm vatanı.
Gökyüzü kadar eski bir yaranın içindeyim:
Üç gece oldu,
Rüzgâr sağ yanımdan uğuldamaz artık.
Bir kulağımı aldı hayat,
Beni dertli koydu bu koca göğe,
Ama yüreğim hâlâ noksansız işitir,
Atların nal sesini, pusatların şıkırtısını, tesbihimin sesini.
Biz çay soğuyunca geceye sığınırız,
Kalemden dökülür içimize kırgınız,
Tesbihin ucunda sabırla dağılırız,
Sustuğum yerden sustum sessizce
Kapandım odama gölgemi ağırladım,
Uyandım, cama vuran damlaların sesine,
Sonbahar yine gizlice sinmiş odama,
Rüzgârın ürkek adımlarında
İnce bir serinlik dolaşıyor kalbimde.
Toprak kokusu dolmuş ciğerlerime,
Bir tebessüm aradım, taş duvarlarda,
Ne bir dost bulabildim, ne de bir yârda.
Meydanlar kalabalık, içimse kocaman boşluk,
Her yüzde bir maske, her elde bir tuzak…
Gülmedim yıllardır, gülene küstüm,
Bismillahirrahmanirrahim…
Bir sancak iner gökten,
Rengi kanla yoğrulmuş,
Hilali dua, yıldızı niyazdır.
Gecenin en karanlık yerinde
Bir ışık yanar;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!