Son Nefeste de Seni…
Susmuşsam sana,
Bil ki kelimelerim bitmedi,
Sadece sustum.
Düşüncelerim tutuklu,
Hayallerim mahpus,
Geceye zincirlenmiş bir mahkûm gibi
Bekliyor içimdeki cümleler.
Ve son isteğim,
Son defa da olsa,
Ciğerlerimi parçalarcasına
Hasret hasret çektiğim bir sigara.
Bir nefes daha,
Bir duman daha,
Belki tüterken unuturum seni,
Belki tüterken daha çok yanarım içimde.
Dayamışım sırtımı bir darağacına,
Omuz vermişim
Kendi idam sehpasına.
Gözlerimde yarım kalmış bir yarına
Bakarken,
İçimde ürkek bir kuş uykusu var hâlâ.
Boynumda yağlı ilmek,
Dudaklarımda tütün kokusu,
Boğazımda buruk bir acı,
Kirpik uçlarımda telaşsız bir gözyaşı.
Son nefesimde olsa,
Unutmak mı gerek seni?
Yoksa unutamamak mı benim idamım?
Ben susmuşsam,
Tutulmuşsa geceye düşüncelerim,
Hayallerim mapusta
Kızılca bir gün batımına tutsak olmuşsa…
Sunamayacak mıyım
Gözlerimde masmavi bir gökyüzünü
Esmer bakışlı kuşlara?
Yitip giden umutları
Bir çocuğun ellerine bırakır gibi
Sana sunamayacak mıyım bir daha?
Soruyorum kendime:
Son nefesimde olsa unutmak mı gerek seni?
Unutmak mı gerek sevmeyi?
Unutmak mı gerek susmuşluğumu?
Yoksa tam aksine
Haykırmak mı gerek?
Ve hazır
Darağacında bulmuşken kendimi,
Boynumda dünya,
Kollarımda kırılmış kanatlar,
Bir tarafım ölmekte,
Bir tarafım hâlâ sevmekte…
Belki de haykırmak gerek,
Seni delice…
Seni ölürcesine…
Seni ölürken sevdiğimi!
Çünkü asıl idam,
Aşkı saklamaktır.
Asıl darağacı,
Suskun bir yürektir.
Bak işte buradayım:
Sustum,
Yanıyorum,
Ölüyorum belki,
Ama sevmekten vazgeçmedim.
Son nefesim,
Son cümlem,
Son bakışım sana olsun:
Seni delice,
Seni ölürcesine,
Seni ölürken sevdiğimi
Haykırıyorum…
Ve bil ki,
İnfaz bittiğinde bile,
Bu sevda bitmeyecek.
Çünkü ben
Ölümle değil,
Unutmakla cezalandırılmak istemedim.
Senin adın olsun son nefesim,
Senin adın olsun
Boynumdaki yağlı ilmeğin düğümü.
Ve son kez soruyorum:
Unutmak mı gerek seni?
Hayır.
Ben ölürken bile seveceğim seni.
.
Kayıt Tarihi : 11.5.2021 04:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Gece, sessizliğini darağacı gibi boynuna geçirmişti. Sokak lambalarının solgun ışığı, sigarasının dumanıyla karışıyor, her nefeste ciğerlerini yakarken, hatıralarını da küle dönüştürüyordu. “Unutmak mı gerek seni?” diye fısıldadı kendi kendine. Ama içindeki ses, cevabı çoktan biliyordu: Hayır. Hayallerinin hepsi mahpustu şimdi. Bir duvarın ardına kapatılmış, çıkış yolu olmayan bir mahpushane… Oysa bir zamanlar, gökyüzünü maviye boyayan düşleri vardı. Esmer bakışlı kuşlara, rüzgârın kanatlarına, çocukluğuna bile umut dağıtırdı. Şimdi her şey sustu. Kendisi de susmuştu. Bir darağacına yaslamıştı sırtını; boynunda ağır bir ilmek, dudaklarında tütünün acı tadı, gözlerinde yarım kalmış bir yarının hüznü… Yine de içinde ürkek bir kuş çırpınıyordu. Bir ihtimal, yeniden doğmak için… Ama kanatları kırık, gökyüzü uzaktı. Derin bir nefes aldı, ciğerleri parçalanırcasına. Sigarası bitti, külleri yere düştü. Son nefesine kalmıştı sorusu: Unutmak mı gerek seni? Unutmak mı gerek sevmeyi? Unutmak mı gerek bu sessizliği? Bir an başını göğe kaldırdı. Yıldızların parıltısında, yüzünün silik bir hatırasını gördü. İşte o anda kararını verdi. Eğer bu son nefesi olacaksa, unutarak değil, haykırarak ölecekti. Darağacının gölgesinde, boğazında ilmeğin sert düğümüyle, bütün gücünü toplayarak fısıldadı: “Seni delice… Seni ölürcesine… Seni ölürken sevdiğimi…” Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Belki de bu, onun için ölüm değildi. Belki de aşk, en çok böyle haykırıldığında, ölümsüzleşiyordu.
Direneni,boyun eğmeyeni,haksızlığa zulme baş kaldıranı sevdik biz....bu bazen bir haykırış değildir,inceden bir küfürde olabilir... Teşekkür ediyorum yorumun için.Sevgiyle
TÜM YORUMLAR (1)