.ÖLÜMÜNE ÇAKMAK YAKMAK
Cebbar Gözaçık, bir iki yıl gibi kısa sürede fabrika üstüne fabrika açıyor, servet üstüne servet katıyordu. Ne var ki tanınmıyordu. İstiyordu ki gazetelerde çıksın, televizyonlarda çıksın. Hemşerileri duysun. Hemşerileri içinde bir yeri, bir ağırlığı olsun.
Hemşehrilerine kendini duyurmanın en kolay yolu bir dernek kurmak. Bu aklı kendisine muhasebecisi Seyfi vermişti. Aklına da yattı. Hemen derneği kurma görevini muhasebecesine verdi. Derneğe dışardan insan alınmayacak; şöyle aile çevresi… Söz her alanda dönüp dolaşıp kendinde bitmeliydi.
Dernek kuruldu. Başkan: Cebbar Gözaçık, II.Başkan: Safiye Gözaçık (Cebbar Gözaçık’ın eşi) , Muhasip üye: Seyfi Doğrusöz, Üye: Cemile Dönmez (kızı) , Üye: Durmuş Dönmez (damadı)
Derneğin kurulduğu, köy ve çevre köylerin tespit edilen ileri gelenlerine duyuruldu.
İmza
Kuğu Köylüleri ve Çevre Köylüleri
Sosyal Kültür ve Dayanışma Derneği
Başkan
Cebbar Gözaçık
Kısa sürede kutlama mesajları peş peşe gelmeye başladı. Demek ki dernek işe yarayacak. Cebbar Gözaçık, kolları sıvadı. Dernek adına bir faaliyet yaparak kendini hemşehrilerine duyuracak hatta ilginç bir yöntemle basının gündemine gelecek. Bunun için de hemşerilerinden yararlanacak. Hemen muhasebecisine görev verdi.Dernek adına bir duyuru yazısı hazırlattı.
Sayın Hemşehrimiz, ………..
Derneğimiz…./ …./…./ Tarihinde sizlerle bir tanışma toplantısı yapacaktır. Katılmanızı rica ederiz.
Yer: Şirketimiz Toplantı Salonu
Tarih:…../…../….
Saat: .. ….
…./…../….
İmza
Cebbar Gözaçık
KKÇKSKDD Bşk.
Bu yazıyı köy ve köylerin ileri gelenlerine göndertti.
Belirtilen tarih ve saatte beklenenin üstünde gelen oldu. Cebbar Gözaçık çok mutluydu. Gelenlere ikramdan kaçınmıyordu. İkram üstüne ikram…
Cebbar Gözaçık konuşmaya başladı. Derneğin amacını uzun uzun anlattı ve ilk faaliyet olarak başta kendi köyü olmak üzere bir hizmet götüreceğini söyledi:
- Arkadaşlar, köyümüz Ok Deresi’nden güçlüklerle geçiyor. Ben bir köprü yaptırmayı düşünüyorum, ne dersiniz?
Emekli Astsubay:
- Başkanın o dereden su akmayalı on yıl oldu.
- O zaman okula bir kütüphaneye ne dersiniz?
- Okul kapanalı beş yıl oldu. Gençler şehirlere göç etti. Köyde kalanlar yaşlı nineler, dedeler…
- O zaman onlara yardım edelim. Mesela bizim köyün en yaşlısı Arif Amca’nın evi yıkıldı yıkılacak aşamadaydı. Ben o evin tadilatını üstlenebilirim.
Öğretmen Hüseyin:
- Başkanım, Arif Amca öleli yedi, Hüsniye Nine öleli dört yıl oldu. Bakan olmayınca ev de tamamen yıkılmış.
Cebbar Gözaçık, hata yaptığının farkına vardı. Mahcup duruma düşmemek için bir açıklama gereğini duydu:
- Arkadaşlar ben üç beş yıl yurt dışında kaldım. Birkaç yıldır da işimi oturtmaya çalıştım. Bu arada köyümü unutmuş değilim sadece birkaç yıl haberdar olamadım. İşte bu geçen süreyi telâfi etmek için bu derneği kurdum. Sizlerle de el ele vererek köylerimize hakkettiği değeri vereceğimize inancım sonsuz. Ben istiyorum ki hemen bir şeyler yapalım işin maddi boyutunu ben finanse edeceğim.
Öğretmen Hüseyin:
- Başkanım, bence sizin dediklerinizi yapmadan önce köylülerin tanışıp kaynaşacağı bir etkinlik düşünmek daha doğru olur. İlerideki aşamada köylülerin düşüncelerine, istek ve önerilerine yer veririz.
Cebbar Gözaçık, öneriyi süzgecinden geçirdi. Kendi kendine: ‘’Fena fikir değil. Bütün köylüler tanıyacak iyi de ya basın… Basını çağırmanın bir yolu olmalıydı.’’ Birden Arşimet’in çığlığında haykırdı:
- Buldum!
Köylüler bir ağızdan:
- Başkanım neyi buldunuz?
- Şey, arabanın anahtarını arıyordum, cebimdeymiş, hay Allah!
Cebbar Gözaçık, kendisini toparladı, baktı ki bir sessizlik hakim, hemen konuşmaya başladı:
- Arkadaşlar madem ki bir tanışma kaynaşma etkinliği düşünüyorsunuz, siz tarihi belirtin, ben organizeyi yaparım.
Öğretmen Hüseyin:
- Başkanım, bir piknik organize edebiliriz. Herkes yiyeceğini getirirse sizlere maddi külfet oluşmaz.
- İyi de piknik için yazı beklemek gerekir. Ben isterim ki hemen yapalım. Zararı yok yaza bir de piknik düzenleriz. Bilirsiniz hizmette sınır yoktur.
Emekli Astsubay:
- Başkanım o zaman siz ne düşünürsünüz?
- Ben derim ki bir düğün salonu kiralayalım. Yiyelim, içelim, tanışalım. Masraflar bu defalık benden dedik bir defa, sözümüzü yiyecek halimiz yok.
Toplantıya katılanların hepsi koro halinde:
- Masraflar sizdense hayır demeyiz.
İçlerinden biri:
Çalışanların gelebilmesi için uygun bir gün seçmeliyiz.
Başkan:
- Bir cumartesi günü için ne dersiniz?
Toplantıdakiler birbirinin yüzüne baktı. Değişik bir ses çıkmaması üzerine hepsi uygundur anlamında başını salladı.
Cebbar Gözaçık:
- Saat olarak kaçı belirleyelim?
Öğretmen Hüseyin:
- Bence gündüz saatleri çalışan olur, kendi işi olan olur. Akşam saatlerine almak doğru olur.
Diğerleri:
- Bizce de…
Cebbar Gözaçık:
- Sizin için doğru olan benim için de doğrudur. Sizce akşam; 19.00 uygun mudur?
Hep birden:
- Uygundur.
Cebbar Gözaçık:
- Tarih için 15 gün sonrası uygun olur mu?
Öğretmen Hüseyin:
-Takvime bakalım, cumartesi günü ayın kaçına geliyor.
Takvime baktılar birinci cumartesi: ayın17si, ikinci cumartesi 24.
Cebbar Gözaçık:
- Ben bu Cuma gününe kadar düğün salonunu ayarlar davetiyeleri bastırtırım. Sizler uğrar alır, ulaşabildiklerinize elden dağıtırsınız. Ulaşmadıklarınızı liste hazırlayın bana bildirin posta yolu ile gönderelim. Bu arada İstanbul ilinde ne kadar hemşehrilerimizin bulunduğunun bir listesini hazırlayalım, her birine ulaşmaya çalışalım.
Her bir katımcı:
- O iş kolay.
Karşılıklı teşekkürler edildi. Vedalaşma sonrası ayrıldılar. Toplantıya katılanlar memnun ayrılmıştı.
Cebbar Gözaçık, sinsi plânlarını hayata geçirmek için muhasebecisini çağırdı:
- Seyficiğim, on beş gün sonra köylülerle bir tanışma partisi düzenlemeye karar aldık.
Bunun için bir düğün salonu tutacağız. Sen önce şu bizin Bin Bir Çiçek Düğün Salonunu bir ara, ayın 24. akşamı salonları boş mu bir öğren, sonra ful dolu olursa fiyat ne olur sor, selamımı söylemeyi de unutma!
- Tabi efendim, hemen.
Seyfi, odasına koşarcasına gider, beş dakika geçmeden kapıda belirir. Konuşmaya, kapıda başlar:
- Düğün Salonu ayın 24.’nde boşmuş efendim.
- İyi, fiyata ne dedi?
- 3.000. YTL.
- Başka fiyat araştıralım mı? Ne dersin?
- Hiç gerek yok. Bu fiyata bulamayız. Ful dolu dediniz efendim.
- Tamam o zaman şimdi gazeteye bir ilan vereceğiz. İlanda derneğimizin bir tanışma partisi düzenlediğini, bu partide ilginç bir yarışma düzenleneceğini, yarışmanın ünlüler arasında kendilerini ve yaptıkları işi tanıtmaları ve aldıkları alkışlara göre değerlendirileceğini, yarışmaya ilgi duyan basın kuruluşlarının davet edildiğini yaz. Yazıyı düzenle, gazeteye göndermeden bana getir bir göreyim.
- Tamam efendim.
Seyfi çıkar. Cebbar Açıkgöz, yarışmaya kimleri katacağını düşünür. Aklına ilk gelen; Yazar Buket Gürler. Kendi kendine:’’ Koskoca yazara da ilkokul öğrencilerinin yoğurt yeme yarışması gibi sizi konuşma yarışmasına davet ediyoruz denmez ki. Biraz gönlünü okşamalı gelmeye ikna etmeliyim.’’
Onca telefon çevirmiş, hiçbirinde bu kadar heyecanlanmamıştı. Telefon bağlantısı kuruldu. Kalp atışları, ‘’dııt, dııt….’’ sesleri ile yarışıyordu. Küt, küttük, dıt dıt…
Yüzünde damlacıklar oluştu. Bir an telefonu kapatmayı bile düşündü. Birden karşısında:
- Aloo, buyurun ben Buket Gürler.
- Şey ben Cebber.
- Cebber mi? Cebber kim?
- Şey Buket Hanım, ben köylünüz Cebbar, Cebbar.
- Şu bizim Sümbül Teyze’nin oğlu Cebbar mı?
- Evet, evet o ben, ben.
- Cebbar nereden arıyorsun
- İstanbul’dan.
- Kaç gün kalacaksın İstanbul’da?
- Ben İstanbul’a yerleştim.
- Ben yeni duyuyorum.
Bu cümleyi Cebbar hemen değerlendirdi:
- İşte Buket Hanım, köylülerin bir birinden kopmaması, kolay haberleşmesi, dayanışması için bir dernek kurdum.
- Cebbar bunu çok iyi düşünmüşsün. Kutlarım. Bu konu da ben de üzerime düşen görevi yapmaya hazırım.
Cebbar’ın işi daha da kolaylaştı. Birden yüzündeki yaşlar durdu, kalp atışları duyulmaz oldu. Derin bir oh çekerek ağzında ki baklayı çıkardı:
- Buket Hanım, biz ayın 24.’ünde bir tanışma partisi düzenledik. Sizleri de davet etsek; hemşerilerinizle bir söyleşi yapsanız ilk konuşmacı olarak sizleri alsak ne dersiniz?
- Seve seve gelirim. Hemşehrilerim, benim canım.
- Davetiyenizi gönderiyorum Buket Hanım, gelmenizi bekleyeceğiz. Görüşmek üzere.
- Teşekkürler Cebbar Bey, görüşmek üzere.
Cebbar Gözaçık, büyük bir iş başarmışçasına mutluydu. Plânlarını adım adım uygulayacak, ayın 24.’nde gazetelere çıkmayı başaracaktı. Bu süre içerisinde muhasebecisi ilanı hazırlamış incelemesi için Cebbar Gözaçık’a verdi. Cebbar Gözaçık büyük bir dikkat ve istekle okumaya başladı:
DUYURU
Kuğu Köylüleri ve Çevre Köylüleri Sosyal Kültür ve Dayanışma Derneği İstanbul’da bulunan köylülerin tanışıp kaynaşabileceği bir parti düzenlemiştir. Katılım ücretsizdir. Bütün hemşehrilerin katılımını bekleriz.
Tarih: 24…/…/
Saat: 17.00
Yer:Binbir Çiçek Düğün Salonu- Şişli
Not: Partiye ünlüler davet edilerek; ünlüler arasında bir yarışma düzenlenecektir.
Partiye ilgi duyan bütün yayın kuruluşları davetlimizdir.
KKÇKSKDD Bşk.
Cebbar GÖZAÇIK
Duyuru; tam Cebbar Gözaçık’ın istediği şekilde idi. Ünlüler ifadesinin hemşehrilerin katılımını arttıracağına, meraklı ünlülerin, yayın kuruluşlarının katılımını sağlayacağına inanıyordu. Muhasebecisi Seyfi’ye teşekkür ederek, duyuruyu en çok okunan gazeteye, gerekirse birkaç gazeteye vermesini söyledi. Bir de uyarıda bulundu:
- Hemen matbaayı ara 2.000 adet davetiye bastırt. Perşembe günü mesai bitimine kadar teslim etmelerini söyle.
- Merak etmeyin efendim!
Cuma gününe gelindiğinde duyuru gazetede yayınlanmış, davetiyeler bastırılmıştı. Şimdi sıra bunları hemşehrilere ulaştırmaktaydı. Bunların bir kısmı görevli hemşehriler, bir kısmı posta yolu ile ulaştırılacak. Söyleşilen köylüler bir bir gelmeye başladı. Gelene Cebbar gazete ilanını gösteriyor, iltifatını, ikramını esirgemiyordu. Beklenen son köylü geldiği zaman konuşmaya başladı:
- Arkadaşlar gördünüz gibi hazırlıklar tamam. Şimdi bunları tek tek hemşehrilere ulaştırmaya büyük görev size düşüyor. Umarım listeleri çıkartmışsınızdır. Bir de davet edebileceğimiz ünlü ve yetki sahibi kişileri de tespit etmişsinizdir.
Öğretmen Hüseyin:
- Başkanım, bizin köylü genç bir çocuk var. Düğün salonlarında saz çalıyor. Ben kendisi ile konuştum. Gelebileceğini, gerekirse sazı ile gelip türkü söyleyebileceğini söyledi.
- Bak bu güzel hemen not alalım. Adı ne bu gencin?
- Bahtiyar Bahtıaçık.
Emekli Astsubay:
- Başkanım, bizim köyden de belediyede bir meclis üyesi var. O da gelebileceğini söyledi.
- Hangi belediye?
- Büyükşehir?
Cebbar Gözaçık, ‘’İçinden bakarsın belediyeye işimiz düşer. Tanışmakta yarar var.’’ dedi.
- Onu da not alalım, söyle adını.
- Faruk Yılmaz.
Cebbar kendi içinden saydı:’’ Bir yazar, bir müzisyen, bir politikacı, bir de iş adamı ben. Yeter mi, yeter. Konuşmasına devam etti:
- Arkadaşlar, kimlere posta yolu ile davetiye gitmesini istiyorsanız isimlerini yazarak verin. Sizler kaç tane kişiye verebilecekseniz o kadar davetiye alınız. Gazetelerden de alarak köylülerinizin uğrak yeri olan kahvehanelere, çevreyle irtibatlı iş yerlerine bırakınız.
Listeler bırakıldı. Her köylü ihtiyacı kadar davetiye, gazete alarak ayrıldılar.
Beklenen gün, büyük gün.. Ayın 24. Salon tıklım tıklım. Cebbar Gözaçık, mutlukla dolup taşıyordu. Aynı zamanda bir telaş, bir heyecan. Şaşkınlığı bir sünnet çocuğunun şaşkınlığında. Sahnede yerinde duramıyordu. Salonda her kişinin gözünün içine bakıyor, sanki; ‘’Bakın, görün! Ben, Cebbar Açıkgöz.’’ dercesine.
Program başladı. Cebbar Gözaçık ilk konuşmasını yaptı:
- Çok kıymetli hemşehrilerim, hepiniz hoş geldiniz. İnanın gelmekle beni ne kadar mutlu ettiğinizi anlatamam. Ben o kadar fabrikanın açılışını yaparken bu kadar heyecanlanmamıştım, bu kadar mutlu olmamıştım. Derneği kurmuş olmanın, sizlerle beraber olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Sizler düğün salonunun ikramlarını yiyip içip kendi aranızda tanışırken ben, köylerimizin ileri gelenlerinin burada kendilerini tanıtmalarını isteyeceğim. Sizlerden en fazla alkışı alan konuşmacı hemşehrimize şirketimizin sürpriz bir ödülü olacak.
Köyümüzün yetiştirdiği ünlü yazarlardan Buket Gürler, bizleri kırmayarak sizlerle beraber olmak için aramızda. Buket Hanım’a geldiği için teşekkür eder, hoş geldiniz diyerek kendisini konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum.
Buket Gürler, kendini, kitaplarını tanıttı. Getirmiş olduğu kitaplardan ilkini imzalayarak, Cebbar Gözaçık’a taktim etti. Sonra ilgi duyan gençlere.
İkinci konuşmacı Belediye Meclis Üyesi; Faruk Yılmaz, kendisini, belediye hizmetlerini tek tek anlattı. Hemşehrilerine hangi tür sorunlarında yardımcı olabileceğini anlattı. İsteyenlere kartını verdi. Sorunları olanların sorunlarını not aldı.
Üçüncü konuşmacı; genç yetenek Bahtiyar Bahtıaçık, kendini tanıttı. Tek idealinin bir kaset çıkartmak olduğunu söyledi. Ardından acıklı bir türkü, bir halay havası. Halay çeken çekene…
Dördüncü konuşmacı; Bahtiyar Gözaçık, kendisini, fabrikalarını, servetini üstüne basa basa anlattı.
Gençlerden biri fabrikalarında kaç hemşehrisine iş verdiğini sordu. Cebbar Gözaçık, hemşehrileri çalıştırmanın iş prensibine aykırı olduğunu, iş yeri disiplinin ortadan kalkmasına neden olabileceğini söyledi. Bu cevap yuhalanmasına sebep oldu.
Sürpriz Konuşmacı,
Sahneye birden ihtiyar, ayakta durmaya çalışan, yüzü kırış kırış, beli bükük, saç sakal birbirine karışmış biri çıktı. En iyi konuşmayı kendisinin yapacağını, herkese bir hayat dersi vereceğini, sabırla dinlemeleri gerektiğini, alkış malkış da beklemediğini söylediğinde herkes şaşırdı.
Sürpriz Konuşmacı:
- Sayın hemşehrilerim, içinizde en yaşlı ben varım. Çoğunuz torunum yaşında, çoğunuzda evladım. Bende yaş 75. Elli beş yıldır kendi yazdığım eseri oynarım. Hemi de başrolde. Yakın çevremde de bu yolda hayli oyuncu yetiştirdim. İçinizden bir kısmının bunadığımı söylediğini duyar gibiyim. Bunamıştım doğru. Şimdi ise bilincim yerinde ne söylediğimin bilincindeyim. Yeter ki sizin bilinciniz de yerinde olsun söylemek istediğimi anlayabilesiniz.
Bu iddialı cümle salonu sessizliğe bürüdü. Kendini tanıyanlar ne anlatmak istediğini anlamaya, tanımayanlar kim olduğunu tanımaya çalışıyordu. Gençlerden biri:
- Amca yönetmen misiniz.
- Hem yönetmen, hem senarist, hem aktör evladım.
- En beğendiğiniz eseriniz?
- Ölümüne Çakmak Çakmak.
- Nerelerde oynadınız.
- Nerelerde oynamadım ki… İlk sahneye Ok Deresi’nde emmimin oğlu Osman’la çıkmıştım. Son derece basit ve kolay bir rolle. Manızanın kuru çubuklarını yakıyor dumanını içimize çekiyorduk. Biraz öksürtse de eğlenceli bir oyundu. Kim içine daha fazla çekek? Kim daha fazla öksürecek? Zevkli bir oyun. Gülmeler… Tekrar tekrar denemeler. Sonra babamızın tabakasından, torbasından tütün çalmalar… Duvar dibi, ağaç arkasında sarıp içmeler… Sarıp içebilme, yakalanmama… Büyük mutluluklar. Sonra kümesten yumurta araklayıp satarak ilk sigarayı almalar… Ne zaman askerden geldim, evlendim, büyük adam oldum, işte o zaman gömleğimin cebinde göstere göstere gururla taşıdım. Evde tuz parası bulamadığım, gaz parası bile bulamadığım karanlıkta kaldığım gecelerde bile sigara parasını buldum.
Yıllar yılı çakmak çaktım. Meğer çaktığım her çakmak beni ölme bir adım daha yaklaştırıyormuş.
Konuşma bittiğinde sessizliğe bürünen salondan yükselen alkış sesleri, beğeni gösterileri…
Ödülün kendisine verildiğini duyduğunda verdiği cevap:
- Ödül olarak alacağım parayı Sigarayla Savaşanlar Deneği’ne bağışlıyorum.
Salonda bir şaşkınlık, bir sessizlik…
Ertesi gün bütün gazetelerde flaş haber: ‘’En Büyük Aktör’’... Sonrası Tv kanalları…
Cebbar Gözaçık, şaşkınlığında yaptığı ilk iş son sigarasını kırmak…
Not: Öykünün yazarı da yazdıklarına inanmak zorunda olduğunu düşünerek sigarasından son nefesini çekti.
İbrahim Şahin 2Kayıt Tarihi : 30.1.2008 17:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Değerli dostum Selehattin'in Bakır'ın bir espirisinden yaralanarak yazdım. Kendisine teşekkürler. Bir yarışmaya göndereceğim, ciddi eleştiriler yapan olursa sevinirim Katkıları için zamanını esirgemeyen sanat aşığı Yıldırım Katrancı Hocam'a sonsuz teşekkürler.

KUTLARIM sevgiler selamlar size.
Hikayenin konusu çok güzel. Hızlı bir anlatımı var. Sürükleyici... Biraz tasvir eksik gibi sanki... Hikayede tasvir, konuşmalarla hareketlendirilen konuyu insanların yaşamasını sağlamaktır. Yani hikayenin içine girmesini sağlamak.
Okurken zevk aldım.
Ancak konuyu sonucu başından tahmin ettim. Bir süpriz yoktu.
Okumayı dışından gülümseyerekyaptım. Ancak beni içine çekmedi. Okumadaki sürat konuşmanın çokluğuydu. Yani hikaye sadece konuşmaya bağlı gibiydi.
Sanat açısından değerlendirdiğinde ki, çok yetkili sayılmam, okuduğum hikaye roman örnekleriyle kıyaslama noktasındayım biraz zayıf buldum.
Daha da güçlendirileceğine inanıyor. Değerli dostumun tekrar elden geçirerek sanatsal etkinlik kazandıracağına inanıyorum.
Şimdiden tebrikler..
TÜM YORUMLAR (23)